Etik Dersi 6. Ünite Özet
Açıköğretim ders notları öğrenciler tarafından ders çalışma esnasında hazırlanmakta olup diğer ders çalışacak öğrenciler için paylaşılmaktadır. Sizlerde hazırladığınız ders notlarını paylaşmak istiyorsanız bizlere iletebilirsiniz.
Açıköğretim derslerinden Etik Dersi 6. Ünite Özet için hazırlanan ders çalışma dokümanına (ders özeti / sorularla öğrenelim) aşağıdan erişebilirsiniz. AÖF Ders Notları ile sınavlara çok daha etkili bir şekilde çalışabilirsiniz. Sınavlarınızda başarılar dileriz.
Günümüzde Etiğin Belli Başlı Teorik Ve Pratik Sorunları
Günümüz Etik Görüşlerinin Pratik Sorunlara Bakışı
Günümüzde etik ciddi sorunlarla karşı karşıyadır. Bir yandan teknolojinin kullanımıyla ilgili sorunlar, diğer yandan kendi bilgisel temelleriyle ilgili sorunlar yaşamaktadır. Etiğin kendisi bir kriz içindedir.
- etik olguların olup olmadığı,
- etikte nesnel değerlendirmenin yapılıp yapılmayacağı,
- “olan”dan “olması gereken”in çıkarılıp çıkarılmayacağı gibi kendi temelleriyle ilgili soruları cevaplandırmaya çalışmaktadır.
Çevre ve Teknolojiyle İlgili Etik Sorunlar
Çevre sorunları bugün en çok konuşulan sorunlardandır. İklim değişikliği, nükleer kazalar, gıda maddelerinde kullanılan kimyasallar ve bunların insan sağlığını tehdit etmesi bazı tartışmaları ortaya çıkarmıştır. Bunların etik bir sorun olması ise yenidir. Çevre sorunlarının temelinde dinsel-metafizik görüşlerin veya insan merkezci etik bakışın yer aldığı düşüncesi 20. Yüzyılın ikinci yarısı dile getirilmeye başlanmıştır.
“Çevre etiği”nde insanmerkezcilik ve canlımerkezcilik, insanın etik sorunlarda her şeyi kendisiyle ilgili değerlendirmesidir. Bunun ise karşılaştığımız ekolojik sorunların ana nedeni olduğu iddia edilmektedir.
Bazı hayvan hakları savunucuları ve çevreciler insan merkezci düşünceyi eleştirerek, öncelikle korunması gerekenin insan değil, doğa olduğunu savunurlar. “çevremerkezci” görüşler, doğadaki tüm varlıkları insanın kullanacağı bir kaynak olarak görmeye karşı çıkarlar. Ekosistemin bütünlüğünü için, doğadaki her canlının varlığını sürdürmesinin zorunlu olduğunu söylerler. Ekolojik sorunların sorumlusu olarak en çok suçlanan teknolojidir. İnsanın teknolojiyle doğaya daha fazla müdahale etmesi, nükleer facialar, çevre kirliliğinin artması, karbondioksit yoğunlaşması nedeniyle iklim değişikliğinin ortaya çıkışı, teknolojiyle ilgili endişeleri arttırmıştır.
Ancak asıl suçlu, teknoloji değil, doğayı bir hammadde olarak gören, daha fazla kazanmayı amaçlayan siyasal ve ekonomik sistemdir. Ekonomi ve siyaset etik dışı alanlar olarak görülmemelidir.
Yoksulluk ve Açlık
Yoksulluk ve açlığın etik bir sorun olarak görülmesi yenidir. Yoksulluktan en çok etkilenenler, yoksul ülkelerin yurttaşlarıdır. Dünyada yetersiz beslenenlerin en az %70’i çocuktur. Çocuklar ihtiyaç halinde, kendi yaşamlarını yardımsız sürdüremezler. Bu da bizim çocuklara karşı etik bir sorumlulukla karşı karşıya getirir.
