Açıköğretim Ders Notları

Osmanlı Tarihi (1789-1876) Dersi 5. Ünite Özet

Açıköğretim ders notları öğrenciler tarafından ders çalışma esnasında hazırlanmakta olup diğer ders çalışacak öğrenciler için paylaşılmaktadır. Sizlerde hazırladığınız ders notlarını paylaşmak istiyorsanız bizlere iletebilirsiniz.

Açıköğretim derslerinden Osmanlı Tarihi (1789-1876) Dersi 5. Ünite Özet için hazırlanan  ders çalışma dokümanına (ders özeti / sorularla öğrenelim) aşağıdan erişebilirsiniz. AÖF Ders Notları ile sınavlara çok daha etkili bir şekilde çalışabilirsiniz. Sınavlarınızda başarılar dileriz.

Köklü Değişiklikler Ve Tanzimat’A Hazırlık (1830-1839)

Avrupa’da 1830 İhtilali

1815 Viyana Kongresi’nden sonra monarşilerin benimsediği “ Viyana Sistemi ” ne karsı 1820’lerden itibaren liberal tepkiler güçlenmeye başlamıştır. Liberal fikirler sadece siyasal alanda değil toplumun birçok alanında kendisini göstermiş, “ Liberalizm ” çok cepheli olarak gelişmiştir. Aydınların düşüncelerini tekrar Fransız İhtilâli üzerine yönelterek yeni bir değerlendirme sürecine girmeleri onları “ Cumhuriyetçilik ” fikrine götürmüştür. Liberal fikirler din alanında da kendini göstermiştir. Fransa, İrlanda ve Belçika gibi ülkelerde Katolik kilisesinin mutlakiyetçi hükümdarlara karsı mücadele etmesi istenirken, kilisenin dinsel ilkelerinden ayrılmadan basın ve öğretim hürriyeti için çalışılabileceği tartışılmaya başlanmıştır.

Toplumların yapısında pek çok alanda hürriyete doğru bir akış meydana gelmiş, Avrupa’nın mutlakietçi hükümdarları liberalizm ve hürriyetçiliği baskı altında tutmaya çalışmışlardır. Ancak bu fikirlerin bir gün patlamaya dönüşmesi kaçınılmaz hâle gelmiştir. 1830’da Fransa’da patlak veren ayaklanma iste bu sürecin sonucudur. 25 Temmuz 1830’da basın hürriyetinin kaldırıldığı, seçmen sayısının 100.000’den 25.000’e indirildiği ve liberal muhalefeti dağıtmak üzere meclisin dağıtıldığı ilân edilince tepkiler başlamıştır. Tepkiler 27 Temmuz 1830’da “Fransa’da Temmuz İhtilâli” ismiyle anılan ayaklanmaya dönüşmüştür. Liberallerin aşırı kolu olan Cumhuriyetçiler tarafından başlatılan ayaklanma kısa sürede öğrenci, isçi ve halkın katılımıyla büyümüştür. Paris sokaklarında 3 gün süren kanlı çatışmalar yaşanmıştır.

Paris’te kanlı çarpışmalara neden olan bu ayaklanma, diğer ülkelere de sıçramıştır. Belçikalılar, Hollandalıların egemenliğinden kurtularak dönemin en ileri hürriyetçi anayasasını kabul etmişlerdir. 1830 ihtilâli Almanya’yı da etkisi altına almıştır. Germen Konfederasyonu’nun dağınık durumda olması nedeniyle bütün Almanya’yı kapsayan bir ihtilâl olmamış ise de birçok Alman devletinde hürriyetçi anayasalar kabul edilmiştir.

