Açıköğretim Ders Notları

Çağdaş Türk Edebiyatları 2 Dersi 6. Ünite Özet

Açıköğretim ders notları öğrenciler tarafından ders çalışma esnasında hazırlanmakta olup diğer ders çalışacak öğrenciler için paylaşılmaktadır. Sizlerde hazırladığınız ders notlarını paylaşmak istiyorsanız bizlere iletebilirsiniz.

Açıköğretim derslerinden Çağdaş Türk Edebiyatları 2 Dersi 6. Ünite Özet için hazırlanan  ders çalışma dokümanına (ders özeti / sorularla öğrenelim) aşağıdan erişebilirsiniz. AÖF Ders Notları ile sınavlara çok daha etkili bir şekilde çalışabilirsiniz. Sınavlarınızda başarılar dileriz.

Çağdaş Uygur Edebiyatı

Uygurlar ve Doğu Türkistan/Şincan

Tarihî kökene sahip Türk halklarından biri de Uygurlardır. Türkçe kaynaklarda Uygur adı ilk defa Bilge Kağan yazıtında, Uygur ilteberi’nin adında geçmektedir. Çin kaynaklarında ise Hui-hu, Hui-ho, Hoei-ho, Wei-ho, Weiwu gibi çeşitli şekillerde geçer. Ebulgazi Bahadır Han’ın, Şecere-i Türk adlı eserinde ise Uygur adının, “itaat edici” anlamına geldiği ve uy- kökünden geliştiği belirtilir.

8. yüzyılın ilk yıllarında Köktürk Devleti’nin hâkimiyeti altında yaşamaya başlayan Uygurlar, 745 yılında Köktürk Kağanlığı’na son vererek Ötüken Uygur Kağanlığı’nı kurarlar. Orhun bölgesinde kurulan bu devlet, 840’ta Kırgızlar tarafından yıkılır. Bu yenilgiden sonra Uygurlar, güneye ve güneybatıya göç ederler. Güneye gidenler, Kansu’ya yerleşerek Kansu Uygur Devleti’ni kurarlar. Güneybatıya giden 15 Uygur boyundan bir kısmı Tibetlilere bağlanır. Asıl büyük grup ise Beş Balık, Karaşar, Hoço ve Turfan şehirlerine yerleşerek Hoço Uygur Devleti’ni kurarlar. 840 göçünden sonra Uygurlar, hâkimiyetlerini doğuda Hami’ye, batıda Kaşgar’a kadar genişletirler. Bu kalabalık Uygur göçüyle Turfan, Hoço, Beş Balık, Hami ve Kâşgar’da Türk nüfusu çoğalır ve Doğu Türkistan dediğimiz ülke tamamen bir Uygur Devleti hâline gelir. Bu göçe maruz kalan Uygur boyları arasında Yağmalar da vardır. Onlar muhtemelen daha batıya gitmişler; Kâşgar ve civarına yerleşmişlerdir. Bir görüşe göre Karahanlı Devleti, Yağmalar tarafından kurulmuş; bir başka görüşe göre Karluklar, kağanlıklarını ilân etmişlerdir. Doğu Türkistan daha sonra Moğol istilasına maruz kalmış; 1210 yılında Doğu Türkistan Cengiz İmparatorluğuna katılmış- tır. 1227’de Cengiz’in ölümünden sonra ise Çağataylara bağlanmıştır. Çağatay’ın ölümün- den sonra Cengiz’in çocukları arasında taht kavgası meydana gelmiş; daha sonra Çağatay Hanlığı, Barlas ve Duğlat kabilesi olarak ikiye bölünmüş ve Çağatay Han’ın soyu bu iki kabile ile devam etmiştir. Çağatay’ın ve Timur’un birkaç kuşaktan torunu olan Seyit Han, 1514’te Artuş üzerinden Kâşgar’a doğru ilerler; Kâşgar, Hoten ve Yarkent şehirlerini ele geçirerek Seidiye Hanlığı’nı (Yarkent Hanlığı) kurar. Kalmuklar 1674’te Ürümçi ve İli’de bir devlet kurarlar. Kalmukların hâkim olduğu bu devir “Hocalar Devri” olarak adlandırılmıştır. Bu tarihten sonra bölgenin bir bölümü Moğollar, bir bölümü Çinliler tarafından yönetilir. 1759’da Doğu Türkistan Çin’in saldırısına uğrar. 1865’te ise Yakup Bey, Hokand Hanlığı’na son vererek Kâşgar ve Yarkent’e hâkim olur; Hoten, Kuça, Turfan, Ürümçi ve Kumul’u da hâkimiyeti altına alır. Osmanlı himayesine giren ve Rusya ile iyi ilişkiler kuran Yakup Bey, 1877’de vefat eder ve 1878’de Doğu Türkistan’ın tamamı Çinliler tarafından ele geçirilir. 1884’te Çin imparatorunun emriyle Şincang/Xinjiang “Yeni Toprak” adıyla İmparatorluğa bağlanır. Mançu sülalesinin Doğu Türkistan’daki hâkimiyeti 1911 yılına kadar devam eder ve bu tarihten itibaren cumhuriyet rejimi kurulur. Çinli yöneticilerin halk üzerindeki baskıları sonucunda 1930’lu yıllarda çeşitli halk ayaklanmaları meydana gelir. Bunlar; Hoca Niyaz Hacı öncülüğündeki Kumul ayaklanması (1931); Mahmut Muhiti öncülüğündeki Turfan ayaklanması (1933); Mehmet Emin Buğra öncülüğündeki Hoten ayaklanması (1933)dır. Bu ayaklanmalar sonucunda 1933’te Kâşgar’da Şarki Türkistan İslam Cumhuriyeti kurulur ve bir yıl sonra bu hükûmet sona erer. 1944’te İli’de çıkan ayaklanmanın ardından 12 Kasım 1944’te bu kez Şarki Türkistan Cumhuriyeti ilân edilir. 1949’da Milliyetçi Çin hükûmetinin sona ermesiyle Komünist Çin yönetimi başlar ve 1955’te Doğu Türkistan, Xin-jiang Uygur Özerk Bölgesi adını alır. Bölgenin başkenti Dixua’nın adı ise Ürümçi olarak değiştirilir.

Doğu Türkistan’da en yaygın din, İslamiyet’tir. Bu bölgede yaşayan Uygur, Kırgız, Kazak, Döngen, Tacik, Özbek, Tatar, Salar halkları İslam dinine mensuptur. Bunun yanında Lamaizm, Budizm, Hristiyanlık ve Şamanizm gibi dinler de mevcuttur.

Yeni Uygur Türkçesi ve Alfabe

Bugünkü Uygur Türkçesi, Eski Uygur, Karahanlı ve Çağatay Türkçesinden gelişmiştir. Yeni Uygur Türkçesi, 15. yüzyılın başlarından 20. yüzyılın başlarına kadar devam eden Çağatay Türkçesinin modern devamı niteliğindedir. Müşterek Orta Asya Türkçesi olan Çağatay Türkçesi, 1930’lu yıllara kadar Uygur Nizariy, Uygur edebiyatına klasik şark edebiyatındaki hamse örneğini de kazandırmıştır. Nevaî’nin hamsesinden ilham alarak Mahzun-Gülnisa ve Rabia-Sedin adlı destanları da yazmıştır. Nizariy, özellikle Rabia-Sedin adlı destanda dönemin sosyal düzenini, insanlar arasındaki eşitsizliği ve adaletsizliği büyük bir ustalıkla dile getirmiştir. Destanda zengin bir ailenin kızı olan Rabia ile fakir bir ailenin çocuğu olan Sadin’in hazin hikâyesi anlatılmaktadır.

