Osmanlı Tarihi (1876–1918) Dersi 2. Ünite Özet
Açıköğretim ders notları öğrenciler tarafından ders çalışma esnasında hazırlanmakta olup diğer ders çalışacak öğrenciler için paylaşılmaktadır. Sizlerde hazırladığınız ders notlarını paylaşmak istiyorsanız bizlere iletebilirsiniz.
Açıköğretim derslerinden Osmanlı Tarihi (1876–1918) Dersi 2. Ünite Özet için hazırlanan ders çalışma dokümanına (ders özeti / sorularla öğrenelim) aşağıdan erişebilirsiniz. AÖF Ders Notları ile sınavlara çok daha etkili bir şekilde çalışabilirsiniz. Sınavlarınızda başarılar dileriz.
Osmanlı Devletinin Zor Yılları: 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı
1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’nın Sebepleri
Panislavizm ve Etkileri
Panislavizm’in Tanımı: Tarihi-Kültürel Arka Planı: Panislavizm, 93 Harbi olarak da bilinen 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşına yol açan amillerin başında gelmektedir. Kökleri oldukça eskilere uzanan bu felsefe, temelde Slav ve Ortodoks halkların müşterek bir tarihi mirası olduğu düşüncesinden hareketle tümünün Rusya’nın liderliğinde kurulacak bir federasyon ya da konfederasyon altında bir araya gelmesini öngörmektedir. 19.yüzyılda, özellikle ikinci yarısında etkili olmaya başlayan bu ideolojinin Rusya’daki başlangıcını Slavyanofilizm (Slavcılık) hareketi oluşturur. Söz konusu bu hareketin temelinde ise Fransız ihtilali sonucunda ortaya çıkan milliyetçiliğin yanında Rus batılılaşması ile nedeni olduğu tepkiler vardır. Bir başka deyişle Slavlaşma fikri, batılılaşma nedeniyle uzaklaşıldığı düşünülen tarihi seyre geri dönüşün yolu olarak ortaya çıkmıştır.
Batı Slavları Arasında Panislavcılık: Panislavizm, tabiatıyla batı Slavlarını oluşturan Çekler, Lehler ve Slovaklar arasında da yayıldı. Polonyalı ve Romanyalılar ise gerek mezhep farklılığı gerekse Rusya’nın siyasi hedeflerinden dolayı bu akıma pek de ilgi göstermemişlerdi. Osmanlı yönetimi altındaki Balkan Slavları yani Sırplar, Karadağlılar ve Bulgarlar ise bunu Rus himayesini isteyecek boyutta benimsediler.
Siyasi Bir Akım Olarak Panislavizm: Slavyonofilizm, Çar I. Nikola zamanında giderek siyasi bir kimliğe bürünerek koyu bir milliyetçiliğe ve en sonunda Panislavizme dönüştü. Gün geçtikçe yayılan hareketin lideri ise Moskova Üniversitesi Tarih Profesörü Pogodin idi. Ona göre, panislavizmin önündeki en büyük engel Avusturya ve Osmanlı devletleri idi ve bunlar biran önce yıkılarak yerlerine İstanbul merkezli büyük bir Slav İmparatorluğu kurulmalıydı. Dolayısıyla bu felsefe, zamanla önündeki engel devletlere karşı merkezi bir politika, bir propaganda aracı haline geldi. Artık bunlara karşı verilecek her hangi bir mücadele Katolik olmalarından dolayı hareketi desteklemeyen Polonyalılar dışındaki tüm Slavların ortak mücadelesi, ideal ve mefkûresi olacaktı.
Doksanüç Harbi’nde ve Sonrasında Panislavizm: Anlaşıldığı üzere panislavistlerin amacı, Rusya’nın liderliğinde tüm Slav ve Ortodoks halkları bir araya getiren İstanbul merkezli büyük bir devlet kurmaktı. Dolayısıyla bu ancak Türklerin Avrupa ve Balkanlar ile İstanbul’dan atılmasıyla mümkün olabilirdi. Çar II. Aleksandr’ın bu savaşa sürüklenmesinin ana nedeni de bu ülküyü benimsemiş kişi ve gurupların baskısı oldu.
