Ortaçağ Felsefesi 1 Dersi 5. Ünite Sorularla Öğrenelim
Açıköğretim ders notları öğrenciler tarafından ders çalışma esnasında hazırlanmakta olup diğer ders çalışacak öğrenciler için paylaşılmaktadır. Sizlerde hazırladığınız ders notlarını paylaşmak istiyorsanız bizlere iletebilirsiniz.
Açıköğretim derslerinden Ortaçağ Felsefesi 1 Dersi 5. Ünite Sorularla Öğrenelim için hazırlanan ders çalışma dokümanına (ders özeti / sorularla öğrenelim) aşağıdan erişebilirsiniz. AÖF Ders Notları ile sınavlara çok daha etkili bir şekilde çalışabilirsiniz. Sınavlarınızda başarılar dileriz.
Rogerus Baco, Bonaventura, Albertus Magnus
Bonaventura’nın tanrı anlayışı nasıl şekillenmiştir?
Maddi olanın başlangıcının olmadığı tezini bu şekilde reddeden Bonaventura, her şeyin, bizzat kendi nedeni olarak Tanrı tarafından yaratıldığını ileri sürmüştür. Ona göre evrenin tümü zaman içinde meydana getirilmiştir ve bu varoluş hiçlikten ortaya çıkmıştır. Bu türden bir yoktan varolmanın nedeni, Tek, Üstün ve Ölçülemez olan bir ilke’dir. Bu İlke, maddi olan şeylerin tümünü aşkın, kendi kendine yeten ve yalınlığı içinde varolan bir Varlık, yani Tanrı’dır. Tanrı’nın şimdi dile getirilen özelliklerinin tümü Platoncu İdea’nm özellikleri ile benzeşmektedir. Buradaki tek fark, Tanrı’nın her şeyi yoktan varetmesidir. Tanrı, kendi içinde aynı zamanda eyleminin de kendisidir. O’ndaki yalınlık bu durumu zaten gerekli kılmaktadır. Dolayısıyla, Tanrı’nın bu eylemi, evrenin yaratılışının kesin nedenidir. Bonaventura’ya göre Tanrı evreni biçimlendiren ve ona varoluşunu veren Varlık’tır. Bu Varlık, yarattığı evrenin tümünü kendinde barındıran bir Güç’tür. Kendi başına bırakıldıklarında büyük bir boşluğun içine düşecek olan varolanlar böylece Tanrı’nın iradesine bağlı hale gelmiş olurlar. Tanrı’nın bu iradesi, dolayısıyla inayeti sayesinde varolanların boşluğun içine gömülmeleri engellenmiş olur.
Rogerus Baco hangi tanınmış filozofla karıştırılmaktadır?
Rogerus Baco, ya da daha tanınmış adıyla Roger Bacon, genellikle bir 17. yüzyıl düşünürü olan (1561- 1626) Francis Bacon ile karıştırılır.
Rogerus Baco’nun doğum tarihi nedir?
Geleneksel olarak kabul edilen doğum tarihi 1214’tür. Bazı kaynaklar Baco’nun 1220 yılında doğmuş olduğunu ileri sürmektedir.
Rogerus Baco nerede doğmuştur?
Bugünkü İngiltere’de bulunan Ilchester’da dünyaya gelmiştir.
Rogerus Baco hangi üniversitede eğitim almıştır?
Oxford Üniversitesi’nde 1228-1236 yılları arasında eğitim görmüş, daha sonra Fransa’ya gitmiş ve 1237-1247 tarihleri arasında Paris Üniversitesi’nde dersler almıştır.
Rogerus Baco’yu Paris Üniversitesinde farklı kılan özelliği nedir?
Paris’te kaldığı yıllarda Aristoteles’in doğa felsefesi üzerine dersler vermiş ve bu alanda Paris Üniversitesi’nde ders veren ilk hoca olmuştur.
Rogerus Baco Fransisken tarikatı tarafından neden suçlanmıştır?
Fransisken tarikatının önde gelenleri kendisini tehlikeli sayılabilecek yeni düşünceleri öğretmekle suçlamışlardır. Özellikle astroloji alanındaki çalışmlarından dolayı suçlamalara maruz kalmıştır.
Rogerus Baco’nun kişiliği nasıldır?
Rogerus Baco’nun Ortaçağ içinde çok ilginç bir kişiliği vardı. Hiçbir zaman Kilise Babalarının etkisi altında kalmadı. Otoriteye mutlak anlamda itaat fikri onun hiç hoşlanmadığı bir düşünceydi. Geçmişi çalışmalarına yansıtmazken; bağımsızca ele aldığı deneysel araştırmalar aracılığıyla bilimin geleceği ile ilgili olarak ciddi bir kapı aralamış oldu.
Rogerus Baco’nun eserlerinin ortaya çıkmasındaki etkenler nelerdir?
Rogerus Baco’nun eserlerinin ortaya çıkmasında elbette pek çok etken bulunmaktadır. Bu etkenler arasında bazıları çok önemlidir. Baco’nun düşüncelerini olumlu yönde etkileyen isimlerden biri ünlü İslam filozofu İbnü’l Heysem’dir. Kelamdan felsefeye geçişi gerçekleştiren ilk İslam filozofu olarak kabul edilen Kindi’nin etkisinde kalan İbnü’l Heysem, Rogerus Baco’yu optik çalışmaları aracılığıyla etkilemiş bir isimdir. Baco’yu etkileyen isimlerden bir başkası da, Secretum Secretorum adlı eseri kaleme aldığına inanılan sahte-Aristoteles’tir. Baco, Aristoteles ve Seneca’dan da etkilenmiş, Aristoteles’in Meteora’sı ve Seneca’nın Quaestiones Naturales’i (Doğaya İlişkin Sorular) üzerine verdiği derslerle haklı bir üne kavuşmuştur.
Rogerus Baco’nun eserleri nelerdir?
Rogerus Baco’nun çalışmalarını şu şekilde sıralayabiliriz: OpusMaius (Büyük Eser), Opus Minus (Küçük Eser), Opus Tertium (Üçüncü Eser), Communia Naturalium (Doğanın Ortaklığı), Communia Mathematica (Matematiğin Ortaklığı), Summulae Dialectices (Mantığın Üst Anlatımı), Geometria Speculativa (Spekülatif Geometri), Compendium Studii Philosophiae (Felsefe Çalışmaları Hakkında Özlü Bilgiler) ve Compendium Studii Theologiae (İlahiyat Çalışmaları Hakkında Özlü Bilgiler). Rogerus Baco, bu sonuncu çalışmayı tamamlayamadan ölmüştür.
Rogerus Baco Opus Maius eserinde eski düşünürleri ve çağdaşlarının yanlışlarını kaç nedene dayandırmıştır?
Rogerus Baco’nun eleştiri yüklü bir dünyası vardı. Sadece çağdaşlarını eleştirmekle kalmamış; aynı zamanda geçmişteki büyük filozofları da eleştirmekte sakınca görmemiştir. Opus Maius isimli eserinin hemen başlarında gerek eski düşünürlerin, gerekse kendi çağındaki düşünürlerin yanlışlarının başlıca dört nedene dayandığını iddia etmektedir: 1. Değeri olmayan otoriteye teslimiyet 2. Geleneğin etkisi 3. Yaygın önyargılar 4. Bilginin gösterişli teşhiri ile bilgisizliğin gizlenmesi.
Rogerus Baco hangi öğretiler arasında köprü kurmuştur?
Rogerus Baco, daha sonraları Thomas Aquinas’ın da yapmış olduğu gibi, Arap bilim insanları ve Hıristiyan inancına uymadığı gerekçesiyle suçlanan Aristotelesçi öğreti ile, akılsallaştırılmış olan Aristotelesçi öğreti arasındaki köprüyü kurmaya çalışmıştır.
Rogerus Baco Fransisken ve Dominiken tarikatlarına yeni girmiş ilahiyatçıları neden eleştirmiştir?
Paris’teki geç dönemlerinde Baco, özellikle Fransisken ve Dominiken tarikatlarına yeni girmiş ve kısa zamanda parlak başarılar elde etmiş genç ilahiyatçılara karşı ciddi eleştiriler getirmekteydi. Bu genç isimlerden birisi olan Aleksander Haliensis (Alexander of Hales) sanki geçmiş dönemlerin çok büyük filozoflarından biriymiş gibi yazılar yazmakta; bununla birlikte dil, optik ve deneysel bilimden habersiz bir şekilde birçok yanlışlıklar yapmaktaydı. Oysa Rogerus Baco’ya göre, felsefi konularda yazı yazabilmek için mutlaka bilimlerden haberdar olmak gerekmekteydi.
Rogerus Baco’ya göre dünya üzerinde bilinmesi gereken en temel bilim nedir?
Rogerus Baco’ya göre dünya üzerinde bilinmesi gereken en temel bilim, diğer tüm bilimler için hem kapı, hem de kilit görevi gören matematiktir. Matematik, tarihin başlangıcında, yüksek erdeme sahip olan insanlar tarafından keşfedilmiştir. Matematiği bilmeyen insanların dili de düzgün şekilde bilmelerine imkan yoktur. Rogerus Baco’ya göre o dönemin dili olan Latince ile matematik arasında yakın bir ilişki bulunmaktaydı. Dille ilgilenenlerin matematik hakkındaki cehaletleri Latincenin de bozulmasına neden olmuştu. Matematik hakkında herhangi bir bilgisi olmayanların ne öteki bilimlerle (dil de bir bilimdir) ne de dünyayı oluşturan ilişkilerle düzgün bir iletişimi olabilir. Bunların hepsinin ötesinde, Rogerus Baco’ya göre, matematiği bilmeyenler bizzat kendi cehaletlerinin de farkına varamayacaklar, bu durumun üstesinden gelmek için herhangi bir girişimde bulunmayacaklardır.