XIX. Yüzyıl Uygur Edebiyatı

Klasik şark eserlerine nazire yazma geleneği, Kâşgarlı Ziyayi ve Geribiy ile devam etmiştir. Ziyayi’nin ?ayguli ?eber “Kaygılı Haber” ve Tört Derviş “Dört Derviş” adlı eserleri bu tür örneklerdendir. Denizden çok uzaklarda yaşayan şair, Mesud-Dilara destanında deniz yolculuğunu tasvir etmiştir. Ayrıca, şairin Vamık-Uzra adlı destanı da mevcuttur. Geribiy’in Behram Şah destanı ise, Ali Şir Nevaî’nin Seba-i Seyyâre “Yedi Gezegen” adlı eserine nazire olarak yazılmıştır. 1841’de Kaşgar’da yazdığı Kitab-ı Garib destanında kötülüğü, riyakârlığı, hıyaneti eleştirir ve verdiği örneklerle halkını bu tür özelliklerden uzaklaştırmaya çalışır. Çiftçilik, demircilik ve kuyumculuk gibi meslekler üzerinde durur; halkı, meslek edinme hususunda bilinçlendirir.

19. yüzyıl Uygur edebiyatının bir başka temsilcisi Bilal Nazım (1825-1900)’dır. Bilal Nazım, şiir yazmaya çok küçük yaşlarda başlamıştır. Arapça ve Farsçayı çok iyi bilen şair, klasik şark eserlerine de hâkimdir. Nizamî, Ömer Hayyam, Sâdî, Hâfız, Nevaî ve Fuzulî’nin eserlerini okuyarak yetişmiştir. Gerçek hayatı şiirleştirmesiyle dikkat çekmiş; hayatın içindeki sorunların, zenginlik ve fakirliğin, dostluk ve düşmanlığın şiir hâlinde halka ulaşmasını sağlamıştır. Bilal Nazım, o yıllarda sadece Doğu Türkistan’da değil, Rusya’da da tanınmıştır. Çünkü, bazı şiirleri Petersburg ve Kazan’da da basılmıştır. Gezat Der Mülki Çin destanında Uygur halkının millî mücadelesini ve kahramanlığını anlatır.

Aynı yıllarda Kuçar ayaklanmasını ve halkın zaferini ise Molla Şakir destanlaştırır. Molla Şakir Zafernâme adlı eserinde halkını ve savaşı tasvir etmiş; Aksu’daki devlet yöneticilerini eleştirmiştir. Seyit Muhammed Kaşi de Şerh-i Şikeste adlı destanında (1882) Uygur halkının yaşadığı sıkıntıları dile getirmiştir. Bu eser, N. N. Pantusov tarafından 1909 yılında Kazan’da Rusça ve Uygurca olarak yayımlanmıştır. Sadir Pehlivan (17981871) da yine aynı yıllarda destan ve koşmalarıyla meşhur olmuş bir şairdir.

Bu dönemde tercüme eserler de artmaya başlamıştır. Muhammetniyaz bin Gafur Kaş- gariy, ünlü tarihçi Mirza Haydar’ın Farsça eseri Tarih-i Reşidî ’nin bir bölümünü; Şah Mu- hammed bin Nizamiy ise Firdevsî’nin Şehnâme adlı eserini tercüme etmiştir. Ali Şir Nevaî ile Lutfî’nin şiirlerinin ise mensur çevirisi yapılmıştır.

XX. Yüzyıl Uygur Edebiyatı

Yakup Bey’in ölümünden sonra otuz üç yıl (1878-1911) Çin yönetiminin baskısı altında kalan Uygurlar, 19. yüzyılın sonu ve 20. yüzyılın başlarında dünyada meydana gelen gelişmelerden etkilenerek tekrar bağımsızlık mücadelesine girmişler ve bu mücadele sonu- cunda çağdaş Uygur edebiyatının temelin atmışlardır. Bu bakımdan 20. yüzyıl, bu millî mücadeleyi konu alan eserlerin yoğunlaştığı bir dönemdir. Abdurrahman Han Goca Des- tanı, Uygur halkının o yıllarda maruz kaldığı bu baskı ve şiddeti anlatan en başarılı örneklerden biridir. Destanın oluşum tarihi muhtemelen 1905 ve 1911 yıllarına rastlar. Destanın ardından 1911’de Kumul’da Timur Helpe öncülüğünde Kumul ayaklanması meydana gelmiş ve Timur Helpe Destanı da bu şekilde ortaya çıkmıştır Seyit Noçi ve diğer Uygur aydınlarının Çin yönetimine ve sömürgeci beylere karşı başlatmış oldukları mücadele ve bunun sonucunda 1911 yılında Ürümçi’de, 1912’de ise Kumul’da meydana gelen halk ayaklanmaları ile çağdaş Uygur edebiyatının temelleri atılmaya başlar. Doğu Türkistan/ŞincanUygur Özerk Bölgesi’nde başlatılan “Ceditçilik” hareketiyle birlikte okullar açılır ve yayıncılık faaliyetleri başlar. Bunlar arasında 1911’de Kâşgar’da tarihçi Kutluk Şevki tarafından çıkarılan A? “Fikir” gazetesini sayabiliriz. Bu gazete, Şeng Şisey dönemine kadar yayın hayatına devam etmiştir.

Uygur edebiyatı, bu yüzyılın 1920’li yıllarında Ekim Devrimi (1917) ve 4 Mayıs (1919) hareketinin etkisi ile yeni bir gelişme dönemine girmiştir. Bu döneme, Doğu Türkistan/ Şincan Uygur edebiyatında Millî edebiyat dönemi denilebilir. Dönemi temsil eden en önemli kaynaklar arasında tarih kitapları sayılabilir. Bunlar arasında özellikle Tarih-i Hemidi, Osmanlı tarihinin Doğu Türkistan’daki uzantısını araştıracaklar için çok önemli bir kaynaktır. Bu kitabın bir başka özelliği ise Doğu Türkistan’ın büyük şehirleri ve bu şehirerde bulunan cami, medrese, mezarlık ve halkın kutsal saydığı diğer mekânlar hakkında bilgi vermesidir. Tarih kitapları, Kazan ve Doğu Türkistan’da basılmıştır.

1930-1940’lı Yıllarda Uygur Edebiyatı

1930’lu yıllarda Çin’deki siyasî gelişmeler sonucunda “Ceditçilik” hareketi zayıflamaya başlar. Buna tepki olarak 1930’da Kumul’da meydana gelen halk ayaklanması, pek çok şair ve yazarın ismini öne çıkarmıştır. Abduhalik Uygur (1901-1933), Armiya Nimşehit (1906- 1972), Zunun Kadiri (1912-1989) Ehmed Ziyai (1913-1989) çağdaş Uygur edebiyatının ilk ve önde gelen temsilcileridir. 1940’lı yıllarda çağdaş Uygur edebiyatı Lutpulla Mutellip (1922-1945), Abdurehim Ötkür (1923-1995) gibi şair ve yazarları kazanır.

Bu şair ve yazarların aşağıda kısa biyografileri yer almaktadır:

Abduhalik Uygur: Uygur’un Sen Kimni? Oglisen, Oylisa?çu “Sen Kimin Oğlusun, Düşün Lütfen” adlı şiiri 1933’te meydana gelen Hoten ayaklanmasında marş olarak okun- muştur. A. Uygur, kısa ömrüne rağmen pek çok şiir yazmış ve halkın mücadelesine şiirleriyle destek olmuş bir şairdir. 1933’teki Turfan ayaklanmasına bizzat katılmış ve bu ayaklanmada şehit düşmüştür Vatanının ve halkının hür ve medenî bir hayat sürmesi için yaşadığı sürece mücadele etmiştir. Bu mücadele Oygan “Uyan”, Gezep ve Zar “Öfke ve Çığ- lık”, Zulumga ?arşi “Zulme Karşı”, Körüngen Tag Yira? Emes “Görünen Dağ Uzak Değil”, Kö?ül ?ahişi “Gönül Arzusu” gibi şiirlerinde hissedilir (bk. Abduhalik Uygur).