Harp sonunda imzalanan Ayestefanos Anlaşması, birçok anlamada panislavizmin zaferi oldu. Zira bununla Osmanlı Devleti’nin mirası Rusya’nın arzu ettiği şekilde parçalanmakta, Rus nüfuzu altındaki Slav ve Ortodoks Romanya, Sırbistan ve Karadağ bağımsızlığını kazanmaktaydı. Bulgaristan ise toprağını Ege Denizi’ne kadar genişletmiş olmakla Rusya’nın sıcak denizlere inme hayalinin önünü açmaktaydı ki böylelikle Büyük Slav İmparatorluğu kurulabilirdi. Fakat bu gelişmelerden endişe duyan İngiltere ve Avusturya’nın araya girmesiyle imzalanan Berlin Anlaşması, bunun gerçekleşmesini önemli ölçüde engellemiştir.
1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı ve Cepheleri
Savaşın Nedenleri, Başlaması ve Osmanlı Devleti’nin Durumu
Savaşın temel nedeni Rusya’nın son derece sıkıntılı bir dönemden geçiyor oluşunu fırsat bildiği Osmanlı Devleti’nin Balkanlar’dan atamayı istemesidir. Bu, özü itibariyle, Osmanlı Devleti’nin tasfiyesi anlamına gelen “Şark Meselesi”nin Rusya açısından ve lehine çözümü demekti. Bu sırada Osmanlının içinde bulunduğu mali sıkıntılar ve siyasal istikrarsızlık, Rusya için tam anlamıyla uygun koşulları yaratmıştı. Panislavist politikaların etkisiyle başlayan Hersek ve Bulgaristan isyanlarının ardından çıkan Sırbistan ve Karadağ savaşları ile de beklenen fırsat yakalanmış, buralarda Hıristiyan katledildiği yönündeki Rus propagandası Avrupa kamuoyunun tamamen Osmanlı aleyhtarı bir tutum takınmasını sağlamıştı. Ancak Rusya’nın tüm çabalarına rağmen çözüm Avrupa devletlerince diplomatik platforma taşınmıştı. İstanbul Konferansı ile Londra protokolünde umduğunu bulamayan Rusya için artık mevcut şartların tamamı Osmanlıya savaş ilanına hazır hale gelmişti. En sonunda Rusya, Karadağ Prensliği için bulunduğu taleplerin reddi vesilesiyle 23 Nisan 1877’de Osmanlı Devleti’ne savaş ilan etti.
Balkan (Tuna) Cephesi
Harbin en şiddetli ve uzun savaşları, burada, Rusya’nın coğrafi, strateji, lojistik ve insan kaynağı açısından son derece avantajlı olduğu Balkan cephesinde meydana geldi. Bölgenin birçok yerinde süren savaşlar esnasında yerlilerden her anlamda destek, hatta Romanya gibi müttefik bulan Rusya karşısında Osmanlı birlikleri birkaç yer dışında ağır yenilgiler aldı.
