Açıköğretim Ders Notları

Moda Tasarım Dersi 1. Ünite Özet

Açıköğretim ders notları öğrenciler tarafından ders çalışma esnasında hazırlanmakta olup diğer ders çalışacak öğrenciler için paylaşılmaktadır. Sizlerde hazırladığınız ders notlarını paylaşmak istiyorsanız bizlere iletebilirsiniz.

Açıköğretim derslerinden Moda Tasarım Dersi 1. Ünite Özet için hazırlanan  ders çalışma dokümanına (ders özeti / sorularla öğrenelim) aşağıdan erişebilirsiniz. AÖF Ders Notları ile sınavlara çok daha etkili bir şekilde çalışabilirsiniz. Sınavlarınızda başarılar dileriz.

Modanın Tanımı Ve Kapsamı

Giriş

Giyinmek nefes almak, yemek yemek ve uyumak gibi başlıca ihtiyaçlardan birisidir. İnsanlık tarihi boyunca, çeşitli etkenlere bağlı olarak gelişim göstermiştir. Giysi nesnesi, duyusal ve düşünsel olarak deneyimlediğimiz ve de yansıtmak istediğimiz tüm yaşantılarımızın dışavurum aracıdır. Giyinme, toplumsal aidiyet, statü göstergesi (cinsiyet ve sınıf) olarak kim olduğumuz hakkında fikir verir. Uygarlık tarihi boyunca ait olduğu kültüre ait işaretler taşıyan izlekler olarak her bir medeniyette farklı özellikler göstermiştir. Basit hali ile ilk olarak örtünmede kullandığımız ve temel ihtiyaçlarımızla ilişkilendirdiğimiz giysi nesnesi, sosyal ve psikolojik anlamda bizi nasıl temsil ettiği, kendimizi nasıl hissettirdiği gibi kavramlar çerçevesinde ele alınmaktadır. Giysi öncelikli olarak giyim kültürünün konuları arasında yer alır. Giyim kültürü; kültürlerin giysiye nasıl yansıdığı ve giysi etrafında gelişen uygulamalar, inançlar, inanışlar, semboller, kültürel kimlik, sosyal statü, kültürel kodlar gibi konuları kapsar. Maddi kültür unsuru olan giyim kuşam öğeleri çeşitli disiplinler tarafından incelenirler. Sürür, giyimin içerdiği unsurlarla kültürün kendisini oluşturduğuna ve geleneksel yaşam biçiminin bir parçası olduğuna değinerek, geleneksel kültürün maddi ve manevi yanlarıyla bir bütün halinde ele alınmasını önermektedir. Giyim kültürü çalışmaları ve moda tarihine bakıldığında, “geleneksel giyim” ile “moda”nın gerçekleşme gerekçelerinin farklılık gösterdiği anlaşılmaktadır. Modanın ritüel düzenle ilişkisi olmadığını belirten Baudrillard’a göre geleneksel giyim kültürünün kendi gerçekliğine karşın, moda daha çok tüketmek ve tüketime teşvik ettirmek üzerine kurulu bir sistemdir. Her mevsim farklı tasarımlar ve davranış biçimleri öneren moda, geleneksel ile olan bağını bu noktada koparmaktadır. 18. yüzyıldan itibaren özellikle tekstil üzerinden gelişim gösteren Endüstri devrimi sonrasında gelişen yeni yaşam biçimleri ve giyim anlayışındaki değişikliğin en büyük sebebi “moda”dır. Moda her şeyden önce giyim ve davranış konularında ağır basan görüşlerin yanı sıra estetik, etik ve toplumsal kuralları, din (inanç) alanındaki anlayış değişikliklerini belirtir. Modanın kapsamı çok geniş olmakla birlikte en çok “giyim” ile ilişkilendirilmektedir. Modanın gelişimi sosyal, politik, kültürel ve ekonomik açılardan açıklanabilir.

Giyim Kültürü ve Moda Olgusu

Giysi, insanın çeşitli amaçlar doğrultusunda ihtiyaç duyduğu ve bedenine giyindiği eşya olarak tanımlanabilir. Giyinme eyleminin ilk çağlardan itibaren önce doğada bulunan bitkisel ve hayvansal malzemelerin ten üzerinde kullanılmasıyla başladığı varsayılmaktadır. İlk giysi denemeleri gelişimlerini doğal bir süreçte tamamlamıştır. Farklılaşan gereksinimler ve ilk teknik keşiflerle doğada bulunan malzemeler işlenmiştir. Avcı toplayıcı çağlardan yerleşik düzene geçiş sürecinde insan bedeninin doğa koşullarına karşı olan direncinde değişiklik olmuştur. Uzun yılları kapsayan süreçte doğrudan ten üzerine giyilen işlenmemiş haldeki bitkisel ve hayvansal hammaddelerin bir işlem sürecinden geçirilmesine gerek duyulmuştur. Bir işlemden geçmeden kullanılan doğal bitkisel ve hayvansal hammaddelerin hem insan bedenine hem de çevresine rahatsızlıklar verebileceği aşikardır. Söz gelimi hayvan postunun kullanılması sırasında kokması, böceklenmesi, başka organizmaların yaşamasına olanak tanıması, ağaç veya sarmaşık dallarından örülerek elde edilmiş dokusal yüzeylerin bedende tahrişe yol açması gibi rahatsızlıklar, zamanla bu sorunların giderilmesine yönelik araştırmalara neden olmuştur.

Giyim Kültürü Nedir?

Doğayı gözlemleyen ve taklit eden insanın ilk giysi örneklerinin, hayvanların tüylü haline öykünmeleri şeklinde geliştiği düşünülebilir. Önceleri doğrudan hayvan postlarını sarınan insan, sonraları deri ve tüyü birbirinden ayırmanın yollarını araştırmış ve bulmuştur. Yünün hayvanın sırtından kırkılarak alınması ve sonra yün elyafının işlenmesiyle elde edilen ip hali ve bu ipin bir yüzeye dönüştürülmesiyle insan kendi giyimini oluşturacak kumaşı dokumuştur. Hayvansal hammaddeler arasında yer alan kıl, yün ve ipeğin işlenmesi ve kumaşın icat edilmesi hem uygarlık tarihi hem de tekstil tarihi açısından çok önemli gelişmelerdir. İpin elde edilmesi ve bunun çeşitli sistem ve tekniklerle birbirine dolanarak bir kumaşa dönüştürülmesi uzun bir süreci almıştır. İnce veya kalın kumaşlar dokunması, ilmek ve örme tiplerinin geliştirilmesi ile dokunan çeşitli yüzeyler günümüzde de hayranlıkla karşılanan gelişmelerdir. Kumaş yüzeyleri elde edilmesi için lifin elyaf haline gelmesinin yanı sıra iplerin birbirine dolanması için yardımcı unsurlara gereksinim duyulmuştur. En azından bir ya da daha fazla ipin birbirine dolanması, sağlamlaştırılması için bir araca gereksinim vardır. İlk örnekleri bugün arkeoloji müzelerinde yer alan iğneler, şişler, tığlar, örgü araçlarının tekstil yüzeyleri elde etmek için kullanıldığı varsayılmaktadır. Avcı toplayıcı yaşamdan yerleşik düzene geçen insan, dokuma tezgâhlarını ve örme pratiklerini geliştirmiştir. İlerleyen dokumacılık zamanla giyim gereksinimlerinin tamamını karşılar olmuştur. Her yerleşik topluluğun geleneksel öğretileri çerçevesinde gelişen giyim kuşam pratiklerinde kullanılan kumaş parçalarının, insan bedeninde bir şekle sokulması öncelikle sarılıp sarmalanmak şeklinde gelişmiştir.