Rogerus Baco’ya göre ahlak felsefesi nedir?
Bilimin, Rogerus Baco’ya göre, pratik hayatta bazı avantajları vardır. Bununla birlikte “bu avantajlar sadece maddi değil; fakat aynı zamanda ahlaki ve dinseldir” Baco’nun bu bilime böyle bir nitelik yüklemesi, insanın elde ettiği bilginin tümünün ahlak felsefesine dahil edilmesi anlamını taşımaktadır. O halde ahlak felsefesi adı verilen bilim, insanın kendi kendisi, komşusu ve Tanrı ile olan bütün ilişkilerini denetleyen ve ona bu yolda rehberlik eden bir bilimdir. Dolayısıyla ahlak “insanın mutluluğu ve selameti ile ilgilidir. Ahlak felsefesinin bu pratik amacı onu bilimler arasında en asil konuma oturtur; zira bütün spekülatif felsefe, bizzat amacı için ahlak felsefesine sahiptir.
Rogerus Baco ilahiyat bilimini nasıl tanımlamıştır?
Rogerus Baco için felsefe, bilgelik yolunda insanın bir araç gibi kullandığı aklı incelikli bir hale dönüştüren akademik bir uğraştır. Bilgelik aslında ilkece peygamberlere ve kilisenin üst düzey insanlarına (piskoposlara) verilmiştir. Dinin en tepesinde yer alan bu insanlardan dolayı da ilahiyatın bütün bilimleri kuşatan tümel bir erdem olarak kabul edilmesi gerekmektedir. Bu tümel erdemin bütün olarak Tanrı’nın kendisinde bulunduğu ve O’nun sayesinde insanlara vahyedildiğini düşünen Rogerus Baco, ilahiyatın gölgesi altında verilmesi gereken ahlak ve eğitimin böyle tümel bir erdemin biçimlendirdiği bir tümel toplum yaratacağını ileri sürmektedir.
Bonaventura kaç yılında nerede doğmuştur ve kaç yılında ölmüştür?
Bonaventura ya da asıl adıyla Giovanni (Covanni okunur) Fidenza, İtalya’nın Viterbo kenti yakınlarındaki Bagnoregio’da (Banyorecio okunur) 1221 yılında doğdu. Bazı kaynaklar, Bonaventura’mn doğum yılı olarak 1217’yi de dile getirmektedir. 1274 yılında, 15 Temmuz günü ölmüştür.
Bonaventura hangi tarikata mensuptur?
1238 yılında Fransisken tarikatına girmiştir. 1257 yılında Bonaventura Fransisken tarikatının başına getirildi ve bundan dolayı üniversite hayatı noktalanmış oldu. Tarikatın başındaki yedinci kişi olarak çalışmalarına devam etti ve yazılar yazdı. Onun başkanlığı döneminde tarikat epeyce gelişti; bu yüzden tarikatın ikinci kurucusu olarak ünlendi.
Bonaventura’nın baba dediği üstadı kimdir?
Paris Üniversitesi’nde Alexander Haliensis’in danışmanlığı ve idaresinde eğitimine devam etmiştir. Haliensis’in onun üzerindeki etkisi büyük olmuş, kendisine “baba’’ ve “üstad’’ demiştir.
Bonaventura’nın eserleri nelerdir?
Bonaventura’nm eserleri arasında, Petrus Lombar dus’un Sententiae’sine yazdığı Commentarius in Quatuor Libros Sententiarum Petri Lombardi, (Petrus Lombardus’un Fetvaları Üzerine Yorumlar) önemli bir yer tutmaktadır. Bunun dışında ItinerariumMentis inDeum (Aklın Tann’ya Yolculuğu), De Reductione Artium ad Theologiam (Sanatların İlahiyata İndirgenmesi Hakkında) adlı eserleri önem taşımaktadır.
Bonaventura’nın üzerinde etkili olan Platonculuk neyi temsil etmektedir?
Plotinos’un Enneades’inden itibaren yaratılış düşüncesi felsefede iyice yer etmiş bir sorundur. Bu sorun, kendisini temel olarak tek tanrılı dinlerin anlayışına teslim etmiş gibi görünebilir. Ne var ki, yaratılış, başlıbaşma bir Platoncu sorundur. Üstelik bu durum, kolayca fark edileceği gibi, çelişki üreten bir durumdur. Zira Platon’un yaşadığı dönemde yaratılış gibi bir düşünce henüz yeterince olgunlaşmamış bir düşünceydi ve genel kanaat, “yoktan hiçbir şey varolmaz” yaklaşımıydı. Bununla birlikte, vahiy dininin yaratılış ile ilgili söylediklerinin akılsallaştırılması görevi Platon felsefesine verilmişti. Bu görevi üstlenen Platonculuk Bonaventura üzerindeki etkisini Augustinus kanalıyla yerine getirmekteydi.
Bonaventura’nın karşı tezler ürettiği Aristotelesçi felsefe neyi savunmaktadır?
Aynı dönem içinde Platoncu etkinin yanında bir de Aristotelesçi etki bulunmaktaydı. Ancak, Aristoteles’in etkisi, Platoncu etki gibi ilk anda olumlu bir etki sayılmazdı. Zira Aristoteles, Ortaçağ filozoflarını en fazla zorlayan görüşlerinden birini evren hakkında dile getirmiş ve evrenin ezeli-ebedi bir şekilde varolduğunu ileri sürmüştü. Bu, elbette Hıristiyan imanına aykırıydı ve neredeyse hemen bütün filozofların bu tezi onaracak bir karşı yaklaşımları olmuştu.
Bonaventura’nın everenin ezeli-ebediliği hakkında ürettiği karşı tezler nelerdir?
1. Eğer dünyanın zamansal bir başlangıcı olmasaydı sonsuzca bir zaman geçip gitmiş olurdu. Gene de her bir gün dünyanın zamansal süresine bir ünite eklemektedir. Bununla birlikte sonsuz olan bir şeye bir şey eklemek imkansızdır. Dolayısıyla dünyanın ezeli-ebediliği artırılabilen bir sonsuzluğu varsaymaktadır, bu da saçmadır. 2. Eğer dünyanın bir başlangıcı yoksa gök cisimlerinin sonsuz sayıdaki devinimleri çoktan olup bitmiş demektir. Oysa bu açıkça imkansızdır; çünkü sonsuz bir dizi (olay) yol katedemez. 3. Eğer dünya ezeli-ebedi olsaydı, insanların her zaman varolmuş olmaları, dolayısıyla sonsuz sayıda ölümsüz ruhun olması gerekirdi. Fakat aynı anda sonsuz sayıda şeyin tümünün birden varolması imkansızdır.
Bonaventura’nın işlik teorisi nedir?
Ona göre işlik dört değişik biçimde anlatılmalıdır. Buna göre, mekanik yetinin işliği olan “dışsal işlik” sanat ve zanaatları aydınlatır. Buna mekanik yeti denmektedir; zira sanat ve zanaatlar insanın dışındadırlar ve cisim ya da cisimlere gereksinim duymaktadırlar. İkinci türden işlik aşağı işlik türüdür; duyu algısını harekete geçirir ve doğal formlarla ilgilidir. Üçüncü işlik türü ise içsel işliktir ve zihinsel hakikatleri aydınlatır. Dördüncü ve sonuncu işlik ise daha yüksek işliktir ve hakikatleri saklama görevi vardır. İnsan aklının, hakikatleri keşfetmek, dolayısıyla zihinsel bilgiyi elde etmek için bu işliğe gereksinimi vardır.
Bonaventura’ya göre insan nasıl ortaya çıkmıştır?
Bonaventura’ya göre madde ile zihinsel formun biraraya gelmesi sonucunda birey ortaya çıkmaktadır. İnsan, bütün yaratılmış olanların arasında en soylu olanıdır. İnsan, Bonaventura’ya göre, yaratılışı gereği kendisinden daha yüksek bir tözsel forma kayıtsız kalamaz. Bu, şu anlama gelmektedir: İnsan, en başından itibaren kendi nihai amacı olarak Tanrı’ya yönelmiştir. Tanrı, insanın hayatından belli bir düzeyde memnun kalması için ona, doğayı kullanma yeteneği sağlayan bütün akılsal donanımı vermiştir. Evrenin yaratılışındaki her bir şey, Tanrı tarafından, insanın evrene konmasından önce insan için yeterli ortamı sağlayacak düzeye getirilmiştir.
Bonaventura’ya göre insan ruhu nasıldır?
Bonaventura, insani ruhun bileşik bir yapı olduğunu dile getirirken ünlü bir Yahudi filozofu olan Ibn Gebirol’ün Fons Vitae (Hayatın Kaynağı) adlı yapıtından esinlenmiştir. Bonaventura’ya göre, eğer zihinsel (veya akılsal; zira o dönemlerde zihin veya akıl arasında şimdi olduğu gibi kesin bir ayırıma henüz gidilmemişti.) ruh sayısal olarak bütün insanlar için bir olursa, o zaman insanın hayvandan farkı kalmazdı. Her bir bireysel insanın diğerinden ayrılmasının nedeni, her bir insanı bir bireysel insan haline getiren ruhudur. Bu bakımdan, eğer bütün insanlar için sadece tek bir ruh olmuş olsaydı, bütün insanların aynı şeyleri düşünmeleri gerekirdi. Oysa, Bonaventura’ya göre, bütün insanların düşünceleri birbirinden farklıdır ve bu da her bir bireysel insanın bireysel formu olarak farklı bir ruha sahip olduğunun en açık bir kanıtıdır. Bonaventura’ya göre insani ruh sadece etkin olmamalı; bir kısmıyla da edilgin bir duruma sahip olmalıdır. Böyle bir değişim, elbette evrendeki hayatın bir yansıması, o hayata bir katılım olarak da değerlendirilebilir. Bu bakımdan, Bonaventura insani ruhu, “kendisinde varolanı, hayatı, aklı ve özgürlüğü barındıran bir form” olarak anlamayı tercih etmiştir. Bonaventura’nın bu tarz bir anlatım ile amaçladığı şey Aristotelesçi madde biçimci teorinin ruhsal madde ile değişikliği olmuştur. Bonaventura bu konuda da elbette Augustinus, İbn Gebirol ve Aleksander Haliensis’in yardımlarını görmüştür.