Plevne Savunması ve Gazi Osman Paşa
Şıpka’nın düşmesinin ardından Tuna Cephesi kumandanı Gazi Osman Paşa, 12-14 bin askerden oluşan kolordusuyla stratejik öneme sahip Plevne’ye geldi ve bir gün sonra 13 bin kişilik bir Rus tümeninin saldırısını başarıyla püskürttü. Başarıyla tamamlanan birincinin ardından İkinci Plevne Savaşı da Rus ordusunun hezimetiyle sonuçlandı. Üçüncüsü de Rus ordusunun gerek asker gerekse lojistik açısından şaşılası üstünlüğüne rağmen Gazi Osman Paşa’nın muzafferiyetiyle sonuçlanmıştır. Bu son başarısızlığın üzerine Ruslar, taktik değiştirerek buranın topyekun muhasarasına karar verdiler. Osmanlı ordusunun üç katı bir kuvvetle Plevne’ye yüklenerek Osmanlı askerlerini her anlamda zor durumda bırakacak uzun bir muhasaraya başladılar. Gazi Osman Paşa’nın Ruslar tarafından dahi destanlaştırılan müdafaa ve huruç hareketine rağmen Osmanlı ordusu ağır bir yenilgi aldı. Osman Paşa ve 35 bin Türk askeri esir düştü. Buna ve savaşın tamamının akıbetini etkilememiş olmasına rağmen Plevne müdafaası tarih sayfalarına destanlaşan bir savunma olarak kaydedildi.
Edirne Mütarekesi (31 Ocak 1878)
Plevne’nin düşmesiyle Rus ilerleyişinin önündeki en büyük engel ortadan kalkmış ve bundan sonra önemli bir maniyle karşılaşmaksızın Edirne’ye doğru ilerlemişlerdir. Bu arada müttefikler arasına Sırbistan da katılmış ve bazı bölgeleri Osmanlı’dan koparmaya başlamışlardır. Yıldırım harekâtı şeklindeki ilerleyiş, şehirde herhangi bir mukavemetin olmamasının da etkisiyle Edirne’nin 20 Ocak 1878’de Rusların eline geçmesiyle sonuçlandı. Bu güç durum karşında II. Abdülhamid, Rus Çarına ateşkes teklifinde bulundu ve çarın ağır şartlarına rağmen iki taraf arasında 31 Ocak 1878’de Edirne mütarekesi imzalandı. Buna göre;
- Sırbistan, Karadağ ve Romanya’ya bağımsızlık tanınacak
- Babıali’ye vergi vermekle birlikte kendi milis kuvvetine sahip özerk bir Bulgaristan Prensliği kurulacak
- Erzurum Ruslara teslim edilecek
- Rusya’ya savaş tazminatı ve Boğazlar konusunda bazı imtiyazlar verilecek
- Bosna-Hersek’e özerklik verilecek ve Rumeli’de Hıristiyan halkın bulunduğu vilayetlerde ıslahat yapılacak
Bu kargaşa ortamı içerisinde, II. Abdülhamid, anayasanın kendisine verdiği yetkiye dayanarak 13 Şubat 1878’de Meclis-i Mebusan’ı feshetti. Böylece I. Meşrutiyet sona ermiş oldu.
İngiliz Donanması İstanbul’da
Rusya’nın Edirne mütarekesiyle İstanbul’un kapılarına dayanmış olması başta İngiltere ve Avusturya olmak üzere birçok Avrupa devletini endişelendirdi. Çatalca’ya kadar gelmiş olan Rus ordusunun İstanbul ve Boğazlara egemen olması olasılığı bölgeye ilişkin çıkarlarını tehlikeye atmakta, hatta imkânsız hale getirmekteydi. Bu durumda müdahale kaçınılmaz hale geliyordu ki İngiltere, kendi vatandaşlarını koruma gerekçesiyle İstanbul’a bir donanma göndermeye karar verdi ve bunu boğaza olamasa da Mudanya’ya demirledi.
Doğu Anadolu Cephesi
Genel Durum ve Doğu Beyazıt’ın Ruslar Tarafından İşgali
Rusların taarruza geçtikleri yerlerden biri de Doğu Anadolu idi. Ruslar burada karşılarında yeterince etkili bir kuvvetin bulunmamasıyla da bölgenin kilit şehirleri Kars ve Erzurum’a doğru ilerlemeye başladılar.
Rusların Ardahan’ı Ele Geçirmesi
İstanbul merkezli idare ve sayısız eksik nedeniyle tüm mukavemete rağmen burası 19 Haziran 1877’de Rusların eline geçti.