Yoksulluktan en çok etkilenenler, yoksul ülkelerin yurttaşlarıdır. Dünyada yetersiz beslenenlerin en az %70’i çocuktur. Çocuklar ihtiyaç halinde, kendi yaşamlarını yardımsız sürdüremezler. Bu da bizim çocuklara karşı etik bir sorumlulukla karşı karşıya getirir.
Yoksul ve zengin arasındaki uçurum kaçınılmaz mı? Uçurumu kapatmak için etik bir sorumluluğumuz yok mu?
Bu sorular, yoksulluğu etik bir sorumluluk olarak görenlerin sorduğu sorulardır. Yoksullara kaynak aktarılması konusunda en sert eleştiriyi ise G. Hardin yapmıştır.
Cankurtaran Sandalı Etiği
G. Hardin (1915-2003) dünyada yoksulluk ve açlık konusunda en fazla tartışma yaratan makalenin yazarı bir biyologdur.
Hardin, çevrecilerin doğal kaynakların acımasızca tüketilmesini engellemek için kullandığı “uzay gemisi” eğretilemesini sorunlu bulur. Hardin herkesin dünyanın kaynaklarının paylaşımında eşit haklara sahip olup olmadığını sorar. Bu eğretilemenin cankurtaran sandalı etiğiyle karıştırıldığını söyler. Eğretileme her zengin ülkenin zengin insanlarla dolu bir cankurtaran sandalı olarak düşünülebileceğini, okyanusta cankurtaran sandallarının yanında ise dünyanın yoksullarının yüzdüğünü varsayarak “Sandala binmek isteyen ve zenginliği paylaşmak isteyen kişiye karşı sandaldakiler ne yapmalıdır?” diye sorar. Her sandalın sınırlı taşıma kapasitesi olduğunu da hatırlatır. Hardin sandala kimsenin alınmamasının güvenli yol olduğunu savunur. Eleştiren hümanistlere ise sandaldan inip gelenlere yer vermesini önerir. Sonuçta yer değiştirilirse “sandalın etiği” değişmeyecektir.
Hardin yoksul ülkelere, göçmenlere yardım yapılacaksa yalnızca bilimsel ve teknik alanda başarılı olanlar ve zor durumda olanlar alınabilir der. Dış yardımın da yoksul sandallarının sayısını arttırmaya yaradığını savunur. Yoksullar hızla ürediği için, besin gelince doğum oranlarının daha da yükseleceğini ve dolayısıyla daha fazla yardım yapılması gerektiğini söyler. Bir çıkmaz olarak sürecek bu duruma hiçbir zengin ülkenin gücü yetmez. Bazı insanları ölüme terk etmek, uzun vadede daha çok insanın ölmesini önleyecektir.
Can Kurtaran Sandalı Etiğine Eleştiriler
Peter Singer insanların açlıktan ölmesine göz yummak onları öldürmekle aynı şeydir düşüncesini savunur. Yoksullara yardım edilmesini savunanlar:
- İnsan olmalarına, ve başka insanlara yardımın etik sorumluluk olmasına,
- Yoksulluk nedeninin, doğal kaynakları sömüren ülkeler olmasına,
- En fazla insanın mutluluğunu savunan faydacı yaklaşıma,
- Kant’ın koşulsuz buyruğuna, Veya;
- Temel haklar düşüncesine dayandırmaktadırlar.
Her insan yaşamını sürdürme hakkına sahiptir. Bu bir “pozitif hak”tır.
Ayrımcılık ve Eşitlik
Ayrımcılık aynı ya da eşit olduğu düşünülenlerden birinin diğerinden farklı bir muameleye tabi tutulmasıdır ve genellikle negatif bir kavramdır. Temelde etik bir sorundur. Etnik, dinsel ve cinsiyetle ilgili ayrımcılık örnek verilebilir.
Irkçılık günümüzün en büyük ayrımcılık sorunlarındandır. Aşağılama ve değersiz görme duyguları ile potansiyel bir şiddet tehlikesi de barındırır.
Kadına yönelik ayrımcılığın temelinde ise eril varoluş olduğu söylenebilir. Eril varolma eksik bir varolmadır ve tamamlanmaya gereksinimi vardır.