Bonaventura’nın bilgi öğretisi nedir?
Bonaventura’nın bilgi öğretisi Aristotelesçi ve Augustinusçu unsurları bünyesinde barındırır. Bu ifadeden anlaşılması gereken, ruhun bilgi elde etmek için hem duyuları hem de zihinsel etkinlikleri kullanmasıdır. Tıpkı Aristoteles’te olduğu gibi Bonaventura da insani bilginin başlangıcına duyulamayı koyar. Burada cisimsel bir organın maddi olanın içinde bulunan formu veya türü, nesnenin maddesinden ayrı bir şekilde algılaması söz konusudur. Bedenin hareket ettiricisi olarak ruh, geleneksel biçimde dile getirilen beş duyu organı (yani, görme, dokunma, koklama, işitme, tatma) aracılığıyla duyulamada bulunur. Bonaventura’ya göre, görme ve dokunmanın nesneleri dolaysızken diğerleri bir aracı ortama gereksinim duyarlar. İlk ikisi nesnenin kendisindeki özellikler iken diğerlerinin özellikleri zorunlulukla nesneyle birlikte değildirler.
Bonaventura neden ahlaki aydınlamayı bir ihtiyaç olarak görmüştür?
Bonaventura için en temel sorulardan bir tanesi, insanın Tanrı’nın yardımı olmaksızın iyi bir davranış sergileyip sergileyemeyeceğidir. Bonaventura için, elbette iyi bir davranış sergilemenin en doğrudan yolu iradenin iyi olana yönelimidir. Ne var ki irade, tıpkı aklımızın bilginin hakikatini elde etmek konusunda kararsız olması gibi, erdemin elde edilmesi konusunda zayıf bir karakter sergiler. Bu zayıflığın açılması için, hakikati bilmek için ihtiyaç duyduğumuz akılsal aydınlanma gibi, ahlaki bir aydınlanmaya ihtiyaç duyarız.
Bonaventura tarafından da kabul edilen ve Ortaçağda kabul görmüş dört erdem nedir?
Ortaçağda geleneksel olarak kabul görmüş olan dört erdem: basiret, adalet, metanet ve itidaldir.
Bonaventura göre ilahi aydınlanmayı sağlayacak dört ilahi erdem nedir?
İlahi aydınlanmayı sağlayacak ilahi erdemler dört tanedir: en yüksek dürüstlük (adalet), varlığın durağanlığı (metanet), pratik bilgelik (basiret ve saflık (itidal). Bu dört erdem aracılığıyla Tanrı’nın insani ruhu güçlendirdiğini söylememiz mümkündür ). Bu şekilde insan iyi bir yaşam için gerekli oluşumu gerçekleştirebilir ve iradesiyle mutluluğu kendisine vazgeçilmez bir araç olarak koyar.
Albertus Magnus hangi yıl nerede doğmuş ve hangi yıl ölmüştür?
Albertus Magnus, Tuna nehri üzerinde Ulm ile Regensburg şehirleri arasında yeralan bir Alman kenti olan Lauingen’de yaklaşık olarak 1200 yılında dünyaya geldi. (Doğum tarihi 1193 ile 1207 arasında değişmektedir.) 15 Kasım 1280 yılında ölmüştür.
Albertus Magnus’un yaşadığı dönemim özellikleri nelerdir?
Albertus Magnus’un içinde yaşadığı onüçüncü yüzyıl pek çok bakımlardan sallantılı bir dönemdi. Bir taraftan Haçlı seferleri, diğer taraftan devletler arasındaki savaşların yoğunluğu ve ticaret yollarının gelişmesi bu dönemin belli başlı çarpıcı özellikleri arasında yer almaktadır.
Albertus Magnus hangi tarikata girmiştir?
Albertus Magnus, 1229 yılında Dominiken tarikatına girerek Paris Üniversitesi’nde bir kürsüde çalışmaya başladı. Tarikat, kurucusu olan Dominicus tarafından kurulmasının üzerinden henüz bir kaç yıl geçmesine karşın bütün bir Avrupa’da ciddi bir örgütlenme içindeydi. Yoğun işlerinden dolayı çok geç denebilecek bir yaşta, yaklaşık olarak 40 yaşında doktorasını bitirmeyi başardı. Bu aşamadan sonra Paris Üniversitesi’nde, tarikata ait iki kürsüden bir tanesinin başına geçti.
Albertus Magnus’un eserleri nelerdir?
Albertus Magnus pek çok alanda çok sayıda yapıt ortaya çıkarmıştır. Bunların içinden en önemlileri aşağıda dile getirilmektedir: De Caelo et Mundo (Gökyüzü ve Ay Hakkında), De Anima (Ruh Hakkında), De Natura et Origine Animae (Ruhun Yapısı ve Kökeni Hakkında), De Principiis Motus Progressivi (Hareketin İlkeleri Hakkında), Quaestiones Super de Animalibus (CanlılarHakkında Üstüne Sorular), SuperEthica (Ahlak Felsefesi), Metaphysica (Metafizik), De Unitate Intellectus (Zihnin Birliği Hakkında), De Fato (Kader Hakkında), Summa Theologiae, De Generatione et Corruptione (Oluş ve Bozuluş Hakkında), Mineralia (Mineraller Hakkında). Bu eserlerin yanısıra Albertus Magnus’un çeşitli mantık çalışmaları bulunmaktadır. Aristoteles’in ünlü Organon adlı eserinin büyük kısmı onun tarafından çeşitli yazılarda yorumlanmıştır.
Albertus Magnus’un bilgi anlayışında etkilendiği isim kimdir?
Albertus Magnus da asıl olarak Platon ile öğrencisi Aristoteles arasında bir uzlaşma aramıştır. Bu uzlaştırma arayışının en yoğun olduğu nokta, her iki filozofun da bilgi anlayışıdır. Bununla birlikte Albertus Magnus’un bir Platoncu olmaktan çok bir Peripatetik olduğunu söylememiz gerekir. Daha doğru bir ifadeyle dile getirilecek olursa, Albertus Magnus kendisini bir Aristotelesçi olarak görür.
Albertus Magnus’un ruh anlayışı kimden etkilenmiştir?
Hem Platon’un hem de Aristoteles’in bilgi anlayışlarındaki en temel kavram ruh kavramıdır. Albertus Magnus, “ruhun kendisini dikkate alacak olursak Platon ile, bedeni canlandıran form olarak ruhu ele alacak olursak da Aristoteles ile hemfikiriz” demektedir. Bu yaklaşımlar içinde elbette, gerek Platon’un gerek Aristoteles’in yorumcularının düşünceleri de önem taşımaktadır. Aristoteles yorumcuları içinde en önemlisi olarak karşımıza çıkan îbn Rüşd, Albertus Magnus’un felsefesinde önemli bir kimlik olarak karşımıza çıkmaktadır. Bazı eserlerinde îbn Rüşd’e karşı olmasına rağmen bazı eserlerinde tam bir îbn Rüşdçü olmaktadır. Özellikle, Aristoteles’in De Anima’sından hareketle dile getirilen etkin aklın bütün insanlarda ortak olup olmadığı sorunu, burada önemli bir hareket noktası olarak belirmektedir.
Albertus Magnus’un ruh anlayışı nedir?
Albertus Magnus, insanın ruh ve bedenden meydana geldiğini söylemektedir. Ruhun bedenle olan ilişkisi doğal bir ilişkidir. Bununla birlikte, ruhun özü diyebileceğimiz yapı göz önüne alındığında, ruhun cisimsiz bir töz olduğu açıktır. Bu yüzden ruh kendinde tamamlanmış ve maddeden bağımsız bir karakterdedir. Bu yüzden Albertus Magnus, ruhun yalın anlamda akıldan ibaret olduğunu ileri sürmektedir. Ruh, duyu organlarını kullanarak fizik dünya ile bir ortaklık kurmaya çalışmaktadır. Bu durum, ruhun maddi olana bağımlı biçimde iş gördüğü gibi bir yanılsama üretebilir; ne var ki akıl özü gereği maddeden ayrıdır. Ruh Tanrı’nın özel bir yaratmasıdır ve bundan dolayı onun içeriğinde maddi olana yer yoktur. Albertus Magnus’a göre ruhta iki kısım bulunmaktadır. Bunlardan ilki edilgin, ikincisi de etkin olandır. Her bir ruhta bu şekilde etkin ve edilgin akıllar bulunmaktadır. Etkin aklın bütün insanlar için ortak olmadığını, her insanın bizzat kendi etkin aklına sahip olduğunu düşünmektedir. Bu etkin akıllar Tanrı’nın aklından türemiş olan akıllardır. Bu yüzden, etkin akıllar, aracılıklarıyla bizim anlama ediminde bulunduğumuz ilkeleri aydınlatan ışıklardır. Bu ışıklar, doğal olarak, en ilahi ışık olan Tanrı’nın ışığından pay alan yapılardır. Ruhta aynı zamanda bir de edilgin akıl bulunmaktadır. Bu akıl, ruhun maddi olanla iç içeliğinden dolayı bizde olan bir yapı değildir. Ruhta edilgin bir aklın olmasının nedeni, ruhun bilgiyi kabul eden bir özelliğe sahip olmasından başka bir şey değildir.