Nimşehit: 1906 yılında Bay nahiyesinin Sayram köyünde çiftçilikle uğraşan bir ailede dünyaya gelen Nimşehit, önce köyündeki dinî okulda eğitim alır ve daha sonra 1922’den 1930’a kadar Bay ve Kuça nahiyelerindeki medreselerde okur. İlk şiirleri halk şiiri tarzın- dadır. Kâşgar’a gittikten sonra tanıştığı aydın kişilerin yardımıyla dönemin meşhur bilim merkezi olan Hanli? Medris’e (Han Medresesi) girer. Burada klasik Uygur edebiyatı, Arapça ve Farsça, Arap ve Fars edebiyatını öğrenir; ayrıca, felsefe, tarih, mantık ilimleriyle de uğraşır. Medrese yıllarında Envâru’lHuda/Ha?i?at Nurliri adlı kasidesini yazar ve bu eserle meşhur olur. 1933’teki halk ayaklanmasına bizzat katılır ve yaralanır. Bu olaydan sonra nimşehit “yarımcan” mahlasıyla şiirler yazar. Nimşehit, klasik Uygur şiirinin etki- sinde kalmış; geleneksel ile modernin sentezinde oldukça başarılı olmuştur. Dönemin diğer şairleri gibi özellikle vatanseverlik, millî birlik ve beraberliği vurgulayan şiirler yazmıştır. Nimşehit’in Veten Muhebbeti “Vatan Sevgisi” (Şincan Helk Neşriyati 1957), Şeirlar “Şiirler” (Şincan Helk Neşriyati 1963), Yürek Sözi “Yürek Sözü” (Milletler Neşriyati 1980) Mi? Öy ve Perhad-Şerin “Bin Ev ve Ferhat-Şirin” (Keşker Uygur Neşriyati 1987) adlı destan ve şiir kitapları kayda değer eserler arasındadır.

Zunun Kadiri: 1912’de Tarbagatay’da dünyaya gelen Zunun Kadiri, dinî okuldan sonra Gulca’da eğitim görür. Ortaokulu Ürümçi’de okur. Uygur hikâyeciliğinin ve tiyatrosunun gelişmesinde çok büyük rol oynamıştır. Sanat çevrelerinde Cahaletni? Capasi “Ce- haletin Cefası” (1937) adlı üç perdelik oyunu ile tanınmaya başlar ve ardından Gunçem “Goncam”, Gülnisa “Gülnisa”, Uçraş?anda “Karşılaşınca” adlı sahne eserlerini ortaya koyar. 1954’te Toy adlı oyunu yazar. Meşhur eserlerinden biri de Gerip-Senem operasıdır. 1981’de Teyipcan Eliyov ve Eli Eziz ile birlikte Gerip-Senem filminin senaryosunu oluşturur. Z. Kadiri, hikâyecilikle de uğraşmıştır. 1940’lı yıllarda yazdığı Muellimni? ?eti “Öğretmenin Mektubu”, Küçükke Hucum “Köpek Yavrusuna Hücum”, İkki Barmi?im Bilen “İki Parmağımla”, Magdur Ketkende “Mağdur Gidince” adlı hikâyelerinde Gomindan yönetimini eleştirmiştir. Çeni?iş “Öfk e”, onun en meşhur hikâyesidir. Bu hikâye; içerdiği fikrin genişliği ve derinliği, açık ve anlaşılır olması bakımından okuyucuyu derinden etkilemiştir. Daha sonraki yıllarda ödüle layık görülen

Ehmed Ziyai: Ziyai, 1923 yılında on yaşındayken şiir yazmaya başlamıştır. 1928 yılına kadar babası tarafından eğitilmiş; daha sonra edebiyat, felsefe, tarih, mantık, matematik ile ilgilenmiştir. Arap ve Fars edebiyatıyla birlikte Lutfî, Nevaî, Fuzulî, Sufî Allahyar’ı ayrıca, klasik Uygur şairlerini okumuş ve onlardan ilham almıştır. 1928 yılında Gül ve Bulbul lirik destanını yazmış ve Ziyai mahlasını ilk defa bu destanda kullanmıştır. İlk şiiri 1935 yılında Ye?i Hayat gazetesinde çıkar ve gazetecilik hayatı da aynı yıllarda başlar. Meşhur tarihçi Kutluk Şevki’nin hapishaneye girmesiyle Ziyai; Hoten, Atuş, Aksu, Kuça ve Turpan gibi şehirlere dağıtılan Ye?i Hayat ’ın sorumluluğunu üstlenir ve ardından Şeng Şisey hükûmeti tarafından Ürümçi’deki Şincan Gazetesi’nde görevlendirilir.

Lutpulla Mutallip: Mutallip, Şincan Gazetesi’nde Edebiyat Gülzari başlığı altında şiirler yazarak kendisini göstermiştir. Şair, edebî kişiliğini ve şiir tekniğini Çağatay edebiyatının zengin lirizmi ve dünya edebiyatından almış; bunu gelenekle birleştirmiştir. 1943 yılında Ürümçi’de çıkan siyasî olaylar sonucunda Aksu’ya gönderilmiştir. Lutpulla Mutellip, halkının cehaletten ve esaretten kurtulması için yazmış olduğu şiirler, makaleler ve sah- ne eserleriyle yetinmemiş; hürriyet mücadelesini, 1944’te İli, Altay, Tarbagatay’daki Uygur çiftçilerinin Çin hükûmetine karşı başlatmış olduğu Üç Vilayet İnkilabı’na bizzat katılarak devam ettirmiştir.

Abdurehim Ötkür: Ötkür, ailesini küçük yaşlarda kaybetmiş ve bir aile dostu olan Osman Hacı’nın yanında büyümüştür. İlkokul yıllarında okula gidemeyen şair, eğiti- mine evde devam etmiştir. Liseyi Ürümçi’de okumuş; daha sonra Şincan Üniversitesine girmiştir. Üniversite yıllarında Rus/Türk şair ve yazarların eserlerinden ilham alarak şiir yazmaya başlamıştır. Öğretmenlik ve gazetecilik de yapmıştır. 1943-1944 yıllarında Uygur halkının Şeng Şisey hükûmetinin politikalarına baş kaldırması sonucu gerçekleşen Üç Vilayet Ayaklanması’na destek olduğundan dolayı 1944’te hapse atılmıştır.

Kültür Devrimi Döneminde Uygur Edebiyatı

Yukarıdaki biyografilerde de görüldüğü gibi 1930-1940’lı yıllarda çağdaş Uygur edebi- yatında halkı bilgisizlik ve esaretten kurtarma, halka hürriyet için mücadele ruhu aşılama amacıyla pek çok eser yazılmış; hürriyet/vatanperverlik, millî ruhu güçlendirme, millî birlik ve beraberlik duygusu bütün eserlere hâkim olmuştur. Bu duygular bazen doğrudan doğruya bazen de temsilî ifadelerle okuyucuya verilmiştir. Türkistan şairleri tarafından gelenek hâline getirilen “temsilî ifade tarzı”, Uygur şairlerinin de ortak özelliklerinden biridir. Meselâ; zulmet “karanlık”, kış, küz “güz, sonbahar” esareti; ta? “seher”, bahar, yultuz “yıldız”, kün “güneş”, kuyaş “güneş” hürriyet ve kurtuluşu temsil eder.