Mısır Meselesi

II. Mahmud, 1821 Mora isyanı sırasında Mısır Valisi Mehmed Ali Paşa’dan yardım istemiş, Mehmed Ali Pasa da oğlu İbrahim Pasa komutasında Mısır birliklerini yardıma göndermiştir. İbrahim Paşa’nın Mora’da kazandığı başarılar üzerine Avrupa devletleri müdahale etmiş ve Sen-Petersburg Protokolünü hazırlayıp kabulünü istemişlerdir. Osmanlı Devleti’nin Yunanistan’ın bağımsızlığını içeren Sen-Petersburg Protokolü ve onu teyit eden Londra Antlaşmasını kabul etmemesi üzerine de 1827’de Navarin’de bulunan Osmanlı-Mısır kuvvetlerini düzenledikleri ani bir baskınla bastırmışlardır. Navarin baskınından sonra Mısır kuvvetlerinin padişahtan izin istemeden çekilmesi, 1828-1829 Osmanlı-Rus Savası sırasında istenen yardımın gönderilmemesi, Edirne Antlaşması’ndan sonra gerginliğin giderek artmasına sebep olmuştur. Bunun en önemli sebebi Mehmed Ali Pasa’nın yardım karşılığı vaat edilen Girit, Suriye ve Trablussam valiliğini istemesidir.

1769’da Kavala’da doğan ve çocukluğu burada geçen Mehmed Ali’nin, babası İbrahim Ağa’nın yanında tütün ticaretiyle uğraştığı bilinmektedir. 18 yasında askerliğe intisab ettiği ve Napolyon’un Mısır’ı işgali üzerine Kavala’dan yola çıkan 300 askerin içinde yer aldığı bilinmektedir. 8 Mart 1801 ‘de Mısır’a ulaştıktan sonra aynı yıl Fransız kuvvetleri karsısında elde ettiği başarılardan dolayı Mısır Valisi Mehmed Hüsrev Pasa tarafından binbaşılığa yükseltilmiştir.

Fransız işgalinden sonra anarşi ve kargaşa içine düsen Mısır’da, Osmanlılar ve Kölemen beyleri kontrolü ele geçirmek için birbirleriyle mücadele etmekteydiler. Mehmed Ali Pasa bu durumdan istifade ederek Kölemen beylerini Osmanlılara, muhalif grupları birbirlerine, yeni vali Hursid Paşa’yı Kölemenlere ve Kahire halkını da Hursid Paşa’ya karsı kışkırtmıştır. Sonuçta çeşitli siyasi manevralarla Mısır’ın son valileri bulunan Hüsrev, Tahir, Ali ve Hursid Paşaları bertaraf edip ulema, esraf ve Mısır halkının desteğini kazanmayı başarmıştır. Durumu bu şekilde kontrol altına aldığında Osmanlı Devleti tarafından 3 Temmuz 1805 tarihinde Mısır valiliğine getirilmiştir.

Mehmed Ali Pasa siyasî faaliyetleri dışında kurduğu yeni düzenle Mısır’ı ekonomik açıdan da oldukça güçlendirmiştir. Nil’den İskenderiye’ye açılan kanal ile sulama isi çözülerek pamuk yetiştiriciliğine öncelik verilmiş ayrıca afyon, pirinç ve hububat tarımı geliştirilmiştir. İplik, bez, seker fabrikaları ile ekonomi canlandırılırken ziraatte ürün vergisi, endüstri ve ticarette tekel sistemi ile Mısır’ı zenginleştirmiştir. Vali olduğunda 13 bin kese olan geliri, dördüncü yılında 35 bin keseye sonra da 400 bin keseye kadar çıkarmıştır.

Mehmed Ali Pasa böylece hemen her alanda yaptığı yatırımlarla Mısır’a yeni bir çehre kazandırmıştır. II. Mahmud döneminde gerçekleştirilen bazı reformların ilk örnekleri Mısır’da önce kendisi tarafından gerçekleştirilmiştir. Mısır’da kurduğu bu güçlü düzen sayesinde Mora isyanı sırasında II. Mahmud’un yardım istediği ilk merci olmuştur

Mehmet Ali Paşa’nın 1831’de isyanına giden süreçte Suriye valiliğini ele geçirmenin yanı sıra Mısır’ı, komsuları olan Sudan ve tüm Arabistan’da en üstün güç hâline getirmek, İstanbul’dan bağımsız hareket edebilmek, Mısır valiliğini bir hanedanlık biçiminde babadan oğula geçirmek gibi hedefleri de bulunmaktaydı.