Giyim Kültürü ve Modanın Konuları

Düzen ve endüstriyel yaşam biçimine geçişe kadar giyinmiş olduğu giysiler işte bu nedenlerle günümüz giyim anlayışından farklıdır ve moda ile ilişkilendirilmesi söz konusu olamaz. Ancak, geleneksel giyimler, etnik giyim kuşam moda tasarımcılarını dönem dönem etkilemiştir. Sonradan öğrenilmiş bir sözcük olan “moda”nın daha sonra bir köyün veya kasabanın giyim anlayışını açıklarken kullanılması, ancak günlük bir konuşma pratiği olarak yorumlanabilir. Söz gelimi “bizim köyün modası” tanımlaması, bu türden bir yaklaşımdır. Burada ifade edilen aslında o köyün adetine uygun olan giyim kuşam alışkanlıklarıdır. Bir gereklilik üzerine şekillenen ve yüzyıllardır köklü değişimlere uğramamış olan geleneksel giyim kuşam bu haliyle giyim kültürünün konularını oluşturur. Böylelikle giyim ve kuşam anlayışı bakımından simge toplumları ile modern toplumu birbirinden ayıran bir durum ortaya çıkar. Kawamura’dan aktaran Özudoğru, giyim ve moda arasındaki farkı aşağıdaki gibi özetler. “Giyim maddi bir üretimken moda sembolik bir üretimdir. Giyim bir gerekliliktir, moda ise aşırılıktır. Giyimin yararlılık işlevi varken, moda statü işlevi görmektedir. Her toplumda ve kültürde o toplumun kültürünü yansıtan giyim örnekleri vardır. Moda hem olgu olarak hem de sistem olarak giyim kültürünün konularından keskin bir ayrılık gösterir. Ancak, “moda” maddi kültürün konuları arasında yer alan ve giyim kültürü başlığı altında irdelenen geleneksel giyim kuşam örgelerinin gereksinimlere dayalı üretim halinden farklı olarak, bir sistem içinde yer alır.

Moda’nın Tanımı ve Kapsamı

Tunalı’ya göre moda insan ruhunda temellenen bir davranış biçimidir. Alışkanlıkların bir ürünü olan tüm davranışlarımız, giyim kuşam, yemek kültürü vb. her şey bu kapsama girer. Gelenekle açıklanabilecek olan bu alışkanlıkların bir kısmı insan ruhunun değişime olan ihtiyacı nedeniyle değişime uğrar. Tunalı, bunun bir duyarlık yenilenmesi olduğunu ve moda olarak kendisini gösterdiğini ifade eder. Moda sözcük olarak Latince “modus”tan gelir ve anlamı tarz demektir. Buna göre moda yaşam tarzı anlamına gelmektedir. Böyle bir yaşam tarzı duyarlık yenilenmesi olarak görünüş alanında değişimi ifade eder. Moda sözcüğü, TDK Türkçe Sözlük’te de; “değişiklik gereksinimi veya süslenme özentisiyle toplum yaşamına giren geçici yenilik” ve “belirli bir süre etkin olan toplumsal beğeni, bir şeye karşı gösterilen aşırı düşkünlük” olarak tanımlanmaktadır. “Façon” sözcüğü Fransızca’da yine tarz ve üslup anlamına gelmektedir. Bu sözcük İngilizce’ye fashion olarak geçmiştir. 17. yüzyıl sonunda stil tarihinin konuları ile içiçe gelişen giyim kuşam ve yaşam biçimleri moda olarak yorumlanmıştır. Oysa sistem olarak modadan bahsedilmek için Sanayi Devrimi ve Fransız Devrimi’nin gerçekleşmesi gerekmiştir. Modern moda sistemi, üretim ve tüketim biçiminden, tanıtım ve örgütlenmeye ihtiyaç duyulan her alanda, geçmişte el emeğine dayalı üretim biçiminin tamamen değişmesine neden olan bir olguya işaret etmektedir. Moda olgu olarak hem geçmişte hem de günümüzde sadece giyim ve bedenle ilgili değildir. Sadece üretim biçimleri değişmiş olarak görülen moda; yeni anlayış ve kavrayış biçimlerini soyut ve somut olarak gösteren her şeyi kapsamaktadır. Hakko’ya göre moda, kimi nesnelerin nedensiz ve kısa süreli, birdenbire yaygınlık kazanmasıyla oluşan kesintisiz “belli bir döneme ait geçici beğeniler olgusu” olarak karşımıza çıkmaktadır. Toplumsal alanın her noktasına ulaşan ve belirli periyodik aralıklarla bir tür toplu çılgınlık olarak moda; hayatımızı belirli kalıplar içinde sürdürmemiz için bizi yönlendirir. Modadaki değişiklikler tıptan alınması gereken ilaçlara, ikamet edilecek bölge ve ev, dinlenen müzik, tiyatro, yemek türleri ve hatta beslenen hayvan türüne kadar hayatımızın çeşitli yönlerine etkide bulunur. Bütün bunların hepsi tüketimin konularıdır. Modanın giyim ile özdeşlemesinden sonra moda; beden üzerine giyilen giysiler, bedene yapılan süslemeler, uygulamalar olarak algılanmıştır. Moda, 18. yüzyıl sonlarında, tekstil üretimi üzerinden gerçekleşen endüstri devriminin ardından gelişen kapitalist bir olgu ve bir sistemdir. İşte bu nedenle giyimin tarihsel süreçte ne zaman başladığı bilinmezken modanın başlangıç noktasının Endüstri Devrimi olduğu bilinmektedir. Moda, Fransız Devriminin ardından, saray çevresinden çıkar. Eşitlik ve özgürlük talepleriyle toplumun bütün katmanlarına yayılır.