1949 yılından itibaren Çin’de meydana gelen bazı siyasî olaylara paralel olarak Şincan Uygur Özerk Bölgesi’ndeki Uygur edebiyatında yeni gelişmeler dikkat çeker. “Ceditçilik” akımıyla hızla gelişen Doğu Türkistan Uygur edebiyatı, Komünist Çin’in 1949 yılında yönetime gelmesiyle duraklama dönemine girer. 1950-1970 yılları arasında Komünist Çin yönetiminin gerçekleştirdiği çeşitli reformları anlatan, çiftçi ve işçilerden söz eden, sınıf mücadelesini teşvik eden eserlerin yazılması sebebiyle edebiyatın sınırları daraltılır.

Mao Zedong ve Dörtlü Çete döneminde devam eden baskıcı politika, Mao’nun ölümünden sonra azalmış ve Doğu Türkistan halkına uygulanan kültür politikasında değişiklikler meydana gelmiştir. 1966-1976 yılları arasından hizmetten mahrum edilen bazı bilimsel kuruluşlar, bu tarihten itibaren faaliyetlerine devam etmiştir. Şair ve yazarlara konan yasaklar, 1976’dan sonra kaldırılmıştır. Bu yeniden canlanma sonucunda Şincan Halk Neşriyatı, Pekin Milletler Neşriyatı, Şincan ve Öspürümler Neşriyatı gibi yayınevleri kurulur ve edebiyat mecmualarının sayısı artmaya başlar. Tarım, Şincan, Miras, Bulak, Çolpan, Kaşgar Edebiyatı, Turpan, Kumul Edebiyatı, Aksu Edebiyatı, İli Deryasi, Bostan, Te?ri Tagi gibi yerli ve millî dergiler bu gayretle çıkarılan yayınlardır. Yazar ve şair Abdulla Talib’in Lutpulla Mutellip’in hayatına yer verdiği ?aynam Örkişi (1981) ve Çala Tekken O? “Eğreti Değen Ok” (1986) adlı romanları; Abdurehim Ötkür’ün hürriyet ve mücadele konulu şiirlerinin yer aldığı Ömür Menzilliri ( 1988), Keşker Keçisi (1980/1983) adlı şiir kitapları, 1907’deki Kumul Çiftçiler Ayaklanması ve 1912’deki Timur Helpe (Timur Halife) İsyanı sırasında yaşanan sıkıntıları anlatan İz (1985) ve 1931’de Hoca Niyaz Hacı liderliğinde gerçekleşen Kumul ayaklanmasına yer verilen Oygangan Zemin (1988-1989) adlı tarihî romanları; Turdi Samsak’ın Ahirettin Kelgenler “Ahiretten Gelenler” (1986) adlı romanı mühim eserlerdendir. 1990’da Doğu Türkistan’ın Aktuğ ilçesine bağlı Barın köyünde meydana gelen silahlı ayaklanmalar sonucunda yazar ve şairlerin eserleri üzerindeki sansür ve takip politikası yeniden başlar. 1991 yılında yazar Turgun Almas’ın Uygurlar, Hun Tarihi, Eski Uygur Edebiyatı başlıklı üç kitabı üzerinde çeşitli eleştiri yazıları çıkar. Turgun Almas ve diğer Uygur yazarları bu dönemde milliyetçilik yapmakla suçlanırlar ve bunun sonucunda modern Uygur edebiyatı yine kısır bir döneme girer.

Çağdaş Uygur Edebiyatının Önemli Temsilcileri

Ziya Semediy (1914-2000) Z. Semediy, 1914 yılında Taldikorgan eyaleti Panfilov bölgesinin Honihay köyünde doğar. Yarkent’teki Uygur ilkokulunu bitirdikten sonra A. Lunaçarskiy adlı Rus okuluna girer. 1929 yılında S. Zervatov adlı Uygur ortaokulunda tahsiline devam eder. 1931 yılında babası, genç Ziya’yı Doğu Türkistan’a götürür. O, 1934 yılında Kulca şehrinde öğretmen olarak görev yapar ve aynı yıl çıkmaya başlayan İli gazetesinde şiirler yazar. Daha sonra ise Roşen “Ruşen” ve ?anli? Tag “Kanlı Dağ” adlı oyunları kaleme alır. 1935-1936 yıllarında Kulca’da okul müdürü olur ve aynı zamanda Uygur Kültür Cemiyetinin Kültür-Eğitim Bölümü Başkanlığı görevine getirilir. 1936 yılında henüz 22 yaşında olan Semediy, Gerip ve Senem adlı müzikal oyunu ve Köyüm- çan Ana “Mihriban Ana” ve Siri Eçildi “Sırrı Açıldı” gibi komedi eserlerini yazar. 1937’de milliyetçilikle suçlanarak dava arkadaşlarıyla birlikte Şeng Şisey hapishanesine atılır. Yedi yıl hapishane hayatı yaşayan yazarın mücadele fikri daha da kuvvetlenir.

Semediy, 1944 yılında Ürümçi’den Kulca’ya gelir ve aynı yılın Kasım ayında Üç Vilayet Ayaklanması’na katılır. Aynı yıllarda İnkılap Ta?ı gazetesinin baş redaktörü olur. 1945-1946 yıllarında Sürlük Minutlar “Korkulu Dakikalar” ve Hitay Zindanlirida “Çin Zindanlarında” adlı dramlarını yazar. Semediy, sadece meşhur bir yazar değil, aynı zamanda tecrübeli bir devlet adamıydı. Doğu Türkistan’ın kültür ve sanat hayatına hizmet etmiş ve bu ortamın gelişmesinde mühim rol oynamıştır. 1950 yılında Doğu Türkistan Kültür Dairesi Başkanı ve Kuzeybatı Edebiyatçılar-Sanatçılar Birliği Başkan Yardımcısı, Kültür Bakanı, Yazarlar Birliği Başkanı, Şincan Edebiyatı Dergisinin başyazarı gibi önemli hizmetlerde bulunur. 1956’da Hindistan’ın başkenti Delhi’de yapılan Asya Yazarları Konferansına katılır.

1951-1952 yıllarında Zulumga Zeval “Zulme Zeval”; 1953’te İli Deriyasi Boyida “İli Nehri Kenarında” adlı eserleri yazar. Yazdığı eserler, aynı yıllarda Pekin’de Çince ve Uygurca olarak yayımlanır. Gençliğini ve sanat hayatının önemli bir kısmını Doğu Türkistan’da geçiren Ziya Semediy, 1961 yılında Sovyetler Birliği’ne (bugünkü Kazakistan) gider. Uygur Türkleri, günümüzde olduğu gibi o yıllarda da Kazakistan’ın başkenti Almatı’da Uygurşinaslık Entitüsü aracılığıyla sanat faaliyetlerini devam ettirmekteydiler. Doğu Türkistan Uygur edebiyatının kurucusu olan Semediy, bu kez Almatı’da Uygur Sovyet edebiyatının temelini atar ve bu edebiyatın en önemli temsilcisi olur. Mayimhan (1965), Jillar Siri “Yılların Sırrı” (1967-1969), Esirden Esirge “Asırdan Asıra” (1974), Örük Gülligen Çagda “Erik Çiçek Açtığında” (1976), Geni Batur (1978), Ehmet Ependi (1995) adlı eserleri Kazakistan’da yayımlanır. Laşman adlı piyesi sahneye konur. Yazarın romanları, Rusça ile birlikte Özbek ve Kazak Türkçelerine de çevrilerek yayımlanmıştır.