Kars’ın Kuşatılması ve Düşmesi
Bizzat Ahmet Muhtar Paşa tarafından savunulan Kars, sürekli ikmal edilen Rus birlikleri karşısında önemli iki başarıya imza atmış olmasına rağmen uzun bir kuşatmanın ardından 18 Kasım 1877’de Rus birliklerinin eline geçti.
Erzurum Savunması ve Doğu Cephesinin Çöküşü
Köprüköy’de Ruslara yenilerek geri çekilen Ahmet Muhtar Paşa, teslim edilmemesi halinde top atışına tutulmakla tehdit edilen Erzurum’u, şehrin önde gelenleriyle beraber savunma kararı aldı. Ancak ne var ki Erzurum’da Ruslara karşı koyacak düzenli ve yeterli sayıda askeri bir birlik yoktu. İş halka kalmış ve o da gerekeni yaparak ard arda gelen Rus hareketlerini başarıyla püskürtmüştü. Fakat Rus birlikleri yılmayıp şehri tekrar kuşattılar ve 93 Harbi’ni sona erdiren Edirne mütarekesi gereğince burayı da teslim aldılar.
Deniz ve Nehir Savaşları
Karadeniz, Akdeniz ve Tuna Nehri’ndeki Donanma Savaşları
Osmanlı Devleti, harp öncesi Rusların denizlerde faaliyet göstermesini önleyici bir dizi tedbir almıştı. Bunlar sayesinde savaş boyunca Rus tarafının etkisiz kalan küçük çaplı birkaç engelleme teşebbüsü dışında Karadeniz elde tutulmuş, Akdeniz’deki faaliyet olağan seyrinde devam ettirilebilmiştir. Ancak Tuna’da aynı başarı yakalanamamış, faaliyetleri dağınık ve münferit kalan Osmanlı filosu Rus kıyı topçuları ile kurulan mayın hatları karşında son derece etkisiz kalmıştır.
Batum ve Sohum’daki Kara ve Deniz Savaşları
Harp öncesinde Lazistan sancağı sınırını savunmak üzere Batum’a da birlikler yerleştirilmiş, kumandanlığı ise Müşir Hasan Tahsin Paşa’ya verilmiştir. Rusların ilk taarruzunu başarıyla savuşturan birlik, yeniledikleri tertip karşısında başarısız olmuş, ancak gerekli düzenlemelerin ardından tekrar galip duruma geçmiştir. Osmanlı birlikleri aynı başarıyı Sohum şehrinin savunması esnasında da gösterip buradaki Rus birliklerini bozguna uğrattılar. Ancak buradaki fırkanın Rumeli’ye sevk edilmek zorunda kalınması harekatı neticesiz bıraktı.
Yenilginin Nedenleri ve Sonuçları
Savaşın Kaybedilmesinin Nedenleri
- Oldukça geniş bir coğrafya ve farklı cephelerde yürütülmüş olması
- Askeri harekatın padişahın etkisiyle İstanbul’dan idare edilmiş olması
- Komutanlar arasında irtibatsızlık
- Özellikle Doğu Anadolu’da yardımcı kuvvet olarak askeri disiplinden yoksun başıbozuk Kürt ve Çerkezler’den faydalanılmış olması
- Malzeme, silah ve mühimmat noksanlığı ile bunların ulaşımı sorunu
- Savaşın her iki cephede de kış aylarına denk gelmiş olması
- Kıtlık ve salgın hastalıklar
Savaşın Etkileri ve Sonuçları
Osmanlı Devleti’ni derinden etkileyen savaşın sonunda imzalanan Ayestefanos ve Berlin Anlaşmalarıyla Sırbistan, Romanya ve Karadağ bağımsız, Bugaristan ise özerk olmuştur. Balkanlar’da yüz binlerce Müslüman katledilmiş, bir o kadarı da sürgün edilmiştir. Makedonya ve Trakya’nın haricinde Balkanlar’ın büyük kısmı elden çıkmıştır. Kaybedilen bölgelerden Anadolu’ya doğru, savaşta ölen insan sayısının iki katı kadar, büyük bir göç başlamıştır. Merkezde ise kaos nedeniyle meşrutiyet feshedilmiş ve başarısızlıktan sorumlu tutulan komutan ve devlet erkanı görevden alınmıştır.