Albertus Magnus’a göre felsefe ile ilahiyat arasındaki ayrım nedir?
Albertus Magnus’un felsefesindeki en keskin ayrımlardan biri felsefe ile ilahiyat arasında yaptığı ayrımdır. Ona göre ilahiyat, kökenini vahiyden almaktadır. Bu kökenin, yani vahyin işlenmesi ve insan için anlaşılabilir bir duruma getirilmesi doğal akıl aracılığıyla mümkün olur. Albertus Magnus’a göre bu sürecin ortaya çıktığı alan, metafizik felsefenin alanıdır. “Dolayısıyla metafizik veya ilk felsefe, ilk Varlık olarak Tanrı ile ilgiliyken, ilahiyat, iman yoluyla bilinen Tanrı hakkında söz söylemektedir.” Bu genel ayrım, farklı bilgi alanlarına ilişkin bir ayrımdır. Bu farklı alanlarda işgören insanların akıllarını aydınlatan ve ilkelerin farkına varmalarını sağlayan ışıklar da gene farklı kaynaklardan gelmektedir. Felsefeyle ilgilenen insanın aklın genel ışığı ile, ilahiyatla ilgilenen insanın ise imanın doğaüstü ya da ilahi ışığıyla beslendiği açıktır.
Albertus Magnus felsefe ile ilahiyatı ayırarak hangi anlayışı düzeltmiştir?
Albertus Magnus’un bu ayrım sayesinde gerçekleştirdiği şey, yaklaşık olarak altı yüz yıl boyunca süregelen felsefenin ilahiyatın hizmetçisi olduğu yönündeki anlayışı düzeltmek olmuştur. Albertus Magnus, bununla, felsefenin ilahiyattan farklı ve bağımsız bir şekilde çalışan bir bilim olduğunu ileri sürmektedir. Elbette daha önceki filozoflar arasında bu tarz bir anlayışı dile getirenler olmuştu. Bununla birlikte, aşağı yukarı ilk defa Albertus Magnus, bunu düşünce eylemine de taşıyan bir filozof olarak karşımıza çıkmaktadır. Ne var ki, dönemin din eksenli bir dönem olduğu da asla unutulmamalıdır. Zira bazı din adamlarının baskısıyla Albertus Magnus, felsefi önermelerin dini önermelerin yanında ikinci derecede sayılması gerektiğini de söylemektedir.
Albertus Magnus doğa bilimleri konusunda ne gibi çalışmalar yapmıştır?
Albertus Magnus, doğadaki mineralleri, bitkileri, hayvanları ve böcekleri sınıflandırma işine girişmiş, bu alanlarda bugün dahi ciddiyetle ele alınan ve itibar edilen eserler meydana getirmiştir. Doğa bilimleri alanında yaptığı çalışmalarda sergilediği önemli başarılar, onun felsefeyi bağımsız bir disiplin olarak gören yaklaşımında gizlidir.
Rogerus Baco Paris’te kaldığı yıllarda hangi konularda ders vermiştir?
Rogerus Baco Paris’te kaldığı yıllarda Aristoteles’in doğa felsefesi üzerine dersler vermiş ve bu alanda Paris Üniversitesi’nde ders veren ilk hoca olmuştur.
Rogerus Baco hangi tarikata dahil olur?
Rogerus Baco 1257 yılında Fransisken tarikatına dahil oldu.
Rogerus Baco hangi alandaki çalışmaları yüzünden hapiste yatmıştır?
Astroloji alanındaki çalışmalarından dolayı suçlamalara maruz kalan Rogerus Baco 1292 yılına kadar hapiste yatmıştır.
Rogerus Baco’nun düşüncelerini etkileyen İslam filozofu kimdir?
Rogerus Baco’nun düşüncelerini olumlu yönde etkileyen isimlerden biri ünlü İslam filozofu İbnü’l Heysem’dir.
Rogerus Baco’nun Perspectiva çalışması hangi konularla ilgilidir?
Rogerus Baco’nun bilimsel temelli çalışmalarından olan Perspectiva ise algı ve görme ile ilgilidir.
Rogrus Baco Opus Majus isimli eserinde gerek eski düşünürlerin, gerekse kendi çağındaki düşünürlerin yanlışlarını sıraladığı dört neden nedir?
Rogrus Baco Opus Majus isimli eserinde gerek eski düşünürlerin, gerekse kendi çağındaki düşünürlerin yanlışlarını sıraladığı dört neden:
1) Değeri olmayan otoriteye teslimiyet
2) Geleneğin etkisi
3) Yaygın önyargılar
4) Bilginin gösterişli teşhiri ile bilgisizliğin gizlenmesi
Rogerus Baco’ya göre dünya üzerinde bilinmesi gereken en temel bilim hangisidir?
Rogerus Baco’ya göre dünya üzerinde bilinmesi gereken en temel bilim, diğer
tüm bilimler için hem kapı, hem de kilit görevi gören matematiktir.
Rogerus Baco için felsefe nedir?
Rogerus Baco için felsefe, bilgelik yolunda insanın bir araç gibi kullandığı aklı
incelikli bir hale dönüştüren akademik bir uğraştır.
Bonaventura’nın gerçek adı nedir?
Bonaventura ya da asıl adı Giovanni Fidenza.
Bonaventura’nın üniversite hayatı neden noktalanmıştır?
1257 yılında Bonaventura Fransisken tarikatının başına getirildi ve bundan dolayı üniversite hayatı noktalanmış oldu.
Aristoteles’in Ortaçağ filozoflarını en fazla zorlayan görüşü hangi konudadır?
Aristoteles, Ortaçağ filozoflarını en fazla zorlayan görüşlerinden birini evren hakkında dile getirmiş ve evrenin ezeli-ebedi bir şekilde varolduğunu ileri sürmüştü.
Bonaventura’ya göre evrenin meydana gelişi ve yaratıcı nedeni nedir?
Bonaventura’ya göre evrenin tümü zaman içinde meydana getirilmiştir ve bu varoluş hiçlikten ortaya çıkmıştır. Bu türden bir yoktan varolmanın nedeni, Tek, Üstün ve Ölçülemez olan bir İlke’dir. Bu İlke, maddi olan şeylerin tümünü aşkın, kendi kendine yeten ve yalınlığı içinde varolan bir Varlık, yani Tanrı’dır.
Sanat ve zanaatlar ifadesi Hugo Victoriensis’in Didascalion isimli eserinde tarif edilen hangi yedi sanatı içerir?
Sanat ve zanaatlar ifadesi Hugo Victoriensis’in Didascalion isimli eserinde tarif edilip sınıflandırılan şu yedi sanat veya zanaate karşılık gelir: dokumacılık,
zırh imalatı, tarım, avcılık, denizcilik, tıp ve drama.
Bonaventura’ya göre bireyleşme (individuatio) nereden ortaya çıkar?
Bonaventura’ya göre bireyleşme (individuatio) madde ile formun birlikteliğinden ortaya çıkmaktadır.
Bonaventura’ya göre, eğer zihinsel ruh sayısal olarak bütün insanlar için bir olsa idi, ne olurdu?
Bonaventura’ya göre, eğer zihinsel ruh sayısal olarak bütün insanlar için bir olursa, o zaman insanın hayvandan farkı kalmazdı. Her bir bireysel insanın diğerinden ayrılmasının nedeni, her bir insanı bir bireysel insan haline getiren ruhudur.
Bonaventura’nın bilgi öğretisi hangi düşünürleri barındırır?
Bonaventura’nın bilgi öğretisi Aristotelesçi ve Augustinusçu unsurları bünyesinde barındırır.
Bonaventura’nın ahlak anlayışında en temel sorulardan bir tanesi nedir?
Bonaventura için en temel sorulardan bir tanesi, insanın Tanrı’nın yardımı olmaksızın iyi bir davranış sergileyip sergileyemeyeceğidir.
Studium Generale nedir?
Studium Generale, farklı coğrafyalardan öğrencilerin toplandığı, meşruiyetini Papalık’tan alan bir tür okullar topluluğuydu. Henüz üniversiteleşememiş olan bu
eğitim kurumları, Papalık’ın etkisinin azalması ve sivil hayatın güçlenmesiyle
birlikte sekülerleşmişlerdir. Studium Generale, eğitim bakımından üniversite ile
karıştırılsa da üniversitelerden daha dar kapsamlıydılar.
Albertus Magnus, insanın ruh ve beden ilişkisini nasıl açıklar?
Albertus Magnus, insanın ruh ve bedenden meydana geldiğini söylemektedir. Ruhun bedenle olan ilişkisi doğal bir ilişkidir. Bununla birlikte, ruhun özü diyebileceğimiz yapı göz önüne alındığında, ruhun cisimsiz bir töz olduğu açıktır. Bu yüzden ruh kendinde tamamlanmış ve maddeden bağımsız bir karakterdedir.
Albertus Magnus’a göre bilgi nasıl bir yol izler?
Albertus Magnus’a göre bilgi, duyulanabilir nesnelerden ilahi aydınlanmaya doğru giden bir süreklilik göstermektedir. Bu süreklilik içinde etkin aklın işlevi, Tanrı’dan aldığı ışığı, fizik nesnelerdeki maddi olanı soyutlamak için kullanmasıdır.