En önemli romanları: Mayimhan (1965), Jillar Siri I-II. (1967, 1969), Ehmet Ependi (1995). Bazı hikâyeleri: Bir Tal Papiros “Bir Dal Sigara” (1970), Örük Gülligen Çağda “Erik Çiçek Açtığında” (1976), Geni Batur (1978).

Uygurlar ve Doğu Türkistan/Şincan

Tarihî kökene sahip Türk halklarından biri de Uygurlardır. Türkçe kaynaklarda Uygur adı ilk defa Bilge Kağan yazıtında, Uygur ilteberi’nin adında geçmektedir. Çin kaynaklarında ise Hui-hu, Hui-ho, Hoei-ho, Wei-ho, Weiwu gibi çeşitli şekillerde geçer. Ebulgazi Bahadır Han’ın, Şecere-i Türk adlı eserinde ise Uygur adının, “itaat edici” anlamına geldiği ve uy- kökünden geliştiği belirtilir.

8. yüzyılın ilk yıllarında Köktürk Devleti’nin hâkimiyeti altında yaşamaya başlayan Uygurlar, 745 yılında Köktürk Kağanlığı’na son vererek Ötüken Uygur Kağanlığı’nı kurarlar. Orhun bölgesinde kurulan bu devlet, 840’ta Kırgızlar tarafından yıkılır. Bu yenilgiden sonra Uygurlar, güneye ve güneybatıya göç ederler. Güneye gidenler, Kansu’ya yerleşerek Kansu Uygur Devleti’ni kurarlar. Güneybatıya giden 15 Uygur boyundan bir kısmı Tibetlilere bağlanır. Asıl büyük grup ise Beş Balık, Karaşar, Hoço ve Turfan şehirlerine yerleşerek Hoço Uygur Devleti’ni kurarlar. 840 göçünden sonra Uygurlar, hâkimiyetlerini doğuda Hami’ye, batıda Kaşgar’a kadar genişletirler. Bu kalabalık Uygur göçüyle Turfan, Hoço, Beş Balık, Hami ve Kâşgar’da Türk nüfusu çoğalır ve Doğu Türkistan dediğimiz ülke tamamen bir Uygur Devleti hâline gelir. Bu göçe maruz kalan Uygur boyları arasında Yağmalar da vardır. Onlar muhtemelen daha batıya gitmişler; Kâşgar ve civarına yerleşmişlerdir. Bir görüşe göre Karahanlı Devleti, Yağmalar tarafından kurulmuş; bir başka görüşe göre Karluklar, kağanlıklarını ilân etmişlerdir. Doğu Türkistan daha sonra Moğol istilasına maruz kalmış; 1210 yılında Doğu Türkistan Cengiz İmparatorluğuna katılmış- tır. 1227’de Cengiz’in ölümünden sonra ise Çağataylara bağlanmıştır. Çağatay’ın ölümün- den sonra Cengiz’in çocukları arasında taht kavgası meydana gelmiş; daha sonra Çağatay Hanlığı, Barlas ve Duğlat kabilesi olarak ikiye bölünmüş ve Çağatay Han’ın soyu bu iki kabile ile devam etmiştir. Çağatay’ın ve Timur’un birkaç kuşaktan torunu olan Seyit Han, 1514’te Artuş üzerinden Kâşgar’a doğru ilerler; Kâşgar, Hoten ve Yarkent şehirlerini ele geçirerek Seidiye Hanlığı’nı (Yarkent Hanlığı) kurar. Kalmuklar 1674’te Ürümçi ve İli’de bir devlet kurarlar. Kalmukların hâkim olduğu bu devir “Hocalar Devri” olarak adlandırılmıştır. Bu tarihten sonra bölgenin bir bölümü Moğollar, bir bölümü Çinliler tarafından yönetilir. 1759’da Doğu Türkistan Çin’in saldırısına uğrar. 1865’te ise Yakup Bey, Hokand Hanlığı’na son vererek Kâşgar ve Yarkent’e hâkim olur; Hoten, Kuça, Turfan, Ürümçi ve Kumul’u da hâkimiyeti altına alır. Osmanlı himayesine giren ve Rusya ile iyi ilişkiler kuran Yakup Bey, 1877’de vefat eder ve 1878’de Doğu Türkistan’ın tamamı Çinliler tarafından ele geçirilir. 1884’te Çin imparatorunun emriyle Şincang/Xinjiang “Yeni Toprak” adıyla İmparatorluğa bağlanır. Mançu sülalesinin Doğu Türkistan’daki hâkimiyeti 1911 yılına kadar devam eder ve bu tarihten itibaren cumhuriyet rejimi kurulur. Çinli yöneticilerin halk üzerindeki baskıları sonucunda 1930’lu yıllarda çeşitli halk ayaklanmaları meydana gelir. Bunlar; Hoca Niyaz Hacı öncülüğündeki Kumul ayaklanması (1931); Mahmut Muhiti öncülüğündeki Turfan ayaklanması (1933); Mehmet Emin Buğra öncülüğündeki Hoten ayaklanması (1933)dır. Bu ayaklanmalar sonucunda 1933’te Kâşgar’da Şarki Türkistan İslam Cumhuriyeti kurulur ve bir yıl sonra bu hükûmet sona erer. 1944’te İli’de çıkan ayaklanmanın ardından 12 Kasım 1944’te bu kez Şarki Türkistan Cumhuriyeti ilân edilir. 1949’da Milliyetçi Çin hükûmetinin sona ermesiyle Komünist Çin yönetimi başlar ve 1955’te Doğu Türkistan, Xin-jiang Uygur Özerk Bölgesi adını alır. Bölgenin başkenti Dixua’nın adı ise Ürümçi olarak değiştirilir.

Doğu Türkistan’da en yaygın din, İslamiyet’tir. Bu bölgede yaşayan Uygur, Kırgız, Kazak, Döngen, Tacik, Özbek, Tatar, Salar halkları İslam dinine mensuptur. Bunun yanında Lamaizm, Budizm, Hristiyanlık ve Şamanizm gibi dinler de mevcuttur.

Yeni Uygur Türkçesi ve Alfabe

Bugünkü Uygur Türkçesi, Eski Uygur, Karahanlı ve Çağatay Türkçesinden gelişmiştir. Yeni Uygur Türkçesi, 15. yüzyılın başlarından 20. yüzyılın başlarına kadar devam eden Çağatay Türkçesinin modern devamı niteliğindedir. Müşterek Orta Asya Türkçesi olan Çağatay Türkçesi, 1930’lu yıllara kadar Uygur Nizariy, Uygur edebiyatına klasik şark edebiyatındaki hamse örneğini de kazandırmıştır. Nevaî’nin hamsesinden ilham alarak Mahzun-Gülnisa ve Rabia-Sedin adlı destanları da yazmıştır. Nizariy, özellikle Rabia-Sedin adlı destanda dönemin sosyal düzenini, insanlar arasındaki eşitsizliği ve adaletsizliği büyük bir ustalıkla dile getirmiştir. Destanda zengin bir ailenin kızı olan Rabia ile fakir bir ailenin çocuğu olan Sadin’in hazin hikâyesi anlatılmaktadır.