Moda Döngüsü ve Moda Eğilimleri

Moda olgusu, üretim ve tüketim ilişkisinin her alandaki itici gücü olarak ön plana çıkar. Bir şeyin moda edilmesi, o şeyin kullanım süresinin dolarak yeni bir şeyin moda edilmesine yol açar. Her yeni moda, geçerli modanın eskidiğini işaret eder. Üretimi ucuz ve hızlı olan, kolaylıkla değiştirilebilen giysiler moda eğilimlerinin takip edilmesine olanak tanır. Moda döngüsü ve moda süreci birbirinden ayrı farklı içeriğe sahiptir. Ancak moda moda döngüsünün kavranabilmesi için her iki terimin de tanımlanması gerekmektedir. Yeni bir moda önermesinin ortaya çıkışından, yeni bir moda önermesine kadar geçen zaman moda döngüsüdür. Moda süreci ise sistemin içine dahil ettiği, kişiler, örgütler ve kurumlar arasındaki etkilerin, etkileşimlerin, alışverişlerin ve özümsemelerin toplamından oluşmaktadır. Moda döngüsü, moda sistemi gereği kesintiye uğramaz. Bu arada önerdiği anlayış veya tarzı bırakıp yerine bambaşka bir fikri bünyesine dahil edebilir. Günümüzde yaşanan moda döngüsü üretimtüketim ilişkisinde giderek kısalan zaman dilimlerini kapsamaktadır. Tüketim talebinin var olmasıyla işleyen moda döngüsü yerini ancak 7 Moda Tasarımı yeni bir modaya bırakana kadar devam etmektedir. Üstelik bunun için hızla yayılan alış veriş merkezleri, marka butikler, medya, basın yayın, tüketime özendirici reklam dünyası kıskacı altındaki insan, en çok giyim üzerinden modayı takip eder hale gelmiştir. Moda bu nedenle daha çok giysiler ve onun tamamlayıcıları olan aksesuarlar ile anlamlandırılmaktadır. Bu nedenle giyim kuşam denildiğinde giysiyi tamamlayan her tür aksesuar, saç ve makyaj gibi alanlar modanın başta gelen konuları arasında yer alır. Crane modanın toplumsal düzlemde, bütün bireylere açık olan bir mecra olduğunu belirtir. Bu mecrada bireyler, kimliklerine ilişkin tarzları belirleyebilir hem de moda sisteminin önerdiği stilleri benimseyerek bunlara ulaşabilir. Moda bu haliyle, insanların değişime yönelik taleplerine yanıt vermektedir. Değişim isteği ve tüketim moda sistemi ile uyum içerisindedir. Modanın başvurduğu estetik değer, kullanım değeri bakımından zayıf olan bir ürünün kullanım değerinin zayıflığını kapatabilir. Moda böylece değişim duygusuna yanıt verir. İnsan yaşamında duyarlıkta yaşanan değişmeler, modanın yaşamasına olanak verir. Bu değişimi gerçekleştiren üretici güçlerdir. Üretici güçlerin istemiyle her zaman yeniliğe açık ve bunu talep eden ideal bir alıcı amaçlanır. Değişim isteği ve modanın sistemin yaşaması tam bir uyum içinde olur. Sistem teknolojinin kendisine sunduğu olanaklarla, insan ruhunun ihtiyaç duyduğu değişiklikleri moda kategorisi içinde alıcısına sunmaktadır. Moda, değişiklik önerilerini moda eğilimlerine bağlı olarak sunar. Modanın değişiklik önermeleri insan ruhunun değişiklik isteklerine yön gösterebilir. Ancak, modadan bir değişiklik ihtiyacı için yararlanmak ile moda düşkünlüğü veya moda takipçisi konuları aynı anlamda düşünülmemelidir. Moda, bir sistem ve hatta olgu olarak kendi yaşamını sürdürülebilir kılmak için daima değişime ihtiyaç duyar. Bu değişim ise, moda eğilimleri araştırmacılarının (trend setter) belirlediği yeni eğilim önerilerine göre şekillenir. Moda eğilimleri sezonluk moda ürünlerinin nasıl görüneceği hakkında çıkış noktaları sunar. Moda eğilimi araştırmacıları iki yıl sonraki sezonun eğilimlerini ortaya çıkarmak için toplumun çeşitli kesimleri ile yapılan sözlü görüşmeler, anketler, kumaş stokları, tekstil firmalarının ekonomik durumları, dünyadaki gelişmeler gibi konular üzerine çalışmalar yaparlar. Araştırma sonuçlarını içeren raporlar, moda eğilimi analizi yapan şirketler tarafından satın alınır veya bu şirketler tarafından doğrudan araştırmacılara yaptırılır. Böylece, elde edilen verilerle gelecek iki yıl için eğilim çizelgeleri hazırlanır ve bu çizelgeler moda ürünleri üreten firmalara satmaktadır. Moda eğilimi araştırmalarında; renk, kumaş, baskı, siluet, aksesuar ve kesim unsurları göz önünde bulundurulur. Moda eğilimleri, her yeni önermesi ile takip edilmeyi sağlayan cazibeli bir akış sunar. Çekici tasarımlar, giysilerin arzulanmasını sağlar. Moda sektörüne hizmet eden tasarımcılar sezonlara göre koleksiyon hazırlar ve bunları defile ile tanıtırlar. Tasarımcılar, sezon eğilimlerine uygun kumaş, renk, doku, baskı, aksesuar ve çizgide (siluet) hazırladıkları koleksiyonlarında kendi özgün yorumlarını sunarlar. Bu döngü kesintisiz bir şekilde devam eder. Günümüzde moda döngüsünde sezonların daha kısa aralıklarla gerçekleştiği bilinmektedir. Böylece daha hızlı bir üretim-tüketim hedeflenmektedir. Markalar, oluşan bu rekabetçi ortamda sezon dışı kalmamak için eğilim belirleyicilerinin önerilerine uygun hazırladıkları koleksiyonlarla pazardan pay alma arayışı içinde olurlar. Moda sistemi üretim-tüketim ilişkisini dengede tutabilmek için pazarlama, tanıtım, reklam tekniklerine başvurur. Moda, görünür olarak yaşadığı moda kentlerinde (başkentlerde) varlığını tasarımcılar, şık vitrinli butikler, kozmetik sektör, kuaförler ve bütün bu hizmet alanlarının çeşitli nedenlerle düzenlediği defileler ve çeşitli organizasyonlar aracılığıyla varlığını canlı tutar. Hatta varlığını sürdürmek için bütün bu alanların gelişmesini destekler. Modaevleri, modaya yönelik her türlü malzemenin bulunduğu çarşı-pazar, hukuksal düzenlemeler (tasarımcı hakları, markalar ve tasarımlar için geliştirilmiş yasal düzenlemeler, kararlar, hukuki uygulamalar), moda tasarım haftaları (İstanbul Moda Haftası, Berlin Moda Haftası vb.), fuarlar, moda zirveleri gibi kurumsal organizasyonlar bir şehre moda kültürünün hâkim olmasında etken olan ve tarihsel süreci olan gelişmelerdir. Moda kültüründen bahsedebilmek için işte bu tarihsel süreçle birlikte gelişmiş yerleşik kurumsal yapıyı göz önünde bulundurmak gerekmektedir. Sözgelimi, “Paris modanın başkentidir” denildiğinde böyle bir altyapıya sahip bir kent olduğu düşünülmelidir.

Moda Tasarımı ve Sanat Akımları

Endüstri devriminden sonra yaşam ve üretim biçimlerinde ortaya çıkan hızlı ve yeni gelişmeler geleneksel yaşam ve üretim biçimlerinin terkedilmesine yol açmıştır. Geleneksel bilgi ve becerilerin kaybedileceği kaygısı hem sosyo-ekonomik hem de kültürel bağlamda güçlü kaygılara neden olmuştur. Bu kaygıyı kuvvetlendiren somut sonuçlar arasında zanaat ve sanatta ortaya çıkan kimliksiz ürünler ve yoz beğenidir. Düşünür ve sanatçıların kaygısı bu bağlamda “estetik kaygı”dır. Bu sadece giysi tasarımı ile ilgili değil sanatın bütün alanlarında endişe verici bir gelişmedir. Söz konusu dönemde gelişen Arts& Crafts Hareketi (Sanatlar ve Zanaatler) ve Estetik Hareket gibi oluşumlar sanat ve zannatin tüm alanlarında olduğu gibi giysi tasarımında da daha dikkatli olunmasını öneren içeriklerle gündeme gelir. Buna göre, moda tasarımı salt tüketime yönelik olmamalı, estetik bir haz veren, kültürü içinde barındıran bir alan olmalıdır. Moda tasarımının tarihsel sürecindeki örneklerine bakıldığında her dönemin sanat akımları ile sıkı bir bağ içinde olduğu ve 20. yüzyıl başından 1960’ların sonuna kadar, Dünyadaki önemli gelişmelerden etkilendiği görülür. Bunlar; keşifler, buluşlar, savaşlar, kadın hakları, müzik, tiyatro, sinema ve önemli sanat olayları, doğa olayları, hatta ekonomik krizler gibi gelişmelerdir. 20. yüzyıl süresince yaşanan teknolojik, bilimsel, kültürel gelişmeler ticari sosyal yapılanmaların yanı sıra yeni uluslararası ilişkilerin ve politikaların üretilmesine neden olmuştur. Yeni sanat akımları ise bütün bu gelişmelerden uzak olarak gerçekleşmemiştir. Endüstri devrimi sonrasında ortaya çıkan stiller ve sanat akımları modayı da etkisi altına almıştır. Lehnert, 20. yüzyılda yaşanan tüm gelişmelerin moda için bir devrim niteliğinde olduğunu belirtir. Sanat akımlarından ve stil tarihinin konularından yakından ilgili olan moda tasarımcıları 19. yüzyıl sonunda, Art Nouveau, Art Deco gibi stillerden etkilenmişler, eserlerinde bu stillerin etkilerine açıkça yer vermişlerdir. Söz konusu stiller sadece giysileri değil aynı zamanda dekorasyon, davranış biçimleri, el sanatları gibi alanları da etkisi altına almıştır. Bu dönemde yeni çağın tasarımcısı yeni kültürün izlerini giysileri aracılığıyla aktarmış, sanatın kuvvetli diline başvurmuştur. Ancak, günümüzde modanın sanat olup olmadığı konusunda pek çok tartışma vardır. Görüşlerine başvurulan önemli bazı moda tasarımcılarına göre moda sanat değildir ancak bazı moda tasarımcıları sanatçıdır.