Mehmed Ali Pasa, Mısır’da kurduğu düzeni güvenceye almak için bastan beri Suriye’yi ele geçirmesi gerektiğini düşünüyordu. Suriye’nin merkezî hükümetin zayıflığı dolayısıyla birtakım yarı müstakil ve birbirlerinin aleyhinde çalışan gruplara bölünmesinden faydalanarak bu grupları çeşitli yöntemlerle birbirine kırdırma ve kendini destekleyebilecekleri bir koruma politikası izlemiştir. Ayrıca Hristiyan ahaliyi de bazı vaatler ile kendi tarafına çekmeyi başarmıştır. Bu şekilde uygun şartları hazırladıktan sonra Aralık 1831’de Akka valisi Abdullah Pasa üzerine kuvvet göndererek harekete geçmiştir.

Mehmed Ali Pasa, oğlu İbrahim Pasa komutasında 24 bin kişilik bir ordu göndermiş ve kısa sürede Yafa, Gazze ve Hayfa’yı ele geçirmiştir. Abdullah Pasa esir edildiği gibi Sam Valisi Selim Paşa’da çıkarılan karı-sıklıkta öldürülmüştür. Böylece mevcut valilerden kurtulurken, bölge halkı Mehmed Ali Paşa’yı tanımak zorunda kalmıştır. Bu gelişmeler Osmanlı Devleti’ni son derece rahatsız etmiş ve Mehmed Ali Paşa “ asî ” ilân edilmiştir. Edirne valisi Ağa Hüseyin Paşa, Serdar-ı ekrem ve Mısır valisi ilan edilerek Mehmed Ali Paşa’nın üzerine gönderilmiştir. Ancak Ağa Hüseyin Paşa komutasındaki Osmanlı ordusu, 29 Temmuz 1832’de İbrahim Paşa tarafından Antakya-İskenderun arasında durdurularak hezimete uğratılmıştır. Mehmed Ali Pasa bu gelişme üzerine tekrar İstanbul’a başvurarak Suriye’nin verilmesi durumunda savası durdurmayı teklif etmiş ise de yine red cevabı almıştır.

II. Mahmud bu kez sadrazam Reşid Mehmed Paşa’yı İbrahim Pasa üzerine gönderirken, İbrahim Pasa Torosları asıp Konya önlerine kadar gelmiştir. Reşit Mehmed Paşa’nın amacı kısın gelmesinden de faydalanarak İbrahim Paşa’yı Konya’da kuşatma altına alıp dışarıyla bağlantısını kesmektir. Ancak II. Mahmud yenilginin öcünü bir an önce almak istediğinden hemen saldırıya geçilmesini istemiştir. Emre uymak mecburiyetinde olan Reşit Mehmed Pasa, düzenli ve Avrupa usulünde yetiştirilmiş Mısır kuvvetleri karsısında ağır bir yenilgi almıştır.

İbrahim Paşa’ya İstanbul yolunun açılması ve devletin içine düştüğü bu zor durumdan kurtulması için II. Mahmud’un Avrupa devletlerinden yardım istemekten başka çaresi kalmamıştı. Osmanlı Devleti, İbrahim Pasa kuvvetleri Anadolu içlerinde ilerlediği sırada önce İngiltere’den yardım istemiştir. Kasım 1832’de Namık Pasa özel elçi olarak Londra’ya gönderilmiştir. İngiltere’den beklenen yardım gelmeyince tek çare olarak Rusya’ya müracaat edilmiş ve bu ise gönüllü olan Rusya yardım isteğini memnuniyetle karşılamıştır. İstanbul’da Rusya’dan yardım istenmesi konusunda farklı görüşler ortaya çıkmıştır. Fransa Osmanlı Devleti’ne baskı yaparak Mehmed Ali Pasa ile Halil Rıfat Paşa’nın halen anlaşabileceğini ve Rus yardımına gerek kalmayacağını savunmaktadır. İngiltere de aynı şekilde Rus yardımından tedirgindir.

Rusya 7 Nisan 1833’te 5 bin kişilik bir orduyu Beykoz’da karaya çıkardığı gibi 30 bin kişilik bir kuvveti de Tuna cephesinde İstanbul’u korumak için hazır bekletmekteydi. Rusya’nın meseleyi bu şekilde sahiplenmesi içte ve dışta tedirginlik meydana getirmiştir. İngiltere, Fransa ve Avusturya, Rus donanmasını İstanbul’dan uzaklaştırmanın tek yolunun Padişah ile Mehmed Ali Paşa’yı uzlaştırmak olduğunu düşünmekteydiler. Bu düşünceyle İngiliz ve Fransız ortak donanması İskenderiye önlerine gönderildiği gibi, Rusya’nın Boğazlarda herhangi bir hareketine karsı İngiltere bazı savaş gemilerini Çanakkale Boğazı önlerine göndermiştir.