1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’nın Sebepleri
Panislavizm ve Etkileri
Panislavizm’in Tanımı: Tarihi-Kültürel Arka Planı: Panislavizm, 93 Harbi olarak da bilinen 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşına yol açan amillerin başında gelmektedir. Kökleri oldukça eskilere uzanan bu felsefe, temelde Slav ve Ortodoks halkların müşterek bir tarihi mirası olduğu düşüncesinden hareketle tümünün Rusya’nın liderliğinde kurulacak bir federasyon ya da konfederasyon altında bir araya gelmesini öngörmektedir. 19.yüzyılda, özellikle ikinci yarısında etkili olmaya başlayan bu ideolojinin Rusya’daki başlangıcını Slavyanofilizm (Slavcılık) hareketi oluşturur. Söz konusu bu hareketin temelinde ise Fransız ihtilali sonucunda ortaya çıkan milliyetçiliğin yanında Rus batılılaşması ile nedeni olduğu tepkiler vardır. Bir başka deyişle Slavlaşma fikri, batılılaşma nedeniyle uzaklaşıldığı düşünülen tarihi seyre geri dönüşün yolu olarak ortaya çıkmıştır.
Batı Slavları Arasında Panislavcılık: Panislavizm, tabiatıyla batı Slavlarını oluşturan Çekler, Lehler ve Slovaklar arasında da yayıldı. Polonyalı ve Romanyalılar ise gerek mezhep farklılığı gerekse Rusya’nın siyasi hedeflerinden dolayı bu akıma pek de ilgi göstermemişlerdi. Osmanlı yönetimi altındaki Balkan Slavları yani Sırplar, Karadağlılar ve Bulgarlar ise bunu Rus himayesini isteyecek boyutta benimsediler.
Siyasi Bir Akım Olarak Panislavizm: Slavyonofilizm, Çar I. Nikola zamanında giderek siyasi bir kimliğe bürünerek koyu bir milliyetçiliğe ve en sonunda Panislavizme dönüştü. Gün geçtikçe yayılan hareketin lideri ise Moskova Üniversitesi Tarih Profesörü Pogodin idi. Ona göre, panislavizmin önündeki en büyük engel Avusturya ve Osmanlı devletleri idi ve bunlar biran önce yıkılarak yerlerine İstanbul merkezli büyük bir Slav İmparatorluğu kurulmalıydı. Dolayısıyla bu felsefe, zamanla önündeki engel devletlere karşı merkezi bir politika, bir propaganda aracı haline geldi. Artık bunlara karşı verilecek her hangi bir mücadele Katolik olmalarından dolayı hareketi desteklemeyen Polonyalılar dışındaki tüm Slavların ortak mücadelesi, ideal ve mefkûresi olacaktı.
Doksanüç Harbi’nde ve Sonrasında Panislavizm: Anlaşıldığı üzere panislavistlerin amacı, Rusya’nın liderliğinde tüm Slav ve Ortodoks halkları bir araya getiren İstanbul merkezli büyük bir devlet kurmaktı. Dolayısıyla bu ancak Türklerin Avrupa ve Balkanlar ile İstanbul’dan atılmasıyla mümkün olabilirdi. Çar II. Aleksandr’ın bu savaşa sürüklenmesinin ana nedeni de bu ülküyü benimsemiş kişi ve gurupların baskısı oldu.