XIX. Yüzyıl Uygur Edebiyatı

Klasik şark eserlerine nazire yazma geleneği, Kâşgarlı Ziyayi ve Geribiy ile devam etmiştir. Ziyayi’nin ?ayguli ?eber “Kaygılı Haber” ve Tört Derviş “Dört Derviş” adlı eserleri bu tür örneklerdendir. Denizden çok uzaklarda yaşayan şair, Mesud-Dilara destanında deniz yolculuğunu tasvir etmiştir. Ayrıca, şairin Vamık-Uzra adlı destanı da mevcuttur. Geribiy’in Behram Şah destanı ise, Ali Şir Nevaî’nin Seba-i Seyyâre “Yedi Gezegen” adlı eserine nazire olarak yazılmıştır. 1841’de Kaşgar’da yazdığı Kitab-ı Garib destanında kötülüğü, riyakârlığı, hıyaneti eleştirir ve verdiği örneklerle halkını bu tür özelliklerden uzaklaştırmaya çalışır. Çiftçilik, demircilik ve kuyumculuk gibi meslekler üzerinde durur; halkı, meslek edinme hususunda bilinçlendirir.

19. yüzyıl Uygur edebiyatının bir başka temsilcisi Bilal Nazım (1825-1900)’dır. Bilal Nazım, şiir yazmaya çok küçük yaşlarda başlamıştır. Arapça ve Farsçayı çok iyi bilen şair, klasik şark eserlerine de hâkimdir. Nizamî, Ömer Hayyam, Sâdî, Hâfız, Nevaî ve Fuzulî’nin eserlerini okuyarak yetişmiştir. Gerçek hayatı şiirleştirmesiyle dikkat çekmiş; hayatın içindeki sorunların, zenginlik ve fakirliğin, dostluk ve düşmanlığın şiir hâlinde halka ulaşmasını sağlamıştır. Bilal Nazım, o yıllarda sadece Doğu Türkistan’da değil, Rusya’da da tanınmıştır. Çünkü, bazı şiirleri Petersburg ve Kazan’da da basılmıştır. Gezat Der Mülki Çin destanında Uygur halkının millî mücadelesini ve kahramanlığını anlatır.

Aynı yıllarda Kuçar ayaklanmasını ve halkın zaferini ise Molla Şakir destanlaştırır. Molla Şakir Zafernâme adlı eserinde halkını ve savaşı tasvir etmiş; Aksu’daki devlet yöneticilerini eleştirmiştir. Seyit Muhammed Kaşi de Şerh-i Şikeste adlı destanında (1882) Uygur halkının yaşadığı sıkıntıları dile getirmiştir. Bu eser, N. N. Pantusov tarafından 1909 yılında Kazan’da Rusça ve Uygurca olarak yayımlanmıştır. Sadir Pehlivan (17981871) da yine aynı yıllarda destan ve koşmalarıyla meşhur olmuş bir şairdir.

Bu dönemde tercüme eserler de artmaya başlamıştır. Muhammetniyaz bin Gafur Kaş- gariy, ünlü tarihçi Mirza Haydar’ın Farsça eseri Tarih-i Reşidî ’nin bir bölümünü; Şah Mu- hammed bin Nizamiy ise Firdevsî’nin Şehnâme adlı eserini tercüme etmiştir. Ali Şir Nevaî ile Lutfî’nin şiirlerinin ise mensur çevirisi yapılmıştır.

XX. Yüzyıl Uygur Edebiyatı

Yakup Bey’in ölümünden sonra otuz üç yıl (1878-1911) Çin yönetiminin baskısı altında kalan Uygurlar, 19. yüzyılın sonu ve 20. yüzyılın başlarında dünyada meydana gelen gelişmelerden etkilenerek tekrar bağımsızlık mücadelesine girmişler ve bu mücadele sonu- cunda çağdaş Uygur edebiyatının temelin atmışlardır. Bu bakımdan 20. yüzyıl, bu millî mücadeleyi konu alan eserlerin yoğunlaştığı bir dönemdir. Abdurrahman Han Goca Des- tanı, Uygur halkının o yıllarda maruz kaldığı bu baskı ve şiddeti anlatan en başarılı örneklerden biridir. Destanın oluşum tarihi muhtemelen 1905 ve 1911 yıllarına rastlar. Destanın ardından 1911’de Kumul’da Timur Helpe öncülüğünde Kumul ayaklanması meydana gelmiş ve Timur Helpe Destanı da bu şekilde ortaya çıkmıştır Seyit Noçi ve diğer Uygur aydınlarının Çin yönetimine ve sömürgeci beylere karşı başlatmış oldukları mücadele ve bunun sonucunda 1911 yılında Ürümçi’de, 1912’de ise Kumul’da meydana gelen halk ayaklanmaları ile çağdaş Uygur edebiyatının temelleri atılmaya başlar. Doğu Türkistan/ŞincanUygur Özerk Bölgesi’nde başlatılan “Ceditçilik” hareketiyle birlikte okullar açılır ve yayıncılık faaliyetleri başlar. Bunlar arasında 1911’de Kâşgar’da tarihçi Kutluk Şevki tarafından çıkarılan A? “Fikir” gazetesini sayabiliriz. Bu gazete, Şeng Şisey dönemine kadar yayın hayatına devam etmiştir.

Uygur edebiyatı, bu yüzyılın 1920’li yıllarında Ekim Devrimi (1917) ve 4 Mayıs (1919) hareketinin etkisi ile yeni bir gelişme dönemine girmiştir. Bu döneme, Doğu Türkistan/ Şincan Uygur edebiyatında Millî edebiyat dönemi denilebilir. Dönemi temsil eden en önemli kaynaklar arasında tarih kitapları sayılabilir. Bunlar arasında özellikle Tarih-i Hemidi, Osmanlı tarihinin Doğu Türkistan’daki uzantısını araştıracaklar için çok önemli bir kaynaktır. Bu kitabın bir başka özelliği ise Doğu Türkistan’ın büyük şehirleri ve bu şehirerde bulunan cami, medrese, mezarlık ve halkın kutsal saydığı diğer mekânlar hakkında bilgi vermesidir. Tarih kitapları, Kazan ve Doğu Türkistan’da basılmıştır.

1930-1940’lı Yıllarda Uygur Edebiyatı

1930’lu yıllarda Çin’deki siyasî gelişmeler sonucunda “Ceditçilik” hareketi zayıflamaya başlar. Buna tepki olarak 1930’da Kumul’da meydana gelen halk ayaklanması, pek çok şair ve yazarın ismini öne çıkarmıştır. Abduhalik Uygur (1901-1933), Armiya Nimşehit (1906- 1972), Zunun Kadiri (1912-1989) Ehmed Ziyai (1913-1989) çağdaş Uygur edebiyatının ilk ve önde gelen temsilcileridir. 1940’lı yıllarda çağdaş Uygur edebiyatı Lutpulla Mutellip (1922-1945), Abdurehim Ötkür (1923-1995) gibi şair ve yazarları kazanır.

Bu şair ve yazarların aşağıda kısa biyografileri yer almaktadır:

Abduhalik Uygur: Uygur’un Sen Kimni? Oglisen, Oylisa?çu “Sen Kimin Oğlusun, Düşün Lütfen” adlı şiiri 1933’te meydana gelen Hoten ayaklanmasında marş olarak okun- muştur. A. Uygur, kısa ömrüne rağmen pek çok şiir yazmış ve halkın mücadelesine şiirleriyle destek olmuş bir şairdir. 1933’teki Turfan ayaklanmasına bizzat katılmış ve bu ayaklanmada şehit düşmüştür Vatanının ve halkının hür ve medenî bir hayat sürmesi için yaşadığı sürece mücadele etmiştir. Bu mücadele Oygan “Uyan”, Gezep ve Zar “Öfke ve Çığ- lık”, Zulumga ?arşi “Zulme Karşı”, Körüngen Tag Yira? Emes “Görünen Dağ Uzak Değil”, Kö?ül ?ahişi “Gönül Arzusu” gibi şiirlerinde hissedilir (bk. Abduhalik Uygur).