Haute Couture, Hazır Giyim ve Giyilebilir Sanat

18. yüzyılda sanat ve zanaat birbirinden ayrıldığında terzilik zanaat olarak sınıflanmış; böylece de sanattan ayrılmıştır. 1860’larda kişiye özel giyimin (haute couture) ortaya çıkması modanın sanatsal bir yorum kazanmasına neden olmuştur. Bu sistemin yapılanmasında Haute Couture’ün kurucusu olan İngiliz tasarımcı Charles Frederick Worth’ün etkili olduğu kabul edilmektedir. Worth’ün ardından Paquin, Callot kardeşler, Doucet ve Poiret’in Haute Couture çalışmaları gelmektedir. Özellikle Paul Poiret sanat algısı yüksek tasarımlarında çığır açacak yeni kalıp uygulamalarıyla geometrik kesim anlayışını vurgulamıştır.

Sürdürülebilir Moda

Sürdürülebilir kalkınma kavramı ilk kez Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Komisyonu (Bruntland Komisyonu), tarafından hazırlanan “ortak geleceğimiz” başlıklı raporda ortaya konulmuştur. Sürdürülebilir kalkınma gelecek nesillerin kendi ihtiyaçlarını karşılama yeteneklerinden ödün vermeden bugünün ihtiyaçlarını karşılayan gelişmedir. Sürdürülebilirliğin ekolojik, ekonomik ve sosyal- etik olmak üzere üç boyutu vardır ve uzmanlar sürdürülebilir kalkınmanın gerçekleşmesi için bu üç boyutunda sağlanması gerektiğini belirtmektedirler.

Konumuz bağlamında sürdürülebilirliğin moda ile olan ilişkisi, modanın üretim ve tüketim zincirinde çok etkili olan bir olgu olmasından kaynaklanmaktadır. Üretim ve tüketim zincirinin kusursuz bir biçimde giderek daha kısa zaman aralıklarıyla ve hızlı çalışmasına zemin hazırlamış olan moda olgusu özellikle giyim kuşam üzerinden, bağlı bulunduğu ve tekstil sektörünün meydana getirdiği ahlaki ve çevresel sorunların da zarar verici boyutlara gelmesinde etken olmuştur. Tekstil ve moda sektörünün çevre ve insan sağlığı üzerine olan etkileri, üretim tüketim kültürü ekseninde 1960’lı yılların sonundan itibaren tartışılmaya başlanır. Dönemin politik söylemleri arasında yer alan bu durum daha sonraki yıllarda haklılık kazanmıştır. Günümüzde moda sistemine ve tekstil üretim sektörüne bağlı olarak üretilen ürünler ve bunların üretim biçimleri çevremiz için tehlikeli sonuçlar doğurmaya başlamıştır. Araştırma sonuçları, tekstil üretim süreçlerinde ortaya çıkan çevresel sorunların, temel yaşam gereksinimlerimizi tehdit edecek boyuta ulaştığını işaret etmektedir. Tekstil endüstrisi, teknolojik buluşlar, yeni boyar maddeler, yıkama yöntemleri ve benzeri gelişmelerden bu yana daha büyük bir endüstri haline gelmiştir. Gelişen seri üretim ile tekstil yüzeylerinin oluşturulması veya oluşturulduktan sonraki aşamaları için ihtiyaç duyulan farklı kimyasallar, lifler, boyar maddeler, ağartıcılar, ilaçlar ortaya çıkmıştır. Türkmen’in bildirdiğine göre bütün Dünyadaki üretimin devasa boyutlara ulaşması sonucunda tekstil sektörü çevreyi kirleten en büyük sanayi kollarından birisi haline gelmiştir. Endüstri devrimi sonrası teknolojik gelişmeler ve dijital çağdan sonra, bütün tekstil üretiminin ve ürünlerinin artık doğal liflerden yapılması mümkün değildir. Günümüzde doğal tekstil ürünleri bugün insan gereksinimlerini karşılamaya yetecek boyutta değildir. Tekstil üretiminde kullanılan malzemelerin yanı sıra, tekstil üretimi sürecinde de çevreye ve doğaya zarar verilmektedir. Tekstil imalatının her evresi yoğun olarak kaynak tüketimine ve atık üretimine dayalı olsa da, en fazla kirlilik yaratan ve toksik madde içeren işlemler terbiye işlemleri, yakma, haşıl sökme, ağartma, baskı işlemleri ve yıkamalar olarak bilinmektedir Örneğin, pamuğun yetiştirilmesinde kullanılan kimyasal ilaçların arındırılması ve pamuklu bir kumaşın verimli kullanıma hazırlanması aşamalarında aşırı su kullanılmaktadır. Çevre ve insan sağlığı bakımından enerji ve su kaynakları ile toprağın, petrolün bilinçsiz ve kontrolsüz kullanımı olumsuz sonuçlara neden olmaktadır. Tekstil sektörünün sorunları moda sisteminin etkisi ile artmaktadır. Moda aracılığıyla israfa varan tüketiminin “modern dünya” da yol açtığı büyük sorunlar vardır. Üretim bandının herhangi bir noktasında yer alan çocuk işçiler, küresel tüketim kültürü, çarpık imajlar, yeme bozuklukları, çevre kirliliği, su kıtlıkları, ruhsal ve fiziksel zararlar gibi sorunların büyük bir bölümünün kökeninde moda vardır ve bu sorunların hepsi modanın hızlı döngüsüyle ilgilidir. Yukarıda belirtilen sorunlar modanın hızlı üretim ve tüketim zincirinde daha da fazla önem kazanmaktadır. Hızlı moda, tüketicilere kolay ulaşma imkanı sağlayan pazarlama yöntemleriyle sunulmaktadır. Moda tüketicisine dönüşen insan, artık arzu ettiği nesneye anında kavuşabilme olanağına sahiptir. Tüketicilerin pazara çok kolay ulaşmasını sağlayan dijital teknoloji, kullan-at zihniyetine hizmet etmektedir. Böylece ürünlerin raf ömrü kısa tutulmakta ve ürünlerin kalitesizliği çok büyük önem taşımamaktadır. Moda tüketicisi kısa bir süre kullandığı giysiyi yeni moda bir ürünle hızlıca değiştirebilmektedir. Ancak, sistemin en büyük handikapı alınan ürünün kısa bir süre içinde hemen eskimesi ve çöp haline dönüşmesidir. Bu nedenle sürdürülebilir bir yaşam için alternatif üretim yöntemleri geliştirmek ve çevresel sorunlara çözüm odaklı yaklaşmak yaşamın bir çok alanının yanı sıra tekstil ve moda sektörünün de konusu olmaya başlamıştır. Böylece, sürdürülebilir kalkınma, sürdürülebilir tasarım, yavaş hareketi, yavaş tasarım gibi konular tartışılmaya başlanmıştır. Bu konudaki duyarlılık öncelikle sağlık ekseninde ele alınmaktadır. Bu nedenle eko, yeşil veya yavaş ile betimlenen pek çok hareket, girişim ve kurumsallaşmış yapının kökeninde çeşitli sağlık ve çevre örgütlerinin vermiş oldukları raporlar doğrultusunda alınmış olunan esaslar uygulanmaktadır.