Albertus Magnus’un felsefe ve ilahiyat konularında Rogerus Baco ve Bonaventura’dan ayrıldığı nokta nedir?
Felsefenin ilahiyata hizmet amacıyla bilgi üreten bir etkinlik olmadığını her fırsatta dile getiren Albertus Magnus bu yönüyle de çağdaşları olan Rogerus Baco ve
Bonaventura’dan ayrılmaktaydı.
Bonaventura’nın tanrı anlayışı nasıl şekillenmiştir?
Maddi olanın başlangıcının olmadığı tezini bu şekilde reddeden Bonaventura, her şeyin, bizzat kendi nedeni olarak Tanrı tarafından yaratıldığını ileri sürmüştür. Ona göre evrenin tümü zaman içinde meydana getirilmiştir ve bu varoluş hiçlikten ortaya çıkmıştır. Bu türden bir yoktan varolmanın nedeni, Tek, Üstün ve Ölçülemez olan bir ilke’dir. Bu İlke, maddi olan şeylerin tümünü aşkın, kendi kendine yeten ve yalınlığı içinde varolan bir Varlık, yani Tanrı’dır. Tanrı’nın şimdi dile getirilen özelliklerinin tümü Platoncu İdea’nm özellikleri ile benzeşmektedir. Buradaki tek fark, Tanrı’nın her şeyi yoktan varetmesidir. Tanrı, kendi içinde aynı zamanda eyleminin de kendisidir. O’ndaki yalınlık bu durumu zaten gerekli kılmaktadır. Dolayısıyla, Tanrı’nın bu eylemi, evrenin yaratılışının kesin nedenidir. Bonaventura’ya göre Tanrı evreni biçimlendiren ve ona varoluşunu veren Varlık’tır. Bu Varlık, yarattığı evrenin tümünü kendinde barındıran bir Güç’tür. Kendi başına bırakıldıklarında büyük bir boşluğun içine düşecek olan varolanlar böylece Tanrı’nın iradesine bağlı hale gelmiş olurlar. Tanrı’nın bu iradesi, dolayısıyla inayeti sayesinde varolanların boşluğun içine gömülmeleri engellenmiş olur.
Rogerus Baco hangi tanınmış filozofla karıştırılmaktadır?
Rogerus Baco, ya da daha tanınmış adıyla Roger Bacon, genellikle bir 17. yüzyıl düşünürü olan (1561- 1626) Francis Bacon ile karıştırılır.
Rogerus Baco’nun doğum tarihi nedir?
Geleneksel olarak kabul edilen doğum tarihi 1214’tür. Bazı kaynaklar Baco’nun 1220 yılında doğmuş olduğunu ileri sürmektedir.
Rogerus Baco nerede doğmuştur?
Bugünkü İngiltere’de bulunan Ilchester’da dünyaya gelmiştir.
Rogerus Baco hangi üniversitede eğitim almıştır?
Oxford Üniversitesi’nde 1228-1236 yılları arasında eğitim görmüş, daha sonra Fransa’ya gitmiş ve 1237-1247 tarihleri arasında Paris Üniversitesi’nde dersler almıştır.
Rogerus Baco’yu Paris Üniversitesinde farklı kılan özelliği nedir?
Paris’te kaldığı yıllarda Aristoteles’in doğa felsefesi üzerine dersler vermiş ve bu alanda Paris Üniversitesi’nde ders veren ilk hoca olmuştur.
Rogerus Baco Fransisken tarikatı tarafından neden suçlanmıştır?
Fransisken tarikatının önde gelenleri kendisini tehlikeli sayılabilecek yeni düşünceleri öğretmekle suçlamışlardır. Özellikle astroloji alanındaki çalışmlarından dolayı suçlamalara maruz kalmıştır.
Rogerus Baco’nun kişiliği nasıldır?
Rogerus Baco’nun Ortaçağ içinde çok ilginç bir kişiliği vardı. Hiçbir zaman Kilise Babalarının etkisi altında kalmadı. Otoriteye mutlak anlamda itaat fikri onun hiç hoşlanmadığı bir düşünceydi. Geçmişi çalışmalarına yansıtmazken; bağımsızca ele aldığı deneysel araştırmalar aracılığıyla bilimin geleceği ile ilgili olarak ciddi bir kapı aralamış oldu.
Rogerus Baco’nun eserlerinin ortaya çıkmasındaki etkenler nelerdir?
Rogerus Baco’nun eserlerinin ortaya çıkmasında elbette pek çok etken bulunmaktadır. Bu etkenler arasında bazıları çok önemlidir. Baco’nun düşüncelerini olumlu yönde etkileyen isimlerden biri ünlü İslam filozofu İbnü’l Heysem’dir. Kelamdan felsefeye geçişi gerçekleştiren ilk İslam filozofu olarak kabul edilen Kindi’nin etkisinde kalan İbnü’l Heysem, Rogerus Baco’yu optik çalışmaları aracılığıyla etkilemiş bir isimdir. Baco’yu etkileyen isimlerden bir başkası da, Secretum Secretorum adlı eseri kaleme aldığına inanılan sahte-Aristoteles’tir. Baco, Aristoteles ve Seneca’dan da etkilenmiş, Aristoteles’in Meteora’sı ve Seneca’nın Quaestiones Naturales’i (Doğaya İlişkin Sorular) üzerine verdiği derslerle haklı bir üne kavuşmuştur.
Rogerus Baco’nun eserleri nelerdir?
Rogerus Baco’nun çalışmalarını şu şekilde sıralayabiliriz: OpusMaius (Büyük Eser), Opus Minus (Küçük Eser), Opus Tertium (Üçüncü Eser), Communia Naturalium (Doğanın Ortaklığı), Communia Mathematica (Matematiğin Ortaklığı), Summulae Dialectices (Mantığın Üst Anlatımı), Geometria Speculativa (Spekülatif Geometri), Compendium Studii Philosophiae (Felsefe Çalışmaları Hakkında Özlü Bilgiler) ve Compendium Studii Theologiae (İlahiyat Çalışmaları Hakkında Özlü Bilgiler). Rogerus Baco, bu sonuncu çalışmayı tamamlayamadan ölmüştür.
Rogerus Baco Opus Maius eserinde eski düşünürleri ve çağdaşlarının yanlışlarını kaç nedene dayandırmıştır?
Rogerus Baco’nun eleştiri yüklü bir dünyası vardı. Sadece çağdaşlarını eleştirmekle kalmamış; aynı zamanda geçmişteki büyük filozofları da eleştirmekte sakınca görmemiştir. Opus Maius isimli eserinin hemen başlarında gerek eski düşünürlerin, gerekse kendi çağındaki düşünürlerin yanlışlarının başlıca dört nedene dayandığını iddia etmektedir: 1. Değeri olmayan otoriteye teslimiyet 2. Geleneğin etkisi 3. Yaygın önyargılar 4. Bilginin gösterişli teşhiri ile bilgisizliğin gizlenmesi.
Rogerus Baco hangi öğretiler arasında köprü kurmuştur?
Rogerus Baco, daha sonraları Thomas Aquinas’ın da yapmış olduğu gibi, Arap bilim insanları ve Hıristiyan inancına uymadığı gerekçesiyle suçlanan Aristotelesçi öğreti ile, akılsallaştırılmış olan Aristotelesçi öğreti arasındaki köprüyü kurmaya çalışmıştır.
Rogerus Baco Fransisken ve Dominiken tarikatlarına yeni girmiş ilahiyatçıları neden eleştirmiştir?
Paris’teki geç dönemlerinde Baco, özellikle Fransisken ve Dominiken tarikatlarına yeni girmiş ve kısa zamanda parlak başarılar elde etmiş genç ilahiyatçılara karşı ciddi eleştiriler getirmekteydi. Bu genç isimlerden birisi olan Aleksander Haliensis (Alexander of Hales) sanki geçmiş dönemlerin çok büyük filozoflarından biriymiş gibi yazılar yazmakta; bununla birlikte dil, optik ve deneysel bilimden habersiz bir şekilde birçok yanlışlıklar yapmaktaydı. Oysa Rogerus Baco’ya göre, felsefi konularda yazı yazabilmek için mutlaka bilimlerden haberdar olmak gerekmekteydi.
Rogerus Baco’ya göre dünya üzerinde bilinmesi gereken en temel bilim nedir?
Rogerus Baco’ya göre dünya üzerinde bilinmesi gereken en temel bilim, diğer tüm bilimler için hem kapı, hem de kilit görevi gören matematiktir. Matematik, tarihin başlangıcında, yüksek erdeme sahip olan insanlar tarafından keşfedilmiştir. Matematiği bilmeyen insanların dili de düzgün şekilde bilmelerine imkan yoktur. Rogerus Baco’ya göre o dönemin dili olan Latince ile matematik arasında yakın bir ilişki bulunmaktaydı. Dille ilgilenenlerin matematik hakkındaki cehaletleri Latincenin de bozulmasına neden olmuştu. Matematik hakkında herhangi bir bilgisi olmayanların ne öteki bilimlerle (dil de bir bilimdir) ne de dünyayı oluşturan ilişkilerle düzgün bir iletişimi olabilir. Bunların hepsinin ötesinde, Rogerus Baco’ya göre, matematiği bilmeyenler bizzat kendi cehaletlerinin de farkına varamayacaklar, bu durumun üstesinden gelmek için herhangi bir girişimde bulunmayacaklardır.
Rogerus Baco’ya göre ahlak felsefesi nedir?