Fransa’nın aracılığıyla İbrahim Pasa ile yapılan görüşmeler sonucu 14 Mayıs 1833’te Kütahya Barısı yapılmıştır. Buna göre Mehmed Ali Paşa’ya Mısır ve Girit valiliklerinden başka Sam valiliği, oğlu İbrahim Paşa’ya da Cidde valiliğine ek olarak Adana valiliği veril-mistir. İbrahim Paşa’nın Anadolu harekâtı sırasında kendisine destek verenler azledilecek ve İbrahim Pasa, Sultandağı’nın gerisine çekilecektir. Mehmed Ali Pasa veraset ve tazminat şartlarından vazgeçecekti.

Kütahya Barısı yapılmasına rağmen Osmanlı Devleti, kendisine yardım göndermiş olan Rusya ile bir savunma antlaşması yapmaya karar vermiştir. II. Mahmud’un kendisini güvende hissetmemesi bu ittifaka neden olmuştur. Adını Rus kuvvetlerinin karargâh kurduğu Beykoz Hünkar İskelesi’nden alan ve sekiz yıl için geçerli bir savunma antlaşması imzalanmıştır.

II. Mahmud Dönemi’nde Gerçekleştirilen Köklü Değişiklikler

Tahta geçtigi andan itibaren devletin içinde bulunduğu zor durumdan kurtarılması için değişmesi gerektiğini düşünen II. Mahmud, Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılmasından sonra bu konuya daha da ağırlık vermiştir. Onun düşündüğü topyekûn bir değişimdi. Sadece askerî alanda yapılan ıslahatların yeterli olmadığı daha önce defalarca tecrübe edilmişti.

Osmanlı padişahları arasında ilk kez memleket gezilerine çıkan kişi olan II. Mahmud, halkın yasayışını bizzat yerinde görerek halkla doğrudan temasta bulunmuştur. 1830-1839 arası farklı zamanlarda 5 kez memleket gezisine çıkmış, gezi notları dönemin vakanüvisi Esad Efendi tarafından günü gününe kaydedildiği gibi Takvim-i Vekayi’de de yayınlanmıştır. II. Mahmud’un yaptığı yenilikler şu şekildedir:

  • Yeniçeri Ocağı kaldırıldıktan sonra Asakir-i Mansûre-i Muhammediye adıyla yeni ordu kurulurken Avrupa örnek alınmış ve bu konudaki eksiklikler tamamlanmak istenmiştir
  • Sultan II. Mahmud’un en önemli ıslahatlarından biri sadrâzam ve şeyhülislâmda toplanmış olan yetkileri, batılı modern devletlerde olduğu gibi çeşitli bakanlıklar (nezaretler) arasında paylaştırmasıdır.
  • 30 Mart 1838’den itibaren sadrazamlık unvanı “başvekillik”e dönüştürülmüştür. Sadrazam padişahın mutlak vekili olmaktan çıkarılmış, eskiden elinde bulunan yetkiler bakanlara (nazırlara) devredilmiştir. Yeni oluşturulan “kabine sisteminde başvekil sıfatıyla bakanlıklar arasındaki ilişki ve koordinasyonu sağlamakla görevlendirilmiştir.
  • Maliyede yapılan önemli bir düzenleme de rüşveti önlemek ve islerin düzgün yürütülmesini sağlamak üzere memurlara “maaş” bağlanmasıdır. Daha önce tımar, zeamet gelirler i, harç, bahşiş, kâğıt, ilâm vs. ücretleri ile geçinen memurlar düzenli maaş uygulamasına geçirilmiştir.
  • II. Mahmud döneminde mülkî alanda yapılan en önemli düzenlemelerden birisi “ muhtarlık ” teşkilatının kurulmasıdır. Muhtarlık teşkilâtı ilk önce İstanbul’da Bilâd-ı Selase olarak adlandırılan Üsküdar, Eyüp ve Galata’da uygulanmıştır.
  • Meclis-i Nafia’nın hazırladığı rapor doğrultusunda sıbyan mekteplerinin devamı ve ikinci kademesi olarak ismini bizzat II.Mahmud’un belirlediği Mekatib-i Rüştiye mektepleri açılmıştır. Yeni ordunun subay ihtiyacını karşılamak için 1834’te Batılı tarzda eğitim vermek üze-re Mekteb-i Harbiye açılmıştır.
  • II. Mahmud döneminde Avrupa’da uygulanan modern “ posta teşkilâtı ”, Osmanlı ülke- sinde de uygulanmaya başlamıştır