Giriş

Giyinmek nefes almak, yemek yemek ve uyumak gibi başlıca ihtiyaçlardan birisidir. İnsanlık tarihi boyunca, çeşitli etkenlere bağlı olarak gelişim göstermiştir. Giysi nesnesi, duyusal ve düşünsel olarak deneyimlediğimiz ve de yansıtmak istediğimiz tüm yaşantılarımızın dışavurum aracıdır. Giyinme, toplumsal aidiyet, statü göstergesi (cinsiyet ve sınıf) olarak kim olduğumuz hakkında fikir verir. Uygarlık tarihi boyunca ait olduğu kültüre ait işaretler taşıyan izlekler olarak her bir medeniyette farklı özellikler göstermiştir. Basit hali ile ilk olarak örtünmede kullandığımız ve temel ihtiyaçlarımızla ilişkilendirdiğimiz giysi nesnesi, sosyal ve psikolojik anlamda bizi nasıl temsil ettiği, kendimizi nasıl hissettirdiği gibi kavramlar çerçevesinde ele alınmaktadır. Giysi öncelikli olarak giyim kültürünün konuları arasında yer alır. Giyim kültürü; kültürlerin giysiye nasıl yansıdığı ve giysi etrafında gelişen uygulamalar, inançlar, inanışlar, semboller, kültürel kimlik, sosyal statü, kültürel kodlar gibi konuları kapsar. Maddi kültür unsuru olan giyim kuşam öğeleri çeşitli disiplinler tarafından incelenirler. Sürür, giyimin içerdiği unsurlarla kültürün kendisini oluşturduğuna ve geleneksel yaşam biçiminin bir parçası olduğuna değinerek, geleneksel kültürün maddi ve manevi yanlarıyla bir bütün halinde ele alınmasını önermektedir. Giyim kültürü çalışmaları ve moda tarihine bakıldığında, “geleneksel giyim” ile “moda”nın gerçekleşme gerekçelerinin farklılık gösterdiği anlaşılmaktadır. Modanın ritüel düzenle ilişkisi olmadığını belirten Baudrillard’a göre geleneksel giyim kültürünün kendi gerçekliğine karşın, moda daha çok tüketmek ve tüketime teşvik ettirmek üzerine kurulu bir sistemdir. Her mevsim farklı tasarımlar ve davranış biçimleri öneren moda, geleneksel ile olan bağını bu noktada koparmaktadır. 18. yüzyıldan itibaren özellikle tekstil üzerinden gelişim gösteren Endüstri devrimi sonrasında gelişen yeni yaşam biçimleri ve giyim anlayışındaki değişikliğin en büyük sebebi “moda”dır. Moda her şeyden önce giyim ve davranış konularında ağır basan görüşlerin yanı sıra estetik, etik ve toplumsal kuralları, din (inanç) alanındaki anlayış değişikliklerini belirtir. Modanın kapsamı çok geniş olmakla birlikte en çok “giyim” ile ilişkilendirilmektedir. Modanın gelişimi sosyal, politik, kültürel ve ekonomik açılardan açıklanabilir.

Giyim Kültürü ve Moda Olgusu

Giysi, insanın çeşitli amaçlar doğrultusunda ihtiyaç duyduğu ve bedenine giyindiği eşya olarak tanımlanabilir. Giyinme eyleminin ilk çağlardan itibaren önce doğada bulunan bitkisel ve hayvansal malzemelerin ten üzerinde kullanılmasıyla başladığı varsayılmaktadır. İlk giysi denemeleri gelişimlerini doğal bir süreçte tamamlamıştır. Farklılaşan gereksinimler ve ilk teknik keşiflerle doğada bulunan malzemeler işlenmiştir. Avcı toplayıcı çağlardan yerleşik düzene geçiş sürecinde insan bedeninin doğa koşullarına karşı olan direncinde değişiklik olmuştur. Uzun yılları kapsayan süreçte doğrudan ten üzerine giyilen işlenmemiş haldeki bitkisel ve hayvansal hammaddelerin bir işlem sürecinden geçirilmesine gerek duyulmuştur. Bir işlemden geçmeden kullanılan doğal bitkisel ve hayvansal hammaddelerin hem insan bedenine hem de çevresine rahatsızlıklar verebileceği aşikardır. Söz gelimi hayvan postunun kullanılması sırasında kokması, böceklenmesi, başka organizmaların yaşamasına olanak tanıması, ağaç veya sarmaşık dallarından örülerek elde edilmiş dokusal yüzeylerin bedende tahrişe yol açması gibi rahatsızlıklar, zamanla bu sorunların giderilmesine yönelik araştırmalara neden olmuştur.

Giyim Kültürü Nedir?

Doğayı gözlemleyen ve taklit eden insanın ilk giysi örneklerinin, hayvanların tüylü haline öykünmeleri şeklinde geliştiği düşünülebilir. Önceleri doğrudan hayvan postlarını sarınan insan, sonraları deri ve tüyü birbirinden ayırmanın yollarını araştırmış ve bulmuştur. Yünün hayvanın sırtından kırkılarak alınması ve sonra yün elyafının işlenmesiyle elde edilen ip hali ve bu ipin bir yüzeye dönüştürülmesiyle insan kendi giyimini oluşturacak kumaşı dokumuştur. Hayvansal hammaddeler arasında yer alan kıl, yün ve ipeğin işlenmesi ve kumaşın icat edilmesi hem uygarlık tarihi hem de tekstil tarihi açısından çok önemli gelişmelerdir. İpin elde edilmesi ve bunun çeşitli sistem ve tekniklerle birbirine dolanarak bir kumaşa dönüştürülmesi uzun bir süreci almıştır. İnce veya kalın kumaşlar dokunması, ilmek ve örme tiplerinin geliştirilmesi ile dokunan çeşitli yüzeyler günümüzde de hayranlıkla karşılanan gelişmelerdir. Kumaş yüzeyleri elde edilmesi için lifin elyaf haline gelmesinin yanı sıra iplerin birbirine dolanması için yardımcı unsurlara gereksinim duyulmuştur. En azından bir ya da daha fazla ipin birbirine dolanması, sağlamlaştırılması için bir araca gereksinim vardır. İlk örnekleri bugün arkeoloji müzelerinde yer alan iğneler, şişler, tığlar, örgü araçlarının tekstil yüzeyleri elde etmek için kullanıldığı varsayılmaktadır. Avcı toplayıcı yaşamdan yerleşik düzene geçen insan, dokuma tezgâhlarını ve örme pratiklerini geliştirmiştir. İlerleyen dokumacılık zamanla giyim gereksinimlerinin tamamını karşılar olmuştur. Her yerleşik topluluğun geleneksel öğretileri çerçevesinde gelişen giyim kuşam pratiklerinde kullanılan kumaş parçalarının, insan bedeninde bir şekle sokulması öncelikle sarılıp sarmalanmak şeklinde gelişmiştir.