Bilimin, Rogerus Baco’ya göre, pratik hayatta bazı avantajları vardır. Bununla birlikte “bu avantajlar sadece maddi değil; fakat aynı zamanda ahlaki ve dinseldir” Baco’nun bu bilime böyle bir nitelik yüklemesi, insanın elde ettiği bilginin tümünün ahlak felsefesine dahil edilmesi anlamını taşımaktadır. O halde ahlak felsefesi adı verilen bilim, insanın kendi kendisi, komşusu ve Tanrı ile olan bütün ilişkilerini denetleyen ve ona bu yolda rehberlik eden bir bilimdir. Dolayısıyla ahlak “insanın mutluluğu ve selameti ile ilgilidir. Ahlak felsefesinin bu pratik amacı onu bilimler arasında en asil konuma oturtur; zira bütün spekülatif felsefe, bizzat amacı için ahlak felsefesine sahiptir.
Rogerus Baco ilahiyat bilimini nasıl tanımlamıştır?
Rogerus Baco için felsefe, bilgelik yolunda insanın bir araç gibi kullandığı aklı incelikli bir hale dönüştüren akademik bir uğraştır. Bilgelik aslında ilkece peygamberlere ve kilisenin üst düzey insanlarına (piskoposlara) verilmiştir. Dinin en tepesinde yer alan bu insanlardan dolayı da ilahiyatın bütün bilimleri kuşatan tümel bir erdem olarak kabul edilmesi gerekmektedir. Bu tümel erdemin bütün olarak Tanrı’nın kendisinde bulunduğu ve O’nun sayesinde insanlara vahyedildiğini düşünen Rogerus Baco, ilahiyatın gölgesi altında verilmesi gereken ahlak ve eğitimin böyle tümel bir erdemin biçimlendirdiği bir tümel toplum yaratacağını ileri sürmektedir.
Bonaventura kaç yılında nerede doğmuştur ve kaç yılında ölmüştür?
Bonaventura ya da asıl adıyla Giovanni (Covanni okunur) Fidenza, İtalya’nın Viterbo kenti yakınlarındaki Bagnoregio’da (Banyorecio okunur) 1221 yılında doğdu. Bazı kaynaklar, Bonaventura’mn doğum yılı olarak 1217’yi de dile getirmektedir. 1274 yılında, 15 Temmuz günü ölmüştür.
Bonaventura hangi tarikata mensuptur?
1238 yılında Fransisken tarikatına girmiştir. 1257 yılında Bonaventura Fransisken tarikatının başına getirildi ve bundan dolayı üniversite hayatı noktalanmış oldu. Tarikatın başındaki yedinci kişi olarak çalışmalarına devam etti ve yazılar yazdı. Onun başkanlığı döneminde tarikat epeyce gelişti; bu yüzden tarikatın ikinci kurucusu olarak ünlendi.
Bonaventura’nın baba dediği üstadı kimdir?
Paris Üniversitesi’nde Alexander Haliensis’in danışmanlığı ve idaresinde eğitimine devam etmiştir. Haliensis’in onun üzerindeki etkisi büyük olmuş, kendisine “baba’’ ve “üstad’’ demiştir.
Bonaventura’nın eserleri nelerdir?
Bonaventura’nm eserleri arasında, Petrus Lombar dus’un Sententiae’sine yazdığı Commentarius in Quatuor Libros Sententiarum Petri Lombardi, (Petrus Lombardus’un Fetvaları Üzerine Yorumlar) önemli bir yer tutmaktadır. Bunun dışında ItinerariumMentis inDeum (Aklın Tann’ya Yolculuğu), De Reductione Artium ad Theologiam (Sanatların İlahiyata İndirgenmesi Hakkında) adlı eserleri önem taşımaktadır.
Bonaventura’nın üzerinde etkili olan Platonculuk neyi temsil etmektedir?
Plotinos’un Enneades’inden itibaren yaratılış düşüncesi felsefede iyice yer etmiş bir sorundur. Bu sorun, kendisini temel olarak tek tanrılı dinlerin anlayışına teslim etmiş gibi görünebilir. Ne var ki, yaratılış, başlıbaşma bir Platoncu sorundur. Üstelik bu durum, kolayca fark edileceği gibi, çelişki üreten bir durumdur. Zira Platon’un yaşadığı dönemde yaratılış gibi bir düşünce henüz yeterince olgunlaşmamış bir düşünceydi ve genel kanaat, “yoktan hiçbir şey varolmaz” yaklaşımıydı. Bununla birlikte, vahiy dininin yaratılış ile ilgili söylediklerinin akılsallaştırılması görevi Platon felsefesine verilmişti. Bu görevi üstlenen Platonculuk Bonaventura üzerindeki etkisini Augustinus kanalıyla yerine getirmekteydi.
Bonaventura’nın karşı tezler ürettiği Aristotelesçi felsefe neyi savunmaktadır?
Aynı dönem içinde Platoncu etkinin yanında bir de Aristotelesçi etki bulunmaktaydı. Ancak, Aristoteles’in etkisi, Platoncu etki gibi ilk anda olumlu bir etki sayılmazdı. Zira Aristoteles, Ortaçağ filozoflarını en fazla zorlayan görüşlerinden birini evren hakkında dile getirmiş ve evrenin ezeli-ebedi bir şekilde varolduğunu ileri sürmüştü. Bu, elbette Hıristiyan imanına aykırıydı ve neredeyse hemen bütün filozofların bu tezi onaracak bir karşı yaklaşımları olmuştu.
Bonaventura’nın everenin ezeli-ebediliği hakkında ürettiği karşı tezler nelerdir?
1. Eğer dünyanın zamansal bir başlangıcı olmasaydı sonsuzca bir zaman geçip gitmiş olurdu. Gene de her bir gün dünyanın zamansal süresine bir ünite eklemektedir. Bununla birlikte sonsuz olan bir şeye bir şey eklemek imkansızdır. Dolayısıyla dünyanın ezeli-ebediliği artırılabilen bir sonsuzluğu varsaymaktadır, bu da saçmadır. 2. Eğer dünyanın bir başlangıcı yoksa gök cisimlerinin sonsuz sayıdaki devinimleri çoktan olup bitmiş demektir. Oysa bu açıkça imkansızdır; çünkü sonsuz bir dizi (olay) yol katedemez. 3. Eğer dünya ezeli-ebedi olsaydı, insanların her zaman varolmuş olmaları, dolayısıyla sonsuz sayıda ölümsüz ruhun olması gerekirdi. Fakat aynı anda sonsuz sayıda şeyin tümünün birden varolması imkansızdır.
Bonaventura’nın işlik teorisi nedir?
Ona göre işlik dört değişik biçimde anlatılmalıdır. Buna göre, mekanik yetinin işliği olan “dışsal işlik” sanat ve zanaatları aydınlatır. Buna mekanik yeti denmektedir; zira sanat ve zanaatlar insanın dışındadırlar ve cisim ya da cisimlere gereksinim duymaktadırlar. İkinci türden işlik aşağı işlik türüdür; duyu algısını harekete geçirir ve doğal formlarla ilgilidir. Üçüncü işlik türü ise içsel işliktir ve zihinsel hakikatleri aydınlatır. Dördüncü ve sonuncu işlik ise daha yüksek işliktir ve hakikatleri saklama görevi vardır. İnsan aklının, hakikatleri keşfetmek, dolayısıyla zihinsel bilgiyi elde etmek için bu işliğe gereksinimi vardır.
Bonaventura’ya göre insan nasıl ortaya çıkmıştır?
Bonaventura’ya göre madde ile zihinsel formun biraraya gelmesi sonucunda birey ortaya çıkmaktadır. İnsan, bütün yaratılmış olanların arasında en soylu olanıdır. İnsan, Bonaventura’ya göre, yaratılışı gereği kendisinden daha yüksek bir tözsel forma kayıtsız kalamaz. Bu, şu anlama gelmektedir: İnsan, en başından itibaren kendi nihai amacı olarak Tanrı’ya yönelmiştir. Tanrı, insanın hayatından belli bir düzeyde memnun kalması için ona, doğayı kullanma yeteneği sağlayan bütün akılsal donanımı vermiştir. Evrenin yaratılışındaki her bir şey, Tanrı tarafından, insanın evrene konmasından önce insan için yeterli ortamı sağlayacak düzeye getirilmiştir.
Bonaventura’ya göre insan ruhu nasıldır?
Bonaventura, insani ruhun bileşik bir yapı olduğunu dile getirirken ünlü bir Yahudi filozofu olan Ibn Gebirol’ün Fons Vitae (Hayatın Kaynağı) adlı yapıtından esinlenmiştir. Bonaventura’ya göre, eğer zihinsel (veya akılsal; zira o dönemlerde zihin veya akıl arasında şimdi olduğu gibi kesin bir ayırıma henüz gidilmemişti.) ruh sayısal olarak bütün insanlar için bir olursa, o zaman insanın hayvandan farkı kalmazdı. Her bir bireysel insanın diğerinden ayrılmasının nedeni, her bir insanı bir bireysel insan haline getiren ruhudur. Bu bakımdan, eğer bütün insanlar için sadece tek bir ruh olmuş olsaydı, bütün insanların aynı şeyleri düşünmeleri gerekirdi. Oysa, Bonaventura’ya göre, bütün insanların düşünceleri birbirinden farklıdır ve bu da her bir bireysel insanın bireysel formu olarak farklı bir ruha sahip olduğunun en açık bir kanıtıdır. Bonaventura’ya göre insani ruh sadece etkin olmamalı; bir kısmıyla da edilgin bir duruma sahip olmalıdır. Böyle bir değişim, elbette evrendeki hayatın bir yansıması, o hayata bir katılım olarak da değerlendirilebilir. Bu bakımdan, Bonaventura insani ruhu, “kendisinde varolanı, hayatı, aklı ve özgürlüğü barındıran bir form” olarak anlamayı tercih etmiştir. Bonaventura’nın bu tarz bir anlatım ile amaçladığı şey Aristotelesçi madde biçimci teorinin ruhsal madde ile değişikliği olmuştur. Bonaventura bu konuda da elbette Augustinus, İbn Gebirol ve Aleksander Haliensis’in yardımlarını görmüştür.