Harp sonunda imzalanan Ayestefanos Anlaşması, birçok anlamada panislavizmin zaferi oldu. Zira bununla Osmanlı Devleti’nin mirası Rusya’nın arzu ettiği şekilde parçalanmakta, Rus nüfuzu altındaki Slav ve Ortodoks Romanya, Sırbistan ve Karadağ bağımsızlığını kazanmaktaydı. Bulgaristan ise toprağını Ege Denizi’ne kadar genişletmiş olmakla Rusya’nın sıcak denizlere inme hayalinin önünü açmaktaydı ki böylelikle Büyük Slav İmparatorluğu kurulabilirdi. Fakat bu gelişmelerden endişe duyan İngiltere ve Avusturya’nın araya girmesiyle imzalanan Berlin Anlaşması, bunun gerçekleşmesini önemli ölçüde engellemiştir.
1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı ve Cepheleri
Savaşın Nedenleri, Başlaması ve Osmanlı Devleti’nin Durumu
Savaşın temel nedeni Rusya’nın son derece sıkıntılı bir dönemden geçiyor oluşunu fırsat bildiği Osmanlı Devleti’nin Balkanlar’dan atamayı istemesidir. Bu, özü itibariyle, Osmanlı Devleti’nin tasfiyesi anlamına gelen “Şark Meselesi”nin Rusya açısından ve lehine çözümü demekti. Bu sırada Osmanlının içinde bulunduğu mali sıkıntılar ve siyasal istikrarsızlık, Rusya için tam anlamıyla uygun koşulları yaratmıştı. Panislavist politikaların etkisiyle başlayan Hersek ve Bulgaristan isyanlarının ardından çıkan Sırbistan ve Karadağ savaşları ile de beklenen fırsat yakalanmış, buralarda Hıristiyan katledildiği yönündeki Rus propagandası Avrupa kamuoyunun tamamen Osmanlı aleyhtarı bir tutum takınmasını sağlamıştı. Ancak Rusya’nın tüm çabalarına rağmen çözüm Avrupa devletlerince diplomatik platforma taşınmıştı. İstanbul Konferansı ile Londra protokolünde umduğunu bulamayan Rusya için artık mevcut şartların tamamı Osmanlıya savaş ilanına hazır hale gelmişti. En sonunda Rusya, Karadağ Prensliği için bulunduğu taleplerin reddi vesilesiyle 23 Nisan 1877’de Osmanlı Devleti’ne savaş ilan etti.
Balkan (Tuna) Cephesi
Harbin en şiddetli ve uzun savaşları, burada, Rusya’nın coğrafi, strateji, lojistik ve insan kaynağı açısından son derece avantajlı olduğu Balkan cephesinde meydana geldi. Bölgenin birçok yerinde süren savaşlar esnasında yerlilerden her anlamda destek, hatta Romanya gibi müttefik bulan Rusya karşısında Osmanlı birlikleri birkaç yer dışında ağır yenilgiler aldı.
Plevne Savunması ve Gazi Osman Paşa
Şıpka’nın düşmesinin ardından Tuna Cephesi kumandanı Gazi Osman Paşa, 12-14 bin askerden oluşan kolordusuyla stratejik öneme sahip Plevne’ye geldi ve bir gün sonra 13 bin kişilik bir Rus tümeninin saldırısını başarıyla püskürttü. Başarıyla tamamlanan birincinin ardından İkinci Plevne Savaşı da Rus ordusunun hezimetiyle sonuçlandı. Üçüncüsü de Rus ordusunun gerek asker gerekse lojistik açısından şaşılası üstünlüğüne rağmen Gazi Osman Paşa’nın muzafferiyetiyle sonuçlanmıştır. Bu son başarısızlığın üzerine Ruslar, taktik değiştirerek buranın topyekun muhasarasına karar verdiler. Osmanlı ordusunun üç katı bir kuvvetle Plevne’ye yüklenerek Osmanlı askerlerini her anlamda zor durumda bırakacak uzun bir muhasaraya başladılar. Gazi Osman Paşa’nın Ruslar tarafından dahi destanlaştırılan müdafaa ve huruç hareketine rağmen Osmanlı ordusu ağır bir yenilgi aldı. Osman Paşa ve 35 bin Türk askeri esir düştü. Buna ve savaşın tamamının akıbetini etkilememiş olmasına rağmen Plevne müdafaası tarih sayfalarına destanlaşan bir savunma olarak kaydedildi.