Avrupa’da 1830 İhtilali

1815 Viyana Kongresi’nden sonra monarşilerin benimsediği “ Viyana Sistemi ” ne karsı 1820’lerden itibaren liberal tepkiler güçlenmeye başlamıştır. Liberal fikirler sadece siyasal alanda değil toplumun birçok alanında kendisini göstermiş, “ Liberalizm ” çok cepheli olarak gelişmiştir. Aydınların düşüncelerini tekrar Fransız İhtilâli üzerine yönelterek yeni bir değerlendirme sürecine girmeleri onları “ Cumhuriyetçilik ” fikrine götürmüştür. Liberal fikirler din alanında da kendini göstermiştir. Fransa, İrlanda ve Belçika gibi ülkelerde Katolik kilisesinin mutlakiyetçi hükümdarlara karsı mücadele etmesi istenirken, kilisenin dinsel ilkelerinden ayrılmadan basın ve öğretim hürriyeti için çalışılabileceği tartışılmaya başlanmıştır.

Toplumların yapısında pek çok alanda hürriyete doğru bir akış meydana gelmiş, Avrupa’nın mutlakietçi hükümdarları liberalizm ve hürriyetçiliği baskı altında tutmaya çalışmışlardır. Ancak bu fikirlerin bir gün patlamaya dönüşmesi kaçınılmaz hâle gelmiştir. 1830’da Fransa’da patlak veren ayaklanma iste bu sürecin sonucudur. 25 Temmuz 1830’da basın hürriyetinin kaldırıldığı, seçmen sayısının 100.000’den 25.000’e indirildiği ve liberal muhalefeti dağıtmak üzere meclisin dağıtıldığı ilân edilince tepkiler başlamıştır. Tepkiler 27 Temmuz 1830’da “Fransa’da Temmuz İhtilâli” ismiyle anılan ayaklanmaya dönüşmüştür. Liberallerin aşırı kolu olan Cumhuriyetçiler tarafından başlatılan ayaklanma kısa sürede öğrenci, isçi ve halkın katılımıyla büyümüştür. Paris sokaklarında 3 gün süren kanlı çatışmalar yaşanmıştır.

Paris’te kanlı çarpışmalara neden olan bu ayaklanma, diğer ülkelere de sıçramıştır. Belçikalılar, Hollandalıların egemenliğinden kurtularak dönemin en ileri hürriyetçi anayasasını kabul etmişlerdir. 1830 ihtilâli Almanya’yı da etkisi altına almıştır. Germen Konfederasyonu’nun dağınık durumda olması nedeniyle bütün Almanya’yı kapsayan bir ihtilâl olmamış ise de birçok Alman devletinde hürriyetçi anayasalar kabul edilmiştir.

Mısır Meselesi

II. Mahmud, 1821 Mora isyanı sırasında Mısır Valisi Mehmed Ali Paşa’dan yardım istemiş, Mehmed Ali Pasa da oğlu İbrahim Pasa komutasında Mısır birliklerini yardıma göndermiştir. İbrahim Paşa’nın Mora’da kazandığı başarılar üzerine Avrupa devletleri müdahale etmiş ve Sen-Petersburg Protokolünü hazırlayıp kabulünü istemişlerdir. Osmanlı Devleti’nin Yunanistan’ın bağımsızlığını içeren Sen-Petersburg Protokolü ve onu teyit eden Londra Antlaşmasını kabul etmemesi üzerine de 1827’de Navarin’de bulunan Osmanlı-Mısır kuvvetlerini düzenledikleri ani bir baskınla bastırmışlardır. Navarin baskınından sonra Mısır kuvvetlerinin padişahtan izin istemeden çekilmesi, 1828-1829 Osmanlı-Rus Savası sırasında istenen yardımın gönderilmemesi, Edirne Antlaşması’ndan sonra gerginliğin giderek artmasına sebep olmuştur. Bunun en önemli sebebi Mehmed Ali Pasa’nın yardım karşılığı vaat edilen Girit, Suriye ve Trablussam valiliğini istemesidir.