Bonaventura’nın bilgi öğretisi nedir?
Bonaventura’nın bilgi öğretisi Aristotelesçi ve Augustinusçu unsurları bünyesinde barındırır. Bu ifadeden anlaşılması gereken, ruhun bilgi elde etmek için hem duyuları hem de zihinsel etkinlikleri kullanmasıdır. Tıpkı Aristoteles’te olduğu gibi Bonaventura da insani bilginin başlangıcına duyulamayı koyar. Burada cisimsel bir organın maddi olanın içinde bulunan formu veya türü, nesnenin maddesinden ayrı bir şekilde algılaması söz konusudur. Bedenin hareket ettiricisi olarak ruh, geleneksel biçimde dile getirilen beş duyu organı (yani, görme, dokunma, koklama, işitme, tatma) aracılığıyla duyulamada bulunur. Bonaventura’ya göre, görme ve dokunmanın nesneleri dolaysızken diğerleri bir aracı ortama gereksinim duyarlar. İlk ikisi nesnenin kendisindeki özellikler iken diğerlerinin özellikleri zorunlulukla nesneyle birlikte değildirler.
Bonaventura neden ahlaki aydınlamayı bir ihtiyaç olarak görmüştür?
Bonaventura için en temel sorulardan bir tanesi, insanın Tanrı’nın yardımı olmaksızın iyi bir davranış sergileyip sergileyemeyeceğidir. Bonaventura için, elbette iyi bir davranış sergilemenin en doğrudan yolu iradenin iyi olana yönelimidir. Ne var ki irade, tıpkı aklımızın bilginin hakikatini elde etmek konusunda kararsız olması gibi, erdemin elde edilmesi konusunda zayıf bir karakter sergiler. Bu zayıflığın açılması için, hakikati bilmek için ihtiyaç duyduğumuz akılsal aydınlanma gibi, ahlaki bir aydınlanmaya ihtiyaç duyarız.
Bonaventura tarafından da kabul edilen ve Ortaçağda kabul görmüş dört erdem nedir?
Ortaçağda geleneksel olarak kabul görmüş olan dört erdem: basiret, adalet, metanet ve itidaldir.
Bonaventura göre ilahi aydınlanmayı sağlayacak dört ilahi erdem nedir?
İlahi aydınlanmayı sağlayacak ilahi erdemler dört tanedir: en yüksek dürüstlük (adalet), varlığın durağanlığı (metanet), pratik bilgelik (basiret ve saflık (itidal). Bu dört erdem aracılığıyla Tanrı’nın insani ruhu güçlendirdiğini söylememiz mümkündür ). Bu şekilde insan iyi bir yaşam için gerekli oluşumu gerçekleştirebilir ve iradesiyle mutluluğu kendisine vazgeçilmez bir araç olarak koyar.
Albertus Magnus hangi yıl nerede doğmuş ve hangi yıl ölmüştür?
Albertus Magnus, Tuna nehri üzerinde Ulm ile Regensburg şehirleri arasında yeralan bir Alman kenti olan Lauingen’de yaklaşık olarak 1200 yılında dünyaya geldi. (Doğum tarihi 1193 ile 1207 arasında değişmektedir.) 15 Kasım 1280 yılında ölmüştür.
Albertus Magnus’un yaşadığı dönemim özellikleri nelerdir?
Albertus Magnus’un içinde yaşadığı onüçüncü yüzyıl pek çok bakımlardan sallantılı bir dönemdi. Bir taraftan Haçlı seferleri, diğer taraftan devletler arasındaki savaşların yoğunluğu ve ticaret yollarının gelişmesi bu dönemin belli başlı çarpıcı özellikleri arasında yer almaktadır.
Albertus Magnus hangi tarikata girmiştir?
Albertus Magnus, 1229 yılında Dominiken tarikatına girerek Paris Üniversitesi’nde bir kürsüde çalışmaya başladı. Tarikat, kurucusu olan Dominicus tarafından kurulmasının üzerinden henüz bir kaç yıl geçmesine karşın bütün bir Avrupa’da ciddi bir örgütlenme içindeydi. Yoğun işlerinden dolayı çok geç denebilecek bir yaşta, yaklaşık olarak 40 yaşında doktorasını bitirmeyi başardı. Bu aşamadan sonra Paris Üniversitesi’nde, tarikata ait iki kürsüden bir tanesinin başına geçti.
Albertus Magnus’un eserleri nelerdir?
Albertus Magnus pek çok alanda çok sayıda yapıt ortaya çıkarmıştır. Bunların içinden en önemlileri aşağıda dile getirilmektedir: De Caelo et Mundo (Gökyüzü ve Ay Hakkında), De Anima (Ruh Hakkında), De Natura et Origine Animae (Ruhun Yapısı ve Kökeni Hakkında), De Principiis Motus Progressivi (Hareketin İlkeleri Hakkında), Quaestiones Super de Animalibus (CanlılarHakkında Üstüne Sorular), SuperEthica (Ahlak Felsefesi), Metaphysica (Metafizik), De Unitate Intellectus (Zihnin Birliği Hakkında), De Fato (Kader Hakkında), Summa Theologiae, De Generatione et Corruptione (Oluş ve Bozuluş Hakkında), Mineralia (Mineraller Hakkında). Bu eserlerin yanısıra Albertus Magnus’un çeşitli mantık çalışmaları bulunmaktadır. Aristoteles’in ünlü Organon adlı eserinin büyük kısmı onun tarafından çeşitli yazılarda yorumlanmıştır.
Albertus Magnus’un bilgi anlayışında etkilendiği isim kimdir?
Albertus Magnus da asıl olarak Platon ile öğrencisi Aristoteles arasında bir uzlaşma aramıştır. Bu uzlaştırma arayışının en yoğun olduğu nokta, her iki filozofun da bilgi anlayışıdır. Bununla birlikte Albertus Magnus’un bir Platoncu olmaktan çok bir Peripatetik olduğunu söylememiz gerekir. Daha doğru bir ifadeyle dile getirilecek olursa, Albertus Magnus kendisini bir Aristotelesçi olarak görür.
Albertus Magnus’un ruh anlayışı kimden etkilenmiştir?
Hem Platon’un hem de Aristoteles’in bilgi anlayışlarındaki en temel kavram ruh kavramıdır. Albertus Magnus, “ruhun kendisini dikkate alacak olursak Platon ile, bedeni canlandıran form olarak ruhu ele alacak olursak da Aristoteles ile hemfikiriz” demektedir. Bu yaklaşımlar içinde elbette, gerek Platon’un gerek Aristoteles’in yorumcularının düşünceleri de önem taşımaktadır. Aristoteles yorumcuları içinde en önemlisi olarak karşımıza çıkan îbn Rüşd, Albertus Magnus’un felsefesinde önemli bir kimlik olarak karşımıza çıkmaktadır. Bazı eserlerinde îbn Rüşd’e karşı olmasına rağmen bazı eserlerinde tam bir îbn Rüşdçü olmaktadır. Özellikle, Aristoteles’in De Anima’sından hareketle dile getirilen etkin aklın bütün insanlarda ortak olup olmadığı sorunu, burada önemli bir hareket noktası olarak belirmektedir.
Albertus Magnus’un ruh anlayışı nedir?
Albertus Magnus, insanın ruh ve bedenden meydana geldiğini söylemektedir. Ruhun bedenle olan ilişkisi doğal bir ilişkidir. Bununla birlikte, ruhun özü diyebileceğimiz yapı göz önüne alındığında, ruhun cisimsiz bir töz olduğu açıktır. Bu yüzden ruh kendinde tamamlanmış ve maddeden bağımsız bir karakterdedir. Bu yüzden Albertus Magnus, ruhun yalın anlamda akıldan ibaret olduğunu ileri sürmektedir. Ruh, duyu organlarını kullanarak fizik dünya ile bir ortaklık kurmaya çalışmaktadır. Bu durum, ruhun maddi olana bağımlı biçimde iş gördüğü gibi bir yanılsama üretebilir; ne var ki akıl özü gereği maddeden ayrıdır. Ruh Tanrı’nın özel bir yaratmasıdır ve bundan dolayı onun içeriğinde maddi olana yer yoktur. Albertus Magnus’a göre ruhta iki kısım bulunmaktadır. Bunlardan ilki edilgin, ikincisi de etkin olandır. Her bir ruhta bu şekilde etkin ve edilgin akıllar bulunmaktadır. Etkin aklın bütün insanlar için ortak olmadığını, her insanın bizzat kendi etkin aklına sahip olduğunu düşünmektedir. Bu etkin akıllar Tanrı’nın aklından türemiş olan akıllardır. Bu yüzden, etkin akıllar, aracılıklarıyla bizim anlama ediminde bulunduğumuz ilkeleri aydınlatan ışıklardır. Bu ışıklar, doğal olarak, en ilahi ışık olan Tanrı’nın ışığından pay alan yapılardır. Ruhta aynı zamanda bir de edilgin akıl bulunmaktadır. Bu akıl, ruhun maddi olanla iç içeliğinden dolayı bizde olan bir yapı değildir. Ruhta edilgin bir aklın olmasının nedeni, ruhun bilgiyi kabul eden bir özelliğe sahip olmasından başka bir şey değildir.
