Açıköğretim Ders Notları

Siyasi Tarih 2 Dersi 2. Ünite Özet

Açıköğretim ders notları öğrenciler tarafından ders çalışma esnasında hazırlanmakta olup diğer ders çalışacak öğrenciler için paylaşılmaktadır. Sizlerde hazırladığınız ders notlarını paylaşmak istiyorsanız bizlere iletebilirsiniz.

Açıköğretim derslerinden Siyasi Tarih 2 Dersi 2. Ünite Özet için hazırlanan  ders çalışma dokümanına (ders özeti / sorularla öğrenelim) aşağıdan erişebilirsiniz. AÖF Ders Notları ile sınavlara çok daha etkili bir şekilde çalışabilirsiniz. Sınavlarınızda başarılar dileriz.

İkinci Dünya Savaşı (1939-1945)

Savaşın Başlaması ve Yayılması

Almanya, Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Milletler Cemiyeti’nin garantisi altına sokulan Danzing serbest şehrinin kendisine verilmesini istemişti. Polonya 25 Ekim 1938’de verdiği cevapta Danzing’in statüsünün Milletler Cemiyeti’nin garantisinden çıkarılıp ortaklaşa bir şekilde Alman-Polonya garantisi altına sokulabileceğini belirtti. Polonya bu kararından sonra taviz vermedi ve Almanya’nın önerisini geri çevirdi. Bu reddediş ile birlikte Polonya, artık Almanya’nın olası bir müttefikliğinden uzaklaşmış ve bir hedef hâline gelmişti. İşte bu konjonktür içinde savaş patlak verecekti.

İngiliz ve Fransız komutanlar da aynı düşünceye sahiptiler. Ancak işgal sırasında Almanlar, her bakımdan üstündü. Polonya savunması 40 tümenden oluşuyordu. Almanlar ise saldırıda 55 tümen kullandılar. Bu tümenlerin 16’sının tamamı mekanizeydi ve bu 16 tümenin 6’sı da tank tümenleriydi. Bununla birlikte havada Alman üstünlüğü oldukça belirgindi. Polonya hava gücü çoğu demode 500 uçaktan oluşurken Almanya’nın elinde 1600 modern uçak bulunuyordu. İşgal sırasında Almanya’nın planı -ki bu plan Almanya’nın savaştaki bütün saldırılarında geçerlidir- ani saldırılar düzenlemekti. Motorize piyade tümeni de yeni ele geçirilmiş önemli hatları hızla takviye edecek, diğer piyade tümenleri ise düşman gruplarının bıraktığı boşlukları dolduracaktı. Almanlar teçhizat ve eğitim üstünlüklerine dayanarak kısa sürede savaşı lehlerine çevirmeyi planlamışlardı. Buna “blitzkrieg” yani Yıldırım Savaşı demişlerdi. Bir Alman savaş doktrini olan “blitzkrieg”, hızlı ve ani saldırılarla düşmanın düzenli