1769’da Kavala’da doğan ve çocukluğu burada geçen Mehmed Ali’nin, babası İbrahim Ağa’nın yanında tütün ticaretiyle uğraştığı bilinmektedir. 18 yasında askerliğe intisab ettiği ve Napolyon’un Mısır’ı işgali üzerine Kavala’dan yola çıkan 300 askerin içinde yer aldığı bilinmektedir. 8 Mart 1801 ‘de Mısır’a ulaştıktan sonra aynı yıl Fransız kuvvetleri karsısında elde ettiği başarılardan dolayı Mısır Valisi Mehmed Hüsrev Pasa tarafından binbaşılığa yükseltilmiştir.

Fransız işgalinden sonra anarşi ve kargaşa içine düsen Mısır’da, Osmanlılar ve Kölemen beyleri kontrolü ele geçirmek için birbirleriyle mücadele etmekteydiler. Mehmed Ali Pasa bu durumdan istifade ederek Kölemen beylerini Osmanlılara, muhalif grupları birbirlerine, yeni vali Hursid Paşa’yı Kölemenlere ve Kahire halkını da Hursid Paşa’ya karsı kışkırtmıştır. Sonuçta çeşitli siyasi manevralarla Mısır’ın son valileri bulunan Hüsrev, Tahir, Ali ve Hursid Paşaları bertaraf edip ulema, esraf ve Mısır halkının desteğini kazanmayı başarmıştır. Durumu bu şekilde kontrol altına aldığında Osmanlı Devleti tarafından 3 Temmuz 1805 tarihinde Mısır valiliğine getirilmiştir.

Mehmed Ali Pasa siyasî faaliyetleri dışında kurduğu yeni düzenle Mısır’ı ekonomik açıdan da oldukça güçlendirmiştir. Nil’den İskenderiye’ye açılan kanal ile sulama isi çözülerek pamuk yetiştiriciliğine öncelik verilmiş ayrıca afyon, pirinç ve hububat tarımı geliştirilmiştir. İplik, bez, seker fabrikaları ile ekonomi canlandırılırken ziraatte ürün vergisi, endüstri ve ticarette tekel sistemi ile Mısır’ı zenginleştirmiştir. Vali olduğunda 13 bin kese olan geliri, dördüncü yılında 35 bin keseye sonra da 400 bin keseye kadar çıkarmıştır.

Mehmed Ali Pasa böylece hemen her alanda yaptığı yatırımlarla Mısır’a yeni bir çehre kazandırmıştır. II. Mahmud döneminde gerçekleştirilen bazı reformların ilk örnekleri Mısır’da önce kendisi tarafından gerçekleştirilmiştir. Mısır’da kurduğu bu güçlü düzen sayesinde Mora isyanı sırasında II. Mahmud’un yardım istediği ilk merci olmuştur

Mehmet Ali Paşa’nın 1831’de isyanına giden süreçte Suriye valiliğini ele geçirmenin yanı sıra Mısır’ı, komsuları olan Sudan ve tüm Arabistan’da en üstün güç hâline getirmek, İstanbul’dan bağımsız hareket edebilmek, Mısır valiliğini bir hanedanlık biçiminde babadan oğula geçirmek gibi hedefleri de bulunmaktaydı.

Mehmed Ali Pasa, Mısır’da kurduğu düzeni güvenceye almak için bastan beri Suriye’yi ele geçirmesi gerektiğini düşünüyordu. Suriye’nin merkezî hükümetin zayıflığı dolayısıyla birtakım yarı müstakil ve birbirlerinin aleyhinde çalışan gruplara bölünmesinden faydalanarak bu grupları çeşitli yöntemlerle birbirine kırdırma ve kendini destekleyebilecekleri bir koruma politikası izlemiştir. Ayrıca Hristiyan ahaliyi de bazı vaatler ile kendi tarafına çekmeyi başarmıştır. Bu şekilde uygun şartları hazırladıktan sonra Aralık 1831’de Akka valisi Abdullah Pasa üzerine kuvvet göndererek harekete geçmiştir.