Nimşehit: 1906 yılında Bay nahiyesinin Sayram köyünde çiftçilikle uğraşan bir ailede dünyaya gelen Nimşehit, önce köyündeki dinî okulda eğitim alır ve daha sonra 1922’den 1930’a kadar Bay ve Kuça nahiyelerindeki medreselerde okur. İlk şiirleri halk şiiri tarzın- dadır. Kâşgar’a gittikten sonra tanıştığı aydın kişilerin yardımıyla dönemin meşhur bilim merkezi olan Hanli? Medris’e (Han Medresesi) girer. Burada klasik Uygur edebiyatı, Arapça ve Farsça, Arap ve Fars edebiyatını öğrenir; ayrıca, felsefe, tarih, mantık ilimleriyle de uğraşır. Medrese yıllarında Envâru’lHuda/Ha?i?at Nurliri adlı kasidesini yazar ve bu eserle meşhur olur. 1933’teki halk ayaklanmasına bizzat katılır ve yaralanır. Bu olaydan sonra nimşehit “yarımcan” mahlasıyla şiirler yazar. Nimşehit, klasik Uygur şiirinin etki- sinde kalmış; geleneksel ile modernin sentezinde oldukça başarılı olmuştur. Dönemin diğer şairleri gibi özellikle vatanseverlik, millî birlik ve beraberliği vurgulayan şiirler yazmıştır. Nimşehit’in Veten Muhebbeti “Vatan Sevgisi” (Şincan Helk Neşriyati 1957), Şeirlar “Şiirler” (Şincan Helk Neşriyati 1963), Yürek Sözi “Yürek Sözü” (Milletler Neşriyati 1980) Mi? Öy ve Perhad-Şerin “Bin Ev ve Ferhat-Şirin” (Keşker Uygur Neşriyati 1987) adlı destan ve şiir kitapları kayda değer eserler arasındadır.

Zunun Kadiri: 1912’de Tarbagatay’da dünyaya gelen Zunun Kadiri, dinî okuldan sonra Gulca’da eğitim görür. Ortaokulu Ürümçi’de okur. Uygur hikâyeciliğinin ve tiyatrosunun gelişmesinde çok büyük rol oynamıştır. Sanat çevrelerinde Cahaletni? Capasi “Ce- haletin Cefası” (1937) adlı üç perdelik oyunu ile tanınmaya başlar ve ardından Gunçem “Goncam”, Gülnisa “Gülnisa”, Uçraş?anda “Karşılaşınca” adlı sahne eserlerini ortaya koyar. 1954’te Toy adlı oyunu yazar. Meşhur eserlerinden biri de Gerip-Senem operasıdır. 1981’de Teyipcan Eliyov ve Eli Eziz ile birlikte Gerip-Senem filminin senaryosunu oluşturur. Z. Kadiri, hikâyecilikle de uğraşmıştır. 1940’lı yıllarda yazdığı Muellimni? ?eti “Öğretmenin Mektubu”, Küçükke Hucum “Köpek Yavrusuna Hücum”, İkki Barmi?im Bilen “İki Parmağımla”, Magdur Ketkende “Mağdur Gidince” adlı hikâyelerinde Gomindan yönetimini eleştirmiştir. Çeni?iş “Öfk e”, onun en meşhur hikâyesidir. Bu hikâye; içerdiği fikrin genişliği ve derinliği, açık ve anlaşılır olması bakımından okuyucuyu derinden etkilemiştir. Daha sonraki yıllarda ödüle layık görülen

Ehmed Ziyai: Ziyai, 1923 yılında on yaşındayken şiir yazmaya başlamıştır. 1928 yılına kadar babası tarafından eğitilmiş; daha sonra edebiyat, felsefe, tarih, mantık, matematik ile ilgilenmiştir. Arap ve Fars edebiyatıyla birlikte Lutfî, Nevaî, Fuzulî, Sufî Allahyar’ı ayrıca, klasik Uygur şairlerini okumuş ve onlardan ilham almıştır. 1928 yılında Gül ve Bulbul lirik destanını yazmış ve Ziyai mahlasını ilk defa bu destanda kullanmıştır. İlk şiiri 1935 yılında Ye?i Hayat gazetesinde çıkar ve gazetecilik hayatı da aynı yıllarda başlar. Meşhur tarihçi Kutluk Şevki’nin hapishaneye girmesiyle Ziyai; Hoten, Atuş, Aksu, Kuça ve Turpan gibi şehirlere dağıtılan Ye?i Hayat ’ın sorumluluğunu üstlenir ve ardından Şeng Şisey hükûmeti tarafından Ürümçi’deki Şincan Gazetesi’nde görevlendirilir.

Lutpulla Mutallip: Mutallip, Şincan Gazetesi’nde Edebiyat Gülzari başlığı altında şiirler yazarak kendisini göstermiştir. Şair, edebî kişiliğini ve şiir tekniğini Çağatay edebiyatının zengin lirizmi ve dünya edebiyatından almış; bunu gelenekle birleştirmiştir. 1943 yılında Ürümçi’de çıkan siyasî olaylar sonucunda Aksu’ya gönderilmiştir. Lutpulla Mutellip, halkının cehaletten ve esaretten kurtulması için yazmış olduğu şiirler, makaleler ve sah- ne eserleriyle yetinmemiş; hürriyet mücadelesini, 1944’te İli, Altay, Tarbagatay’daki Uygur çiftçilerinin Çin hükûmetine karşı başlatmış olduğu Üç Vilayet İnkilabı’na bizzat katılarak devam ettirmiştir.

Abdurehim Ötkür: Ötkür, ailesini küçük yaşlarda kaybetmiş ve bir aile dostu olan Osman Hacı’nın yanında büyümüştür. İlkokul yıllarında okula gidemeyen şair, eğiti- mine evde devam etmiştir. Liseyi Ürümçi’de okumuş; daha sonra Şincan Üniversitesine girmiştir. Üniversite yıllarında Rus/Türk şair ve yazarların eserlerinden ilham alarak şiir yazmaya başlamıştır. Öğretmenlik ve gazetecilik de yapmıştır. 1943-1944 yıllarında Uygur halkının Şeng Şisey hükûmetinin politikalarına baş kaldırması sonucu gerçekleşen Üç Vilayet Ayaklanması’na destek olduğundan dolayı 1944’te hapse atılmıştır.

Kültür Devrimi Döneminde Uygur Edebiyatı

Yukarıdaki biyografilerde de görüldüğü gibi 1930-1940’lı yıllarda çağdaş Uygur edebi- yatında halkı bilgisizlik ve esaretten kurtarma, halka hürriyet için mücadele ruhu aşılama amacıyla pek çok eser yazılmış; hürriyet/vatanperverlik, millî ruhu güçlendirme, millî birlik ve beraberlik duygusu bütün eserlere hâkim olmuştur. Bu duygular bazen doğrudan doğruya bazen de temsilî ifadelerle okuyucuya verilmiştir. Türkistan şairleri tarafından gelenek hâline getirilen “temsilî ifade tarzı”, Uygur şairlerinin de ortak özelliklerinden biridir. Meselâ; zulmet “karanlık”, kış, küz “güz, sonbahar” esareti; ta? “seher”, bahar, yultuz “yıldız”, kün “güneş”, kuyaş “güneş” hürriyet ve kurtuluşu temsil eder.