Giyim Kültürü ve Modanın Konuları

Düzen ve endüstriyel yaşam biçimine geçişe kadar giyinmiş olduğu giysiler işte bu nedenlerle günümüz giyim anlayışından farklıdır ve moda ile ilişkilendirilmesi söz konusu olamaz. Ancak, geleneksel giyimler, etnik giyim kuşam moda tasarımcılarını dönem dönem etkilemiştir. Sonradan öğrenilmiş bir sözcük olan “moda”nın daha sonra bir köyün veya kasabanın giyim anlayışını açıklarken kullanılması, ancak günlük bir konuşma pratiği olarak yorumlanabilir. Söz gelimi “bizim köyün modası” tanımlaması, bu türden bir yaklaşımdır. Burada ifade edilen aslında o köyün adetine uygun olan giyim kuşam alışkanlıklarıdır. Bir gereklilik üzerine şekillenen ve yüzyıllardır köklü değişimlere uğramamış olan geleneksel giyim kuşam bu haliyle giyim kültürünün konularını oluşturur. Böylelikle giyim ve kuşam anlayışı bakımından simge toplumları ile modern toplumu birbirinden ayıran bir durum ortaya çıkar. Kawamura’dan aktaran Özudoğru, giyim ve moda arasındaki farkı aşağıdaki gibi özetler. “Giyim maddi bir üretimken moda sembolik bir üretimdir. Giyim bir gerekliliktir, moda ise aşırılıktır. Giyimin yararlılık işlevi varken, moda statü işlevi görmektedir. Her toplumda ve kültürde o toplumun kültürünü yansıtan giyim örnekleri vardır. Moda hem olgu olarak hem de sistem olarak giyim kültürünün konularından keskin bir ayrılık gösterir. Ancak, “moda” maddi kültürün konuları arasında yer alan ve giyim kültürü başlığı altında irdelenen geleneksel giyim kuşam örgelerinin gereksinimlere dayalı üretim halinden farklı olarak, bir sistem içinde yer alır.

Moda’nın Tanımı ve Kapsamı

Tunalı’ya göre moda insan ruhunda temellenen bir davranış biçimidir. Alışkanlıkların bir ürünü olan tüm davranışlarımız, giyim kuşam, yemek kültürü vb. her şey bu kapsama girer. Gelenekle açıklanabilecek olan bu alışkanlıkların bir kısmı insan ruhunun değişime olan ihtiyacı nedeniyle değişime uğrar. Tunalı, bunun bir duyarlık yenilenmesi olduğunu ve moda olarak kendisini gösterdiğini ifade eder. Moda sözcük olarak Latince “modus”tan gelir ve anlamı tarz demektir. Buna göre moda yaşam tarzı anlamına gelmektedir. Böyle bir yaşam tarzı duyarlık yenilenmesi olarak görünüş alanında değişimi ifade eder. Moda sözcüğü, TDK Türkçe Sözlük’te de; “değişiklik gereksinimi veya süslenme özentisiyle toplum yaşamına giren geçici yenilik” ve “belirli bir süre etkin olan toplumsal beğeni, bir şeye karşı gösterilen aşırı düşkünlük” olarak tanımlanmaktadır. “Façon” sözcüğü Fransızca’da yine tarz ve üslup anlamına gelmektedir. Bu sözcük İngilizce’ye fashion olarak geçmiştir. 17. yüzyıl sonunda stil tarihinin konuları ile içiçe gelişen giyim kuşam ve yaşam biçimleri moda olarak yorumlanmıştır. Oysa sistem olarak modadan bahsedilmek için Sanayi Devrimi ve Fransız Devrimi’nin gerçekleşmesi gerekmiştir. Modern moda sistemi, üretim ve tüketim biçiminden, tanıtım ve örgütlenmeye ihtiyaç duyulan her alanda, geçmişte el emeğine dayalı üretim biçiminin tamamen değişmesine neden olan bir olguya işaret etmektedir. Moda olgu olarak hem geçmişte hem de günümüzde sadece giyim ve bedenle ilgili değildir. Sadece üretim biçimleri değişmiş olarak görülen moda; yeni anlayış ve kavrayış biçimlerini soyut ve somut olarak gösteren her şeyi kapsamaktadır. Hakko’ya göre moda, kimi nesnelerin nedensiz ve kısa süreli, birdenbire yaygınlık kazanmasıyla oluşan kesintisiz “belli bir döneme ait geçici beğeniler olgusu” olarak karşımıza çıkmaktadır. Toplumsal alanın her noktasına ulaşan ve belirli periyodik aralıklarla bir tür toplu çılgınlık olarak moda; hayatımızı belirli kalıplar içinde sürdürmemiz için bizi yönlendirir. Modadaki değişiklikler tıptan alınması gereken ilaçlara, ikamet edilecek bölge ve ev, dinlenen müzik, tiyatro, yemek türleri ve hatta beslenen hayvan türüne kadar hayatımızın çeşitli yönlerine etkide bulunur. Bütün bunların hepsi tüketimin konularıdır. Modanın giyim ile özdeşlemesinden sonra moda; beden üzerine giyilen giysiler, bedene yapılan süslemeler, uygulamalar olarak algılanmıştır. Moda, 18. yüzyıl sonlarında, tekstil üretimi üzerinden gerçekleşen endüstri devriminin ardından gelişen kapitalist bir olgu ve bir sistemdir. İşte bu nedenle giyimin tarihsel süreçte ne zaman başladığı bilinmezken modanın başlangıç noktasının Endüstri Devrimi olduğu bilinmektedir. Moda, Fransız Devriminin ardından, saray çevresinden çıkar. Eşitlik ve özgürlük talepleriyle toplumun bütün katmanlarına yayılır.