Albertus Magnus’a göre felsefe ile ilahiyat arasındaki ayrım nedir?
Albertus Magnus’un felsefesindeki en keskin ayrımlardan biri felsefe ile ilahiyat arasında yaptığı ayrımdır. Ona göre ilahiyat, kökenini vahiyden almaktadır. Bu kökenin, yani vahyin işlenmesi ve insan için anlaşılabilir bir duruma getirilmesi doğal akıl aracılığıyla mümkün olur. Albertus Magnus’a göre bu sürecin ortaya çıktığı alan, metafizik felsefenin alanıdır. “Dolayısıyla metafizik veya ilk felsefe, ilk Varlık olarak Tanrı ile ilgiliyken, ilahiyat, iman yoluyla bilinen Tanrı hakkında söz söylemektedir.” Bu genel ayrım, farklı bilgi alanlarına ilişkin bir ayrımdır. Bu farklı alanlarda işgören insanların akıllarını aydınlatan ve ilkelerin farkına varmalarını sağlayan ışıklar da gene farklı kaynaklardan gelmektedir. Felsefeyle ilgilenen insanın aklın genel ışığı ile, ilahiyatla ilgilenen insanın ise imanın doğaüstü ya da ilahi ışığıyla beslendiği açıktır.
Albertus Magnus felsefe ile ilahiyatı ayırarak hangi anlayışı düzeltmiştir?
Albertus Magnus’un bu ayrım sayesinde gerçekleştirdiği şey, yaklaşık olarak altı yüz yıl boyunca süregelen felsefenin ilahiyatın hizmetçisi olduğu yönündeki anlayışı düzeltmek olmuştur. Albertus Magnus, bununla, felsefenin ilahiyattan farklı ve bağımsız bir şekilde çalışan bir bilim olduğunu ileri sürmektedir. Elbette daha önceki filozoflar arasında bu tarz bir anlayışı dile getirenler olmuştu. Bununla birlikte, aşağı yukarı ilk defa Albertus Magnus, bunu düşünce eylemine de taşıyan bir filozof olarak karşımıza çıkmaktadır. Ne var ki, dönemin din eksenli bir dönem olduğu da asla unutulmamalıdır. Zira bazı din adamlarının baskısıyla Albertus Magnus, felsefi önermelerin dini önermelerin yanında ikinci derecede sayılması gerektiğini de söylemektedir.
Albertus Magnus doğa bilimleri konusunda ne gibi çalışmalar yapmıştır?
Albertus Magnus, doğadaki mineralleri, bitkileri, hayvanları ve böcekleri sınıflandırma işine girişmiş, bu alanlarda bugün dahi ciddiyetle ele alınan ve itibar edilen eserler meydana getirmiştir. Doğa bilimleri alanında yaptığı çalışmalarda sergilediği önemli başarılar, onun felsefeyi bağımsız bir disiplin olarak gören yaklaşımında gizlidir.
Rogerus Baco Paris’te kaldığı yıllarda hangi konularda ders vermiştir?
Rogerus Baco Paris’te kaldığı yıllarda Aristoteles’in doğa felsefesi üzerine dersler vermiş ve bu alanda Paris Üniversitesi’nde ders veren ilk hoca olmuştur.
Rogerus Baco hangi tarikata dahil olur?
Rogerus Baco 1257 yılında Fransisken tarikatına dahil oldu.
Rogerus Baco hangi alandaki çalışmaları yüzünden hapiste yatmıştır?
Astroloji alanındaki çalışmalarından dolayı suçlamalara maruz kalan Rogerus Baco 1292 yılına kadar hapiste yatmıştır.
Rogerus Baco’nun düşüncelerini etkileyen İslam filozofu kimdir?
Rogerus Baco’nun düşüncelerini olumlu yönde etkileyen isimlerden biri ünlü İslam filozofu İbnü’l Heysem’dir.
Rogerus Baco’nun Perspectiva çalışması hangi konularla ilgilidir?
Rogerus Baco’nun bilimsel temelli çalışmalarından olan Perspectiva ise algı ve görme ile ilgilidir.
Rogrus Baco Opus Majus isimli eserinde gerek eski düşünürlerin, gerekse kendi çağındaki düşünürlerin yanlışlarını sıraladığı dört neden nedir?
Rogrus Baco Opus Majus isimli eserinde gerek eski düşünürlerin, gerekse kendi çağındaki düşünürlerin yanlışlarını sıraladığı dört neden:
1) Değeri olmayan otoriteye teslimiyet
2) Geleneğin etkisi
3) Yaygın önyargılar
4) Bilginin gösterişli teşhiri ile bilgisizliğin gizlenmesi
Rogerus Baco’ya göre dünya üzerinde bilinmesi gereken en temel bilim hangisidir?
Rogerus Baco’ya göre dünya üzerinde bilinmesi gereken en temel bilim, diğer
tüm bilimler için hem kapı, hem de kilit görevi gören matematiktir.
Rogerus Baco için felsefe nedir?
Rogerus Baco için felsefe, bilgelik yolunda insanın bir araç gibi kullandığı aklı
incelikli bir hale dönüştüren akademik bir uğraştır.
Bonaventura’nın gerçek adı nedir?
Bonaventura ya da asıl adı Giovanni Fidenza.
Bonaventura’nın üniversite hayatı neden noktalanmıştır?
1257 yılında Bonaventura Fransisken tarikatının başına getirildi ve bundan dolayı üniversite hayatı noktalanmış oldu.
Aristoteles’in Ortaçağ filozoflarını en fazla zorlayan görüşü hangi konudadır?
Aristoteles, Ortaçağ filozoflarını en fazla zorlayan görüşlerinden birini evren hakkında dile getirmiş ve evrenin ezeli-ebedi bir şekilde varolduğunu ileri sürmüştü.
Bonaventura’ya göre evrenin meydana gelişi ve yaratıcı nedeni nedir?
Bonaventura’ya göre evrenin tümü zaman içinde meydana getirilmiştir ve bu varoluş hiçlikten ortaya çıkmıştır. Bu türden bir yoktan varolmanın nedeni, Tek, Üstün ve Ölçülemez olan bir İlke’dir. Bu İlke, maddi olan şeylerin tümünü aşkın, kendi kendine yeten ve yalınlığı içinde varolan bir Varlık, yani Tanrı’dır.
Sanat ve zanaatlar ifadesi Hugo Victoriensis’in Didascalion isimli eserinde tarif edilen hangi yedi sanatı içerir?
Sanat ve zanaatlar ifadesi Hugo Victoriensis’in Didascalion isimli eserinde tarif edilip sınıflandırılan şu yedi sanat veya zanaate karşılık gelir: dokumacılık,
zırh imalatı, tarım, avcılık, denizcilik, tıp ve drama.
Bonaventura’ya göre bireyleşme (individuatio) nereden ortaya çıkar?
Bonaventura’ya göre bireyleşme (individuatio) madde ile formun birlikteliğinden ortaya çıkmaktadır.
Bonaventura’ya göre, eğer zihinsel ruh sayısal olarak bütün insanlar için bir olsa idi, ne olurdu?
Bonaventura’ya göre, eğer zihinsel ruh sayısal olarak bütün insanlar için bir olursa, o zaman insanın hayvandan farkı kalmazdı. Her bir bireysel insanın diğerinden ayrılmasının nedeni, her bir insanı bir bireysel insan haline getiren ruhudur.
Bonaventura’nın bilgi öğretisi hangi düşünürleri barındırır?
Bonaventura’nın bilgi öğretisi Aristotelesçi ve Augustinusçu unsurları bünyesinde barındırır.
Bonaventura’nın ahlak anlayışında en temel sorulardan bir tanesi nedir?
Bonaventura için en temel sorulardan bir tanesi, insanın Tanrı’nın yardımı olmaksızın iyi bir davranış sergileyip sergileyemeyeceğidir.
Studium Generale nedir?
Studium Generale, farklı coğrafyalardan öğrencilerin toplandığı, meşruiyetini Papalık’tan alan bir tür okullar topluluğuydu. Henüz üniversiteleşememiş olan bu
eğitim kurumları, Papalık’ın etkisinin azalması ve sivil hayatın güçlenmesiyle
birlikte sekülerleşmişlerdir. Studium Generale, eğitim bakımından üniversite ile
karıştırılsa da üniversitelerden daha dar kapsamlıydılar.
Albertus Magnus, insanın ruh ve beden ilişkisini nasıl açıklar?
Albertus Magnus, insanın ruh ve bedenden meydana geldiğini söylemektedir. Ruhun bedenle olan ilişkisi doğal bir ilişkidir. Bununla birlikte, ruhun özü diyebileceğimiz yapı göz önüne alındığında, ruhun cisimsiz bir töz olduğu açıktır. Bu yüzden ruh kendinde tamamlanmış ve maddeden bağımsız bir karakterdedir.
Albertus Magnus’a göre bilgi nasıl bir yol izler?
Albertus Magnus’a göre bilgi, duyulanabilir nesnelerden ilahi aydınlanmaya doğru giden bir süreklilik göstermektedir. Bu süreklilik içinde etkin aklın işlevi, Tanrı’dan aldığı ışığı, fizik nesnelerdeki maddi olanı soyutlamak için kullanmasıdır.
Albertus Magnus’un felsefe ve ilahiyat konularında Rogerus Baco ve Bonaventura’dan ayrıldığı nokta nedir?
Felsefenin ilahiyata hizmet amacıyla bilgi üreten bir etkinlik olmadığını her fırsatta dile getiren Albertus Magnus bu yönüyle de çağdaşları olan Rogerus Baco ve
Bonaventura’dan ayrılmaktaydı.