Edirne Mütarekesi (31 Ocak 1878)
Plevne’nin düşmesiyle Rus ilerleyişinin önündeki en büyük engel ortadan kalkmış ve bundan sonra önemli bir maniyle karşılaşmaksızın Edirne’ye doğru ilerlemişlerdir. Bu arada müttefikler arasına Sırbistan da katılmış ve bazı bölgeleri Osmanlı’dan koparmaya başlamışlardır. Yıldırım harekâtı şeklindeki ilerleyiş, şehirde herhangi bir mukavemetin olmamasının da etkisiyle Edirne’nin 20 Ocak 1878’de Rusların eline geçmesiyle sonuçlandı. Bu güç durum karşında II. Abdülhamid, Rus Çarına ateşkes teklifinde bulundu ve çarın ağır şartlarına rağmen iki taraf arasında 31 Ocak 1878’de Edirne mütarekesi imzalandı. Buna göre;
- Sırbistan, Karadağ ve Romanya’ya bağımsızlık tanınacak
- Babıali’ye vergi vermekle birlikte kendi milis kuvvetine sahip özerk bir Bulgaristan Prensliği kurulacak
- Erzurum Ruslara teslim edilecek
- Rusya’ya savaş tazminatı ve Boğazlar konusunda bazı imtiyazlar verilecek
- Bosna-Hersek’e özerklik verilecek ve Rumeli’de Hıristiyan halkın bulunduğu vilayetlerde ıslahat yapılacak
Bu kargaşa ortamı içerisinde, II. Abdülhamid, anayasanın kendisine verdiği yetkiye dayanarak 13 Şubat 1878’de Meclis-i Mebusan’ı feshetti. Böylece I. Meşrutiyet sona ermiş oldu.
İngiliz Donanması İstanbul’da
Rusya’nın Edirne mütarekesiyle İstanbul’un kapılarına dayanmış olması başta İngiltere ve Avusturya olmak üzere birçok Avrupa devletini endişelendirdi. Çatalca’ya kadar gelmiş olan Rus ordusunun İstanbul ve Boğazlara egemen olması olasılığı bölgeye ilişkin çıkarlarını tehlikeye atmakta, hatta imkânsız hale getirmekteydi. Bu durumda müdahale kaçınılmaz hale geliyordu ki İngiltere, kendi vatandaşlarını koruma gerekçesiyle İstanbul’a bir donanma göndermeye karar verdi ve bunu boğaza olamasa da Mudanya’ya demirledi.
Doğu Anadolu Cephesi
Genel Durum ve Doğu Beyazıt’ın Ruslar Tarafından İşgali
Rusların taarruza geçtikleri yerlerden biri de Doğu Anadolu idi. Ruslar burada karşılarında yeterince etkili bir kuvvetin bulunmamasıyla da bölgenin kilit şehirleri Kars ve Erzurum’a doğru ilerlemeye başladılar.
Rusların Ardahan’ı Ele Geçirmesi
İstanbul merkezli idare ve sayısız eksik nedeniyle tüm mukavemete rağmen burası 19 Haziran 1877’de Rusların eline geçti.
Kars’ın Kuşatılması ve Düşmesi
Bizzat Ahmet Muhtar Paşa tarafından savunulan Kars, sürekli ikmal edilen Rus birlikleri karşısında önemli iki başarıya imza atmış olmasına rağmen uzun bir kuşatmanın ardından 18 Kasım 1877’de Rus birliklerinin eline geçti.
Erzurum Savunması ve Doğu Cephesinin Çöküşü
Köprüköy’de Ruslara yenilerek geri çekilen Ahmet Muhtar Paşa, teslim edilmemesi halinde top atışına tutulmakla tehdit edilen Erzurum’u, şehrin önde gelenleriyle beraber savunma kararı aldı. Ancak ne var ki Erzurum’da Ruslara karşı koyacak düzenli ve yeterli sayıda askeri bir birlik yoktu. İş halka kalmış ve o da gerekeni yaparak ard arda gelen Rus hareketlerini başarıyla püskürtmüştü. Fakat Rus birlikleri yılmayıp şehri tekrar kuşattılar ve 93 Harbi’ni sona erdiren Edirne mütarekesi gereğince burayı da teslim aldılar.
Deniz ve Nehir Savaşları
Karadeniz, Akdeniz ve Tuna Nehri’ndeki Donanma Savaşları
Osmanlı Devleti, harp öncesi Rusların denizlerde faaliyet göstermesini önleyici bir dizi tedbir almıştı. Bunlar sayesinde savaş boyunca Rus tarafının etkisiz kalan küçük çaplı birkaç engelleme teşebbüsü dışında Karadeniz elde tutulmuş, Akdeniz’deki faaliyet olağan seyrinde devam ettirilebilmiştir. Ancak Tuna’da aynı başarı yakalanamamış, faaliyetleri dağınık ve münferit kalan Osmanlı filosu Rus kıyı topçuları ile kurulan mayın hatları karşında son derece etkisiz kalmıştır.
Batum ve Sohum’daki Kara ve Deniz Savaşları
Harp öncesinde Lazistan sancağı sınırını savunmak üzere Batum’a da birlikler yerleştirilmiş, kumandanlığı ise Müşir Hasan Tahsin Paşa’ya verilmiştir. Rusların ilk taarruzunu başarıyla savuşturan birlik, yeniledikleri tertip karşısında başarısız olmuş, ancak gerekli düzenlemelerin ardından tekrar galip duruma geçmiştir. Osmanlı birlikleri aynı başarıyı Sohum şehrinin savunması esnasında da gösterip buradaki Rus birliklerini bozguna uğrattılar. Ancak buradaki fırkanın Rumeli’ye sevk edilmek zorunda kalınması harekatı neticesiz bıraktı.
Yenilginin Nedenleri ve Sonuçları
Savaşın Kaybedilmesinin Nedenleri
- Oldukça geniş bir coğrafya ve farklı cephelerde yürütülmüş olması
- Askeri harekatın padişahın etkisiyle İstanbul’dan idare edilmiş olması
- Komutanlar arasında irtibatsızlık
- Özellikle Doğu Anadolu’da yardımcı kuvvet olarak askeri disiplinden yoksun başıbozuk Kürt ve Çerkezler’den faydalanılmış olması
- Malzeme, silah ve mühimmat noksanlığı ile bunların ulaşımı sorunu
- Savaşın her iki cephede de kış aylarına denk gelmiş olması
- Kıtlık ve salgın hastalıklar
Savaşın Etkileri ve Sonuçları
Osmanlı Devleti’ni derinden etkileyen savaşın sonunda imzalanan Ayestefanos ve Berlin Anlaşmalarıyla Sırbistan, Romanya ve Karadağ bağımsız, Bugaristan ise özerk olmuştur. Balkanlar’da yüz binlerce Müslüman katledilmiş, bir o kadarı da sürgün edilmiştir. Makedonya ve Trakya’nın haricinde Balkanlar’ın büyük kısmı elden çıkmıştır. Kaybedilen bölgelerden Anadolu’ya doğru, savaşta ölen insan sayısının iki katı kadar, büyük bir göç başlamıştır. Merkezde ise kaos nedeniyle meşrutiyet feshedilmiş ve başarısızlıktan sorumlu tutulan komutan ve devlet erkanı görevden alınmıştır.