Günümüz Etiğinin Kimi Teorik Sorunları
Etik bilgiler ortaya koyabilmek ve pratik çözümler bulabilmek için öncelikle etiğin teorik sorunlarının aydınlatılması gerekir. Farklı görüşlere göre etiğin akıl değil, duygularla ilgili olduğu düşünülmüştür. Böylece etik kavram ve analizlerden ibaret bir alan haline gelmiş ve yaşamla doğrudan bağı kopmuştur. Etikte analitik yaklaşım keskinliğini yitirmiştir.
Etiğin önemli bir sorunu öznellik-nesnellik sorunudur. Etik değerlendirmenin kişisel mi yoksa evrensel ilkelere mi dayalı olduğu sorunudur.
Etik görecelilik tüm ahlak normlarının kişilere veya kültürlere bağlı olduğunu iddia eder. İki türü vardır;
- Öznelcilik
- Uylaşımcılık ( konvensiyonalizm)
Etik nesnelcilik ise geçerli etik kuralların olduğunu kabul eder.
Etikte akıl-duygu ikilemi sorununa baktığımızda Hume etikte “duyguculuğun”, Kant ise “akılcılığın” temsilcisi sayılmaktadır. Akıl-duygu çatışmasının olmadığını en açık biçimde gösteren ise Kuçuradi’dir. Kuçuradi her eylemim akıl ve duyguların ortak ürünü olduğunu söyler.
Etikte Öznellik-Nesnellik Sorunu
Etikte öznellik-nesnellik ya da etik görecelik-etik nesnellik biçiminde karşımıza çıkan sorun, günümüz etiğin teorik tartışma konuları arasında ön sıralarda yer almaktadır. Etik görecelik tüm ahlak normlarının geçerliliğinin kişilere veya kültürlere bağlı olduğunu, onlara göre değiştiğini iddia eder; kişilerden ve kültürlerden bağımsız olarak temellendirilmiş etik normların olabileceğini yadsır. Etik öznelciliğin karşı kutbu etik nesnelcilik ise, kimi geçerli etik kuralların olduğunu kabul eder. Bunun en katı biçimi olan ahlaksal mutlakçılık, her etik sorunun kesinlikle tek bir doğru yanıtının olduğunu söylerken daha yumuşak etik nesnelciler, bazı ahlak kurallarının genel geçer olsalar da, her tek duruma uygulanamayacaklarını savunurlar.
Etikte Akıl-Duygu İkilemi
Etikte akıl-duygu çatışması ya da ikilemi, günümüz filozoflarını meşgul eden konulardan bir diğer olmaktadır. Etik sorunlar söz konusu olduğunda, bunların akılla -akıl yürütmeyle- çözülüp çözülemeyeceği tartışılmaktadır.
Etikte Yeni Yönelimler
Günümüz etiği, etik tarihinden gelen kimi eğilimleri -örneğin Aristoteles, Hume, Kant geleneklerini- sürdürdüğü gibi, kendisine yönelik radikal karşı çıkışlarla ve yeni yönelimlerle de karşı karşıyadır. Yeni Aristotelesçilik, her ne kadar Aristoteles’ten çok uzaklaştıysa da, bugün de etkili bir etik görüşüdür.
Hans Jonas ve Sorumluluk Etiği
Hans Jonas Kant etiği türünden etiklerin günümüzdeki sorunları için yetersiz kaldığını ve yeni bir etiğe ihtiyaç olduğunu söyleyerek Sorumluluk etiğini ortaya atmıştır. Nedeninin ise teknolojik ilerlemelerin insan davranışlarında değişime yol açmış olmasıdır. Yapılan eylemlerin etkileri veya sonuçları bugünle sınırlı kalmadığı, gelecek nesilleri de kapsamaktadır. “Doğa” etiğe yeni bir sorumluluk kategorisi olarak eklenmiştir. İnsanlar eylemlerinin, ileride ortaya çıkabilecek olası sonuçlarını da dikkate almalı ve iyiyi istemin dışında uzmanlık bilgisine de sahip olmalıdır. Çünkü insanlara olduğu kadar doğaya karşı da her bireyin sorumluluğu vardır.