Moda Döngüsü ve Moda Eğilimleri

Moda olgusu, üretim ve tüketim ilişkisinin her alandaki itici gücü olarak ön plana çıkar. Bir şeyin moda edilmesi, o şeyin kullanım süresinin dolarak yeni bir şeyin moda edilmesine yol açar. Her yeni moda, geçerli modanın eskidiğini işaret eder. Üretimi ucuz ve hızlı olan, kolaylıkla değiştirilebilen giysiler moda eğilimlerinin takip edilmesine olanak tanır. Moda döngüsü ve moda süreci birbirinden ayrı farklı içeriğe sahiptir. Ancak moda moda döngüsünün kavranabilmesi için her iki terimin de tanımlanması gerekmektedir. Yeni bir moda önermesinin ortaya çıkışından, yeni bir moda önermesine kadar geçen zaman moda döngüsüdür. Moda süreci ise sistemin içine dahil ettiği, kişiler, örgütler ve kurumlar arasındaki etkilerin, etkileşimlerin, alışverişlerin ve özümsemelerin toplamından oluşmaktadır. Moda döngüsü, moda sistemi gereği kesintiye uğramaz. Bu arada önerdiği anlayış veya tarzı bırakıp yerine bambaşka bir fikri bünyesine dahil edebilir. Günümüzde yaşanan moda döngüsü üretimtüketim ilişkisinde giderek kısalan zaman dilimlerini kapsamaktadır. Tüketim talebinin var olmasıyla işleyen moda döngüsü yerini ancak 7 Moda Tasarımı yeni bir modaya bırakana kadar devam etmektedir. Üstelik bunun için hızla yayılan alış veriş merkezleri, marka butikler, medya, basın yayın, tüketime özendirici reklam dünyası kıskacı altındaki insan, en çok giyim üzerinden modayı takip eder hale gelmiştir. Moda bu nedenle daha çok giysiler ve onun tamamlayıcıları olan aksesuarlar ile anlamlandırılmaktadır. Bu nedenle giyim kuşam denildiğinde giysiyi tamamlayan her tür aksesuar, saç ve makyaj gibi alanlar modanın başta gelen konuları arasında yer alır. Crane modanın toplumsal düzlemde, bütün bireylere açık olan bir mecra olduğunu belirtir. Bu mecrada bireyler, kimliklerine ilişkin tarzları belirleyebilir hem de moda sisteminin önerdiği stilleri benimseyerek bunlara ulaşabilir. Moda bu haliyle, insanların değişime yönelik taleplerine yanıt vermektedir. Değişim isteği ve tüketim moda sistemi ile uyum içerisindedir. Modanın başvurduğu estetik değer, kullanım değeri bakımından zayıf olan bir ürünün kullanım değerinin zayıflığını kapatabilir. Moda böylece değişim duygusuna yanıt verir. İnsan yaşamında duyarlıkta yaşanan değişmeler, modanın yaşamasına olanak verir. Bu değişimi gerçekleştiren üretici güçlerdir. Üretici güçlerin istemiyle her zaman yeniliğe açık ve bunu talep eden ideal bir alıcı amaçlanır. Değişim isteği ve modanın sistemin yaşaması tam bir uyum içinde olur. Sistem teknolojinin kendisine sunduğu olanaklarla, insan ruhunun ihtiyaç duyduğu değişiklikleri moda kategorisi içinde alıcısına sunmaktadır. Moda, değişiklik önerilerini moda eğilimlerine bağlı olarak sunar. Modanın değişiklik önermeleri insan ruhunun değişiklik isteklerine yön gösterebilir. Ancak, modadan bir değişiklik ihtiyacı için yararlanmak ile moda düşkünlüğü veya moda takipçisi konuları aynı anlamda düşünülmemelidir. Moda, bir sistem ve hatta olgu olarak kendi yaşamını sürdürülebilir kılmak için daima değişime ihtiyaç duyar. Bu değişim ise, moda eğilimleri araştırmacılarının (trend setter) belirlediği yeni eğilim önerilerine göre şekillenir. Moda eğilimleri sezonluk moda ürünlerinin nasıl görüneceği hakkında çıkış noktaları sunar. Moda eğilimi araştırmacıları iki yıl sonraki sezonun eğilimlerini ortaya çıkarmak için toplumun çeşitli kesimleri ile yapılan sözlü görüşmeler, anketler, kumaş stokları, tekstil firmalarının ekonomik durumları, dünyadaki gelişmeler gibi konular üzerine çalışmalar yaparlar. Araştırma sonuçlarını içeren raporlar, moda eğilimi analizi yapan şirketler tarafından satın alınır veya bu şirketler tarafından doğrudan araştırmacılara yaptırılır. Böylece, elde edilen verilerle gelecek iki yıl için eğilim çizelgeleri hazırlanır ve bu çizelgeler moda ürünleri üreten firmalara satmaktadır. Moda eğilimi araştırmalarında; renk, kumaş, baskı, siluet, aksesuar ve kesim unsurları göz önünde bulundurulur. Moda eğilimleri, her yeni önermesi ile takip edilmeyi sağlayan cazibeli bir akış sunar. Çekici tasarımlar, giysilerin arzulanmasını sağlar. Moda sektörüne hizmet eden tasarımcılar sezonlara göre koleksiyon hazırlar ve bunları defile ile tanıtırlar. Tasarımcılar, sezon eğilimlerine uygun kumaş, renk, doku, baskı, aksesuar ve çizgide (siluet) hazırladıkları koleksiyonlarında kendi özgün yorumlarını sunarlar. Bu döngü kesintisiz bir şekilde devam eder. Günümüzde moda döngüsünde sezonların daha kısa aralıklarla gerçekleştiği bilinmektedir. Böylece daha hızlı bir üretim-tüketim hedeflenmektedir. Markalar, oluşan bu rekabetçi ortamda sezon dışı kalmamak için eğilim belirleyicilerinin önerilerine uygun hazırladıkları koleksiyonlarla pazardan pay alma arayışı içinde olurlar. Moda sistemi üretim-tüketim ilişkisini dengede tutabilmek için pazarlama, tanıtım, reklam tekniklerine başvurur. Moda, görünür olarak yaşadığı moda kentlerinde (başkentlerde) varlığını tasarımcılar, şık vitrinli butikler, kozmetik sektör, kuaförler ve bütün bu hizmet alanlarının çeşitli nedenlerle düzenlediği defileler ve çeşitli organizasyonlar aracılığıyla varlığını canlı tutar. Hatta varlığını sürdürmek için bütün bu alanların gelişmesini destekler. Modaevleri, modaya yönelik her türlü malzemenin bulunduğu çarşı-pazar, hukuksal düzenlemeler (tasarımcı hakları, markalar ve tasarımlar için geliştirilmiş yasal düzenlemeler, kararlar, hukuki uygulamalar), moda tasarım haftaları (İstanbul Moda Haftası, Berlin Moda Haftası vb.), fuarlar, moda zirveleri gibi kurumsal organizasyonlar bir şehre moda kültürünün hâkim olmasında etken olan ve tarihsel süreci olan gelişmelerdir. Moda kültüründen bahsedebilmek için işte bu tarihsel süreçle birlikte gelişmiş yerleşik kurumsal yapıyı göz önünde bulundurmak gerekmektedir. Sözgelimi, “Paris modanın başkentidir” denildiğinde böyle bir altyapıya sahip bir kent olduğu düşünülmelidir.

Moda Tasarımı ve Sanat Akımları

Endüstri devriminden sonra yaşam ve üretim biçimlerinde ortaya çıkan hızlı ve yeni gelişmeler geleneksel yaşam ve üretim biçimlerinin terkedilmesine yol açmıştır. Geleneksel bilgi ve becerilerin kaybedileceği kaygısı hem sosyo-ekonomik hem de kültürel bağlamda güçlü kaygılara neden olmuştur. Bu kaygıyı kuvvetlendiren somut sonuçlar arasında zanaat ve sanatta ortaya çıkan kimliksiz ürünler ve yoz beğenidir. Düşünür ve sanatçıların kaygısı bu bağlamda “estetik kaygı”dır. Bu sadece giysi tasarımı ile ilgili değil sanatın bütün alanlarında endişe verici bir gelişmedir. Söz konusu dönemde gelişen Arts& Crafts Hareketi (Sanatlar ve Zanaatler) ve Estetik Hareket gibi oluşumlar sanat ve zannatin tüm alanlarında olduğu gibi giysi tasarımında da daha dikkatli olunmasını öneren içeriklerle gündeme gelir. Buna göre, moda tasarımı salt tüketime yönelik olmamalı, estetik bir haz veren, kültürü içinde barındıran bir alan olmalıdır. Moda tasarımının tarihsel sürecindeki örneklerine bakıldığında her dönemin sanat akımları ile sıkı bir bağ içinde olduğu ve 20. yüzyıl başından 1960’ların sonuna kadar, Dünyadaki önemli gelişmelerden etkilendiği görülür. Bunlar; keşifler, buluşlar, savaşlar, kadın hakları, müzik, tiyatro, sinema ve önemli sanat olayları, doğa olayları, hatta ekonomik krizler gibi gelişmelerdir. 20. yüzyıl süresince yaşanan teknolojik, bilimsel, kültürel gelişmeler ticari sosyal yapılanmaların yanı sıra yeni uluslararası ilişkilerin ve politikaların üretilmesine neden olmuştur. Yeni sanat akımları ise bütün bu gelişmelerden uzak olarak gerçekleşmemiştir. Endüstri devrimi sonrasında ortaya çıkan stiller ve sanat akımları modayı da etkisi altına almıştır. Lehnert, 20. yüzyılda yaşanan tüm gelişmelerin moda için bir devrim niteliğinde olduğunu belirtir. Sanat akımlarından ve stil tarihinin konularından yakından ilgili olan moda tasarımcıları 19. yüzyıl sonunda, Art Nouveau, Art Deco gibi stillerden etkilenmişler, eserlerinde bu stillerin etkilerine açıkça yer vermişlerdir. Söz konusu stiller sadece giysileri değil aynı zamanda dekorasyon, davranış biçimleri, el sanatları gibi alanları da etkisi altına almıştır. Bu dönemde yeni çağın tasarımcısı yeni kültürün izlerini giysileri aracılığıyla aktarmış, sanatın kuvvetli diline başvurmuştur. Ancak, günümüzde modanın sanat olup olmadığı konusunda pek çok tartışma vardır. Görüşlerine başvurulan önemli bazı moda tasarımcılarına göre moda sanat değildir ancak bazı moda tasarımcıları sanatçıdır.