1949 yılından itibaren Çin’de meydana gelen bazı siyasî olaylara paralel olarak Şincan Uygur Özerk Bölgesi’ndeki Uygur edebiyatında yeni gelişmeler dikkat çeker. “Ceditçilik” akımıyla hızla gelişen Doğu Türkistan Uygur edebiyatı, Komünist Çin’in 1949 yılında yönetime gelmesiyle duraklama dönemine girer. 1950-1970 yılları arasında Komünist Çin yönetiminin gerçekleştirdiği çeşitli reformları anlatan, çiftçi ve işçilerden söz eden, sınıf mücadelesini teşvik eden eserlerin yazılması sebebiyle edebiyatın sınırları daraltılır.

Mao Zedong ve Dörtlü Çete döneminde devam eden baskıcı politika, Mao’nun ölümünden sonra azalmış ve Doğu Türkistan halkına uygulanan kültür politikasında değişiklikler meydana gelmiştir. 1966-1976 yılları arasından hizmetten mahrum edilen bazı bilimsel kuruluşlar, bu tarihten itibaren faaliyetlerine devam etmiştir. Şair ve yazarlara konan yasaklar, 1976’dan sonra kaldırılmıştır. Bu yeniden canlanma sonucunda Şincan Halk Neşriyatı, Pekin Milletler Neşriyatı, Şincan ve Öspürümler Neşriyatı gibi yayınevleri kurulur ve edebiyat mecmualarının sayısı artmaya başlar. Tarım, Şincan, Miras, Bulak, Çolpan, Kaşgar Edebiyatı, Turpan, Kumul Edebiyatı, Aksu Edebiyatı, İli Deryasi, Bostan, Te?ri Tagi gibi yerli ve millî dergiler bu gayretle çıkarılan yayınlardır. Yazar ve şair Abdulla Talib’in Lutpulla Mutellip’in hayatına yer verdiği ?aynam Örkişi (1981) ve Çala Tekken O? “Eğreti Değen Ok” (1986) adlı romanları; Abdurehim Ötkür’ün hürriyet ve mücadele konulu şiirlerinin yer aldığı Ömür Menzilliri ( 1988), Keşker Keçisi (1980/1983) adlı şiir kitapları, 1907’deki Kumul Çiftçiler Ayaklanması ve 1912’deki Timur Helpe (Timur Halife) İsyanı sırasında yaşanan sıkıntıları anlatan İz (1985) ve 1931’de Hoca Niyaz Hacı liderliğinde gerçekleşen Kumul ayaklanmasına yer verilen Oygangan Zemin (1988-1989) adlı tarihî romanları; Turdi Samsak’ın Ahirettin Kelgenler “Ahiretten Gelenler” (1986) adlı romanı mühim eserlerdendir. 1990’da Doğu Türkistan’ın Aktuğ ilçesine bağlı Barın köyünde meydana gelen silahlı ayaklanmalar sonucunda yazar ve şairlerin eserleri üzerindeki sansür ve takip politikası yeniden başlar. 1991 yılında yazar Turgun Almas’ın Uygurlar, Hun Tarihi, Eski Uygur Edebiyatı başlıklı üç kitabı üzerinde çeşitli eleştiri yazıları çıkar. Turgun Almas ve diğer Uygur yazarları bu dönemde milliyetçilik yapmakla suçlanırlar ve bunun sonucunda modern Uygur edebiyatı yine kısır bir döneme girer.

Çağdaş Uygur Edebiyatının Önemli Temsilcileri

Ziya Semediy (1914-2000) Z. Semediy, 1914 yılında Taldikorgan eyaleti Panfilov bölgesinin Honihay köyünde doğar. Yarkent’teki Uygur ilkokulunu bitirdikten sonra A. Lunaçarskiy adlı Rus okuluna girer. 1929 yılında S. Zervatov adlı Uygur ortaokulunda tahsiline devam eder. 1931 yılında babası, genç Ziya’yı Doğu Türkistan’a götürür. O, 1934 yılında Kulca şehrinde öğretmen olarak görev yapar ve aynı yıl çıkmaya başlayan İli gazetesinde şiirler yazar. Daha sonra ise Roşen “Ruşen” ve ?anli? Tag “Kanlı Dağ” adlı oyunları kaleme alır. 1935-1936 yıllarında Kulca’da okul müdürü olur ve aynı zamanda Uygur Kültür Cemiyetinin Kültür-Eğitim Bölümü Başkanlığı görevine getirilir. 1936 yılında henüz 22 yaşında olan Semediy, Gerip ve Senem adlı müzikal oyunu ve Köyüm- çan Ana “Mihriban Ana” ve Siri Eçildi “Sırrı Açıldı” gibi komedi eserlerini yazar. 1937’de milliyetçilikle suçlanarak dava arkadaşlarıyla birlikte Şeng Şisey hapishanesine atılır. Yedi yıl hapishane hayatı yaşayan yazarın mücadele fikri daha da kuvvetlenir.

Semediy, 1944 yılında Ürümçi’den Kulca’ya gelir ve aynı yılın Kasım ayında Üç Vilayet Ayaklanması’na katılır. Aynı yıllarda İnkılap Ta?ı gazetesinin baş redaktörü olur. 1945-1946 yıllarında Sürlük Minutlar “Korkulu Dakikalar” ve Hitay Zindanlirida “Çin Zindanlarında” adlı dramlarını yazar. Semediy, sadece meşhur bir yazar değil, aynı zamanda tecrübeli bir devlet adamıydı. Doğu Türkistan’ın kültür ve sanat hayatına hizmet etmiş ve bu ortamın gelişmesinde mühim rol oynamıştır. 1950 yılında Doğu Türkistan Kültür Dairesi Başkanı ve Kuzeybatı Edebiyatçılar-Sanatçılar Birliği Başkan Yardımcısı, Kültür Bakanı, Yazarlar Birliği Başkanı, Şincan Edebiyatı Dergisinin başyazarı gibi önemli hizmetlerde bulunur. 1956’da Hindistan’ın başkenti Delhi’de yapılan Asya Yazarları Konferansına katılır.

1951-1952 yıllarında Zulumga Zeval “Zulme Zeval”; 1953’te İli Deriyasi Boyida “İli Nehri Kenarında” adlı eserleri yazar. Yazdığı eserler, aynı yıllarda Pekin’de Çince ve Uygurca olarak yayımlanır. Gençliğini ve sanat hayatının önemli bir kısmını Doğu Türkistan’da geçiren Ziya Semediy, 1961 yılında Sovyetler Birliği’ne (bugünkü Kazakistan) gider. Uygur Türkleri, günümüzde olduğu gibi o yıllarda da Kazakistan’ın başkenti Almatı’da Uygurşinaslık Entitüsü aracılığıyla sanat faaliyetlerini devam ettirmekteydiler. Doğu Türkistan Uygur edebiyatının kurucusu olan Semediy, bu kez Almatı’da Uygur Sovyet edebiyatının temelini atar ve bu edebiyatın en önemli temsilcisi olur. Mayimhan (1965), Jillar Siri “Yılların Sırrı” (1967-1969), Esirden Esirge “Asırdan Asıra” (1974), Örük Gülligen Çagda “Erik Çiçek Açtığında” (1976), Geni Batur (1978), Ehmet Ependi (1995) adlı eserleri Kazakistan’da yayımlanır. Laşman adlı piyesi sahneye konur. Yazarın romanları, Rusça ile birlikte Özbek ve Kazak Türkçelerine de çevrilerek yayımlanmıştır.

En önemli romanları: Mayimhan (1965), Jillar Siri I-II. (1967, 1969), Ehmet Ependi (1995). Bazı hikâyeleri: Bir Tal Papiros “Bir Dal Sigara” (1970), Örük Gülligen Çağda “Erik Çiçek Açtığında” (1976), Geni Batur (1978).

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.