Tartışma (Müzakere) Etiği ve Karl-Otto Apel
Tartışma (Müzakere) etiği, etikte “nihai temellendirmeyi” gerçekleştirmeye çalışır. Apel de bilimsel ve teknolojik gelişmelerin, insan eylemlerinin yapısında ve dolayısıyla sonuçlarında değişikliğe yol açtığını savunur. Böylece yeni etik sorunlar meydana çıkar. İnsan eylemlerinin sonucundan ve gelecekte etkilenmesi mümkün olan tüm canlılara karşı sorumludur. Günümüzde gerekli olan niyet etiğinden çok sorumluluk etiğidir. Apel’e göre ilkece içten bir iletişimin tüm normlarının karşısındaki kişinin kabul etmiş olması koşuluyla benimsemeyen hiç kimse, karşısındakiyle bir düşünce konusunda anlaşmaya varamaz. Karl-Otto Apel’in müzakere etiği görüş birliğine gidilebilecek müzakerelerin önkoşullarını ortaya koyar.
Postmodernizm ise modern etiğin eleştirisidir. Modernlik hem ahlaka ihtiyaç duyup hem de tezleriyle ahlakı imkânsız kıldığı için çelişkilidir. Modernlikte akıl ve ahlak ayrı düşmektedir. Modern düşünürler insanların öğrenebileceği herşeyi kapsayan, birleştirici ahlak kuralları oluşturmaya ve dayatmaya çalışmışlardır.
Bauman modernizme karşı çıkmıştır. Postmodernizmin en evrensel sloganı ise “aşırılığa hayır!”dır. Evrensel olan bir etik uygulamayı mümkün kılmamaktadır. Bauman’a göre ahlak ilişkileri muğlaktır ve bu muğlaklık içinde kural koyma çabası boşunadır. Modernlik değişmeyen bir insan doğası üzerine kurulmuştur. Ancak değişmeyen bir insan doğası düşünülemez.
Ahlaksal seçimlerin çoğu çelişkili itkiler arasında yapılır. Ama itki sonuna kadar götürülmeye çalışılırsa ahlaksal olmayan süreçlere de yol açar.
Sonuç olarak insan gerçekliği belirsizdir ve karışıktır, dolayısıyla dayatılmaya çalışılan etik ilkelerinin tersine ahlaksal kararlar da belirsiz olacaktır. Postmodernlik için “etik kodu” olmayan ahlaktır denilebilir.
Günümüz Etik Görüşlerinin Pratik Sorunlara Bakışı
Günümüzde etik ciddi sorunlarla karşı karşıyadır. Bir yandan teknolojinin kullanımıyla ilgili sorunlar, diğer yandan kendi bilgisel temelleriyle ilgili sorunlar yaşamaktadır. Etiğin kendisi bir kriz içindedir.
- etik olguların olup olmadığı,
- etikte nesnel değerlendirmenin yapılıp yapılmayacağı,
- “olan”dan “olması gereken”in çıkarılıp çıkarılmayacağı gibi kendi temelleriyle ilgili soruları cevaplandırmaya çalışmaktadır.
Çevre ve Teknolojiyle İlgili Etik Sorunlar
Çevre sorunları bugün en çok konuşulan sorunlardandır. İklim değişikliği, nükleer kazalar, gıda maddelerinde kullanılan kimyasallar ve bunların insan sağlığını tehdit etmesi bazı tartışmaları ortaya çıkarmıştır. Bunların etik bir sorun olması ise yenidir. Çevre sorunlarının temelinde dinsel-metafizik görüşlerin veya insan merkezci etik bakışın yer aldığı düşüncesi 20. Yüzyılın ikinci yarısı dile getirilmeye başlanmıştır.
“Çevre etiği”nde insanmerkezcilik ve canlımerkezcilik, insanın etik sorunlarda her şeyi kendisiyle ilgili değerlendirmesidir. Bunun ise karşılaştığımız ekolojik sorunların ana nedeni olduğu iddia edilmektedir.