Mehmed Ali Pasa, oğlu İbrahim Pasa komutasında 24 bin kişilik bir ordu göndermiş ve kısa sürede Yafa, Gazze ve Hayfa’yı ele geçirmiştir. Abdullah Pasa esir edildiği gibi Sam Valisi Selim Paşa’da çıkarılan karı-sıklıkta öldürülmüştür. Böylece mevcut valilerden kurtulurken, bölge halkı Mehmed Ali Paşa’yı tanımak zorunda kalmıştır. Bu gelişmeler Osmanlı Devleti’ni son derece rahatsız etmiş ve Mehmed Ali Paşa “ asî ” ilân edilmiştir. Edirne valisi Ağa Hüseyin Paşa, Serdar-ı ekrem ve Mısır valisi ilan edilerek Mehmed Ali Paşa’nın üzerine gönderilmiştir. Ancak Ağa Hüseyin Paşa komutasındaki Osmanlı ordusu, 29 Temmuz 1832’de İbrahim Paşa tarafından Antakya-İskenderun arasında durdurularak hezimete uğratılmıştır. Mehmed Ali Pasa bu gelişme üzerine tekrar İstanbul’a başvurarak Suriye’nin verilmesi durumunda savası durdurmayı teklif etmiş ise de yine red cevabı almıştır.

II. Mahmud bu kez sadrazam Reşid Mehmed Paşa’yı İbrahim Pasa üzerine gönderirken, İbrahim Pasa Torosları asıp Konya önlerine kadar gelmiştir. Reşit Mehmed Paşa’nın amacı kısın gelmesinden de faydalanarak İbrahim Paşa’yı Konya’da kuşatma altına alıp dışarıyla bağlantısını kesmektir. Ancak II. Mahmud yenilginin öcünü bir an önce almak istediğinden hemen saldırıya geçilmesini istemiştir. Emre uymak mecburiyetinde olan Reşit Mehmed Pasa, düzenli ve Avrupa usulünde yetiştirilmiş Mısır kuvvetleri karsısında ağır bir yenilgi almıştır.

İbrahim Paşa’ya İstanbul yolunun açılması ve devletin içine düştüğü bu zor durumdan kurtulması için II. Mahmud’un Avrupa devletlerinden yardım istemekten başka çaresi kalmamıştı. Osmanlı Devleti, İbrahim Pasa kuvvetleri Anadolu içlerinde ilerlediği sırada önce İngiltere’den yardım istemiştir. Kasım 1832’de Namık Pasa özel elçi olarak Londra’ya gönderilmiştir. İngiltere’den beklenen yardım gelmeyince tek çare olarak Rusya’ya müracaat edilmiş ve bu ise gönüllü olan Rusya yardım isteğini memnuniyetle karşılamıştır. İstanbul’da Rusya’dan yardım istenmesi konusunda farklı görüşler ortaya çıkmıştır. Fransa Osmanlı Devleti’ne baskı yaparak Mehmed Ali Pasa ile Halil Rıfat Paşa’nın halen anlaşabileceğini ve Rus yardımına gerek kalmayacağını savunmaktadır. İngiltere de aynı şekilde Rus yardımından tedirgindir.

Rusya 7 Nisan 1833’te 5 bin kişilik bir orduyu Beykoz’da karaya çıkardığı gibi 30 bin kişilik bir kuvveti de Tuna cephesinde İstanbul’u korumak için hazır bekletmekteydi. Rusya’nın meseleyi bu şekilde sahiplenmesi içte ve dışta tedirginlik meydana getirmiştir. İngiltere, Fransa ve Avusturya, Rus donanmasını İstanbul’dan uzaklaştırmanın tek yolunun Padişah ile Mehmed Ali Paşa’yı uzlaştırmak olduğunu düşünmekteydiler. Bu düşünceyle İngiliz ve Fransız ortak donanması İskenderiye önlerine gönderildiği gibi, Rusya’nın Boğazlarda herhangi bir hareketine karsı İngiltere bazı savaş gemilerini Çanakkale Boğazı önlerine göndermiştir.