Haute Couture, Hazır Giyim ve Giyilebilir Sanat

18. yüzyılda sanat ve zanaat birbirinden ayrıldığında terzilik zanaat olarak sınıflanmış; böylece de sanattan ayrılmıştır. 1860’larda kişiye özel giyimin (haute couture) ortaya çıkması modanın sanatsal bir yorum kazanmasına neden olmuştur. Bu sistemin yapılanmasında Haute Couture’ün kurucusu olan İngiliz tasarımcı Charles Frederick Worth’ün etkili olduğu kabul edilmektedir. Worth’ün ardından Paquin, Callot kardeşler, Doucet ve Poiret’in Haute Couture çalışmaları gelmektedir. Özellikle Paul Poiret sanat algısı yüksek tasarımlarında çığır açacak yeni kalıp uygulamalarıyla geometrik kesim anlayışını vurgulamıştır.

Sürdürülebilir Moda

Sürdürülebilir kalkınma kavramı ilk kez Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Komisyonu (Bruntland Komisyonu), tarafından hazırlanan “ortak geleceğimiz” başlıklı raporda ortaya konulmuştur. Sürdürülebilir kalkınma gelecek nesillerin kendi ihtiyaçlarını karşılama yeteneklerinden ödün vermeden bugünün ihtiyaçlarını karşılayan gelişmedir. Sürdürülebilirliğin ekolojik, ekonomik ve sosyal- etik olmak üzere üç boyutu vardır ve uzmanlar sürdürülebilir kalkınmanın gerçekleşmesi için bu üç boyutunda sağlanması gerektiğini belirtmektedirler.

Konumuz bağlamında sürdürülebilirliğin moda ile olan ilişkisi, modanın üretim ve tüketim zincirinde çok etkili olan bir olgu olmasından kaynaklanmaktadır. Üretim ve tüketim zincirinin kusursuz bir biçimde giderek daha kısa zaman aralıklarıyla ve hızlı çalışmasına zemin hazırlamış olan moda olgusu özellikle giyim kuşam üzerinden, bağlı bulunduğu ve tekstil sektörünün meydana getirdiği ahlaki ve çevresel sorunların da zarar verici boyutlara gelmesinde etken olmuştur. Tekstil ve moda sektörünün çevre ve insan sağlığı üzerine olan etkileri, üretim tüketim kültürü ekseninde 1960’lı yılların sonundan itibaren tartışılmaya başlanır. Dönemin politik söylemleri arasında yer alan bu durum daha sonraki yıllarda haklılık kazanmıştır. Günümüzde moda sistemine ve tekstil üretim sektörüne bağlı olarak üretilen ürünler ve bunların üretim biçimleri çevremiz için tehlikeli sonuçlar doğurmaya başlamıştır. Araştırma sonuçları, tekstil üretim süreçlerinde ortaya çıkan çevresel sorunların, temel yaşam gereksinimlerimizi tehdit edecek boyuta ulaştığını işaret etmektedir. Tekstil endüstrisi, teknolojik buluşlar, yeni boyar maddeler, yıkama yöntemleri ve benzeri gelişmelerden bu yana daha büyük bir endüstri haline gelmiştir. Gelişen seri üretim ile tekstil yüzeylerinin oluşturulması veya oluşturulduktan sonraki aşamaları için ihtiyaç duyulan farklı kimyasallar, lifler, boyar maddeler, ağartıcılar, ilaçlar ortaya çıkmıştır. Türkmen’in bildirdiğine göre bütün Dünyadaki üretimin devasa boyutlara ulaşması sonucunda tekstil sektörü çevreyi kirleten en büyük sanayi kollarından birisi haline gelmiştir. Endüstri devrimi sonrası teknolojik gelişmeler ve dijital çağdan sonra, bütün tekstil üretiminin ve ürünlerinin artık doğal liflerden yapılması mümkün değildir. Günümüzde doğal tekstil ürünleri bugün insan gereksinimlerini karşılamaya yetecek boyutta değildir. Tekstil üretiminde kullanılan malzemelerin yanı sıra, tekstil üretimi sürecinde de çevreye ve doğaya zarar verilmektedir. Tekstil imalatının her evresi yoğun olarak kaynak tüketimine ve atık üretimine dayalı olsa da, en fazla kirlilik yaratan ve toksik madde içeren işlemler terbiye işlemleri, yakma, haşıl sökme, ağartma, baskı işlemleri ve yıkamalar olarak bilinmektedir Örneğin, pamuğun yetiştirilmesinde kullanılan kimyasal ilaçların arındırılması ve pamuklu bir kumaşın verimli kullanıma hazırlanması aşamalarında aşırı su kullanılmaktadır. Çevre ve insan sağlığı bakımından enerji ve su kaynakları ile toprağın, petrolün bilinçsiz ve kontrolsüz kullanımı olumsuz sonuçlara neden olmaktadır. Tekstil sektörünün sorunları moda sisteminin etkisi ile artmaktadır. Moda aracılığıyla israfa varan tüketiminin “modern dünya” da yol açtığı büyük sorunlar vardır. Üretim bandının herhangi bir noktasında yer alan çocuk işçiler, küresel tüketim kültürü, çarpık imajlar, yeme bozuklukları, çevre kirliliği, su kıtlıkları, ruhsal ve fiziksel zararlar gibi sorunların büyük bir bölümünün kökeninde moda vardır ve bu sorunların hepsi modanın hızlı döngüsüyle ilgilidir. Yukarıda belirtilen sorunlar modanın hızlı üretim ve tüketim zincirinde daha da fazla önem kazanmaktadır. Hızlı moda, tüketicilere kolay ulaşma imkanı sağlayan pazarlama yöntemleriyle sunulmaktadır. Moda tüketicisine dönüşen insan, artık arzu ettiği nesneye anında kavuşabilme olanağına sahiptir. Tüketicilerin pazara çok kolay ulaşmasını sağlayan dijital teknoloji, kullan-at zihniyetine hizmet etmektedir. Böylece ürünlerin raf ömrü kısa tutulmakta ve ürünlerin kalitesizliği çok büyük önem taşımamaktadır. Moda tüketicisi kısa bir süre kullandığı giysiyi yeni moda bir ürünle hızlıca değiştirebilmektedir. Ancak, sistemin en büyük handikapı alınan ürünün kısa bir süre içinde hemen eskimesi ve çöp haline dönüşmesidir. Bu nedenle sürdürülebilir bir yaşam için alternatif üretim yöntemleri geliştirmek ve çevresel sorunlara çözüm odaklı yaklaşmak yaşamın bir çok alanının yanı sıra tekstil ve moda sektörünün de konusu olmaya başlamıştır. Böylece, sürdürülebilir kalkınma, sürdürülebilir tasarım, yavaş hareketi, yavaş tasarım gibi konular tartışılmaya başlanmıştır. Bu konudaki duyarlılık öncelikle sağlık ekseninde ele alınmaktadır. Bu nedenle eko, yeşil veya yavaş ile betimlenen pek çok hareket, girişim ve kurumsallaşmış yapının kökeninde çeşitli sağlık ve çevre örgütlerinin vermiş oldukları raporlar doğrultusunda alınmış olunan esaslar uygulanmaktadır.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.