Bazı hayvan hakları savunucuları ve çevreciler insan merkezci düşünceyi eleştirerek, öncelikle korunması gerekenin insan değil, doğa olduğunu savunurlar. “çevremerkezci” görüşler, doğadaki tüm varlıkları insanın kullanacağı bir kaynak olarak görmeye karşı çıkarlar. Ekosistemin bütünlüğünü için, doğadaki her canlının varlığını sürdürmesinin zorunlu olduğunu söylerler. Ekolojik sorunların sorumlusu olarak en çok suçlanan teknolojidir. İnsanın teknolojiyle doğaya daha fazla müdahale etmesi, nükleer facialar, çevre kirliliğinin artması, karbondioksit yoğunlaşması nedeniyle iklim değişikliğinin ortaya çıkışı, teknolojiyle ilgili endişeleri arttırmıştır.
Ancak asıl suçlu, teknoloji değil, doğayı bir hammadde olarak gören, daha fazla kazanmayı amaçlayan siyasal ve ekonomik sistemdir. Ekonomi ve siyaset etik dışı alanlar olarak görülmemelidir.
Yoksulluk ve Açlık
Yoksulluk ve açlığın etik bir sorun olarak görülmesi yenidir. Yoksulluktan en çok etkilenenler, yoksul ülkelerin yurttaşlarıdır. Dünyada yetersiz beslenenlerin en az %70’i çocuktur. Çocuklar ihtiyaç halinde, kendi yaşamlarını yardımsız sürdüremezler. Bu da bizim çocuklara karşı etik bir sorumlulukla karşı karşıya getirir.
Yoksulluktan en çok etkilenenler, yoksul ülkelerin yurttaşlarıdır. Dünyada yetersiz beslenenlerin en az %70’i çocuktur. Çocuklar ihtiyaç halinde, kendi yaşamlarını yardımsız sürdüremezler. Bu da bizim çocuklara karşı etik bir sorumlulukla karşı karşıya getirir.
Yoksul ve zengin arasındaki uçurum kaçınılmaz mı? Uçurumu kapatmak için etik bir sorumluluğumuz yok mu?
Bu sorular, yoksulluğu etik bir sorumluluk olarak görenlerin sorduğu sorulardır. Yoksullara kaynak aktarılması konusunda en sert eleştiriyi ise G. Hardin yapmıştır.
Cankurtaran Sandalı Etiği
G. Hardin (1915-2003) dünyada yoksulluk ve açlık konusunda en fazla tartışma yaratan makalenin yazarı bir biyologdur.
Hardin, çevrecilerin doğal kaynakların acımasızca tüketilmesini engellemek için kullandığı “uzay gemisi” eğretilemesini sorunlu bulur. Hardin herkesin dünyanın kaynaklarının paylaşımında eşit haklara sahip olup olmadığını sorar. Bu eğretilemenin cankurtaran sandalı etiğiyle karıştırıldığını söyler. Eğretileme her zengin ülkenin zengin insanlarla dolu bir cankurtaran sandalı olarak düşünülebileceğini, okyanusta cankurtaran sandallarının yanında ise dünyanın yoksullarının yüzdüğünü varsayarak “Sandala binmek isteyen ve zenginliği paylaşmak isteyen kişiye karşı sandaldakiler ne yapmalıdır?” diye sorar. Her sandalın sınırlı taşıma kapasitesi olduğunu da hatırlatır. Hardin sandala kimsenin alınmamasının güvenli yol olduğunu savunur. Eleştiren hümanistlere ise sandaldan inip gelenlere yer vermesini önerir. Sonuçta yer değiştirilirse “sandalın etiği” değişmeyecektir.
Hardin yoksul ülkelere, göçmenlere yardım yapılacaksa yalnızca bilimsel ve teknik alanda başarılı olanlar ve zor durumda olanlar alınabilir der. Dış yardımın da yoksul sandallarının sayısını arttırmaya yaradığını savunur. Yoksullar hızla ürediği için, besin gelince doğum oranlarının daha da yükseleceğini ve dolayısıyla daha fazla yardım yapılması gerektiğini söyler. Bir çıkmaz olarak sürecek bu duruma hiçbir zengin ülkenin gücü yetmez. Bazı insanları ölüme terk etmek, uzun vadede daha çok insanın ölmesini önleyecektir.