Fransa’nın aracılığıyla İbrahim Pasa ile yapılan görüşmeler sonucu 14 Mayıs 1833’te Kütahya Barısı yapılmıştır. Buna göre Mehmed Ali Paşa’ya Mısır ve Girit valiliklerinden başka Sam valiliği, oğlu İbrahim Paşa’ya da Cidde valiliğine ek olarak Adana valiliği veril-mistir. İbrahim Paşa’nın Anadolu harekâtı sırasında kendisine destek verenler azledilecek ve İbrahim Pasa, Sultandağı’nın gerisine çekilecektir. Mehmed Ali Pasa veraset ve tazminat şartlarından vazgeçecekti.

Kütahya Barısı yapılmasına rağmen Osmanlı Devleti, kendisine yardım göndermiş olan Rusya ile bir savunma antlaşması yapmaya karar vermiştir. II. Mahmud’un kendisini güvende hissetmemesi bu ittifaka neden olmuştur. Adını Rus kuvvetlerinin karargâh kurduğu Beykoz Hünkar İskelesi’nden alan ve sekiz yıl için geçerli bir savunma antlaşması imzalanmıştır.

II. Mahmud Dönemi’nde Gerçekleştirilen Köklü Değişiklikler

Tahta geçtigi andan itibaren devletin içinde bulunduğu zor durumdan kurtarılması için değişmesi gerektiğini düşünen II. Mahmud, Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılmasından sonra bu konuya daha da ağırlık vermiştir. Onun düşündüğü topyekûn bir değişimdi. Sadece askerî alanda yapılan ıslahatların yeterli olmadığı daha önce defalarca tecrübe edilmişti.

Osmanlı padişahları arasında ilk kez memleket gezilerine çıkan kişi olan II. Mahmud, halkın yasayışını bizzat yerinde görerek halkla doğrudan temasta bulunmuştur. 1830-1839 arası farklı zamanlarda 5 kez memleket gezisine çıkmış, gezi notları dönemin vakanüvisi Esad Efendi tarafından günü gününe kaydedildiği gibi Takvim-i Vekayi’de de yayınlanmıştır. II. Mahmud’un yaptığı yenilikler şu şekildedir:

  • Yeniçeri Ocağı kaldırıldıktan sonra Asakir-i Mansûre-i Muhammediye adıyla yeni ordu kurulurken Avrupa örnek alınmış ve bu konudaki eksiklikler tamamlanmak istenmiştir
  • Sultan II. Mahmud’un en önemli ıslahatlarından biri sadrâzam ve şeyhülislâmda toplanmış olan yetkileri, batılı modern devletlerde olduğu gibi çeşitli bakanlıklar (nezaretler) arasında paylaştırmasıdır.
  • 30 Mart 1838’den itibaren sadrazamlık unvanı “başvekillik”e dönüştürülmüştür. Sadrazam padişahın mutlak vekili olmaktan çıkarılmış, eskiden elinde bulunan yetkiler bakanlara (nazırlara) devredilmiştir. Yeni oluşturulan “kabine sisteminde başvekil sıfatıyla bakanlıklar arasındaki ilişki ve koordinasyonu sağlamakla görevlendirilmiştir.
  • Maliyede yapılan önemli bir düzenleme de rüşveti önlemek ve islerin düzgün yürütülmesini sağlamak üzere memurlara “maaş” bağlanmasıdır. Daha önce tımar, zeamet gelirler i, harç, bahşiş, kâğıt, ilâm vs. ücretleri ile geçinen memurlar düzenli maaş uygulamasına geçirilmiştir.
  • II. Mahmud döneminde mülkî alanda yapılan en önemli düzenlemelerden birisi “ muhtarlık ” teşkilatının kurulmasıdır. Muhtarlık teşkilâtı ilk önce İstanbul’da Bilâd-ı Selase olarak adlandırılan Üsküdar, Eyüp ve Galata’da uygulanmıştır.
  • Meclis-i Nafia’nın hazırladığı rapor doğrultusunda sıbyan mekteplerinin devamı ve ikinci kademesi olarak ismini bizzat II.Mahmud’un belirlediği Mekatib-i Rüştiye mektepleri açılmıştır. Yeni ordunun subay ihtiyacını karşılamak için 1834’te Batılı tarzda eğitim vermek üze-re Mekteb-i Harbiye açılmıştır.
  • II. Mahmud döneminde Avrupa’da uygulanan modern “ posta teşkilâtı ”, Osmanlı ülke- sinde de uygulanmaya başlamıştır

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.