Can Kurtaran Sandalı Etiğine Eleştiriler
Peter Singer insanların açlıktan ölmesine göz yummak onları öldürmekle aynı şeydir düşüncesini savunur. Yoksullara yardım edilmesini savunanlar:
- İnsan olmalarına, ve başka insanlara yardımın etik sorumluluk olmasına,
- Yoksulluk nedeninin, doğal kaynakları sömüren ülkeler olmasına,
- En fazla insanın mutluluğunu savunan faydacı yaklaşıma,
- Kant’ın koşulsuz buyruğuna, Veya;
- Temel haklar düşüncesine dayandırmaktadırlar.
Her insan yaşamını sürdürme hakkına sahiptir. Bu bir “pozitif hak”tır.
Ayrımcılık ve Eşitlik
Ayrımcılık aynı ya da eşit olduğu düşünülenlerden birinin diğerinden farklı bir muameleye tabi tutulmasıdır ve genellikle negatif bir kavramdır. Temelde etik bir sorundur. Etnik, dinsel ve cinsiyetle ilgili ayrımcılık örnek verilebilir.
Irkçılık günümüzün en büyük ayrımcılık sorunlarındandır. Aşağılama ve değersiz görme duyguları ile potansiyel bir şiddet tehlikesi de barındırır.
Kadına yönelik ayrımcılığın temelinde ise eril varoluş olduğu söylenebilir. Eril varolma eksik bir varolmadır ve tamamlanmaya gereksinimi vardır.
Günümüz Etiğinin Kimi Teorik Sorunları
Etik bilgiler ortaya koyabilmek ve pratik çözümler bulabilmek için öncelikle etiğin teorik sorunlarının aydınlatılması gerekir. Farklı görüşlere göre etiğin akıl değil, duygularla ilgili olduğu düşünülmüştür. Böylece etik kavram ve analizlerden ibaret bir alan haline gelmiş ve yaşamla doğrudan bağı kopmuştur. Etikte analitik yaklaşım keskinliğini yitirmiştir.
Etiğin önemli bir sorunu öznellik-nesnellik sorunudur. Etik değerlendirmenin kişisel mi yoksa evrensel ilkelere mi dayalı olduğu sorunudur.
Etik görecelilik tüm ahlak normlarının kişilere veya kültürlere bağlı olduğunu iddia eder. İki türü vardır;
- Öznelcilik
- Uylaşımcılık ( konvensiyonalizm)
Etik nesnelcilik ise geçerli etik kuralların olduğunu kabul eder.
Etikte akıl-duygu ikilemi sorununa baktığımızda Hume etikte “duyguculuğun”, Kant ise “akılcılığın” temsilcisi sayılmaktadır. Akıl-duygu çatışmasının olmadığını en açık biçimde gösteren ise Kuçuradi’dir. Kuçuradi her eylemim akıl ve duyguların ortak ürünü olduğunu söyler.
Etikte Öznellik-Nesnellik Sorunu
Etikte öznellik-nesnellik ya da etik görecelik-etik nesnellik biçiminde karşımıza çıkan sorun, günümüz etiğin teorik tartışma konuları arasında ön sıralarda yer almaktadır. Etik görecelik tüm ahlak normlarının geçerliliğinin kişilere veya kültürlere bağlı olduğunu, onlara göre değiştiğini iddia eder; kişilerden ve kültürlerden bağımsız olarak temellendirilmiş etik normların olabileceğini yadsır. Etik öznelciliğin karşı kutbu etik nesnelcilik ise, kimi geçerli etik kuralların olduğunu kabul eder. Bunun en katı biçimi olan ahlaksal mutlakçılık, her etik sorunun kesinlikle tek bir doğru yanıtının olduğunu söylerken daha yumuşak etik nesnelciler, bazı ahlak kurallarının genel geçer olsalar da, her tek duruma uygulanamayacaklarını savunurlar.
Etikte Akıl-Duygu İkilemi
Etikte akıl-duygu çatışması ya da ikilemi, günümüz filozoflarını meşgul eden konulardan bir diğer olmaktadır. Etik sorunlar söz konusu olduğunda, bunların akılla -akıl yürütmeyle- çözülüp çözülemeyeceği tartışılmaktadır.
Etikte Yeni Yönelimler
Günümüz etiği, etik tarihinden gelen kimi eğilimleri -örneğin Aristoteles, Hume, Kant geleneklerini- sürdürdüğü gibi, kendisine yönelik radikal karşı çıkışlarla ve yeni yönelimlerle de karşı karşıyadır. Yeni Aristotelesçilik, her ne kadar Aristoteles’ten çok uzaklaştıysa da, bugün de etkili bir etik görüşüdür.
Hans Jonas ve Sorumluluk Etiği
Hans Jonas Kant etiği türünden etiklerin günümüzdeki sorunları için yetersiz kaldığını ve yeni bir etiğe ihtiyaç olduğunu söyleyerek Sorumluluk etiğini ortaya atmıştır. Nedeninin ise teknolojik ilerlemelerin insan davranışlarında değişime yol açmış olmasıdır. Yapılan eylemlerin etkileri veya sonuçları bugünle sınırlı kalmadığı, gelecek nesilleri de kapsamaktadır. “Doğa” etiğe yeni bir sorumluluk kategorisi olarak eklenmiştir. İnsanlar eylemlerinin, ileride ortaya çıkabilecek olası sonuçlarını da dikkate almalı ve iyiyi istemin dışında uzmanlık bilgisine de sahip olmalıdır. Çünkü insanlara olduğu kadar doğaya karşı da her bireyin sorumluluğu vardır.
Tartışma (Müzakere) Etiği ve Karl-Otto Apel
Tartışma (Müzakere) etiği, etikte “nihai temellendirmeyi” gerçekleştirmeye çalışır. Apel de bilimsel ve teknolojik gelişmelerin, insan eylemlerinin yapısında ve dolayısıyla sonuçlarında değişikliğe yol açtığını savunur. Böylece yeni etik sorunlar meydana çıkar. İnsan eylemlerinin sonucundan ve gelecekte etkilenmesi mümkün olan tüm canlılara karşı sorumludur. Günümüzde gerekli olan niyet etiğinden çok sorumluluk etiğidir. Apel’e göre ilkece içten bir iletişimin tüm normlarının karşısındaki kişinin kabul etmiş olması koşuluyla benimsemeyen hiç kimse, karşısındakiyle bir düşünce konusunda anlaşmaya varamaz. Karl-Otto Apel’in müzakere etiği görüş birliğine gidilebilecek müzakerelerin önkoşullarını ortaya koyar.
Postmodernizm ise modern etiğin eleştirisidir. Modernlik hem ahlaka ihtiyaç duyup hem de tezleriyle ahlakı imkânsız kıldığı için çelişkilidir. Modernlikte akıl ve ahlak ayrı düşmektedir. Modern düşünürler insanların öğrenebileceği herşeyi kapsayan, birleştirici ahlak kuralları oluşturmaya ve dayatmaya çalışmışlardır.
Bauman modernizme karşı çıkmıştır. Postmodernizmin en evrensel sloganı ise “aşırılığa hayır!”dır. Evrensel olan bir etik uygulamayı mümkün kılmamaktadır. Bauman’a göre ahlak ilişkileri muğlaktır ve bu muğlaklık içinde kural koyma çabası boşunadır. Modernlik değişmeyen bir insan doğası üzerine kurulmuştur. Ancak değişmeyen bir insan doğası düşünülemez.
Ahlaksal seçimlerin çoğu çelişkili itkiler arasında yapılır. Ama itki sonuna kadar götürülmeye çalışılırsa ahlaksal olmayan süreçlere de yol açar.
Sonuç olarak insan gerçekliği belirsizdir ve karışıktır, dolayısıyla dayatılmaya çalışılan etik ilkelerinin tersine ahlaksal kararlar da belirsiz olacaktır. Postmodernlik için “etik kodu” olmayan ahlaktır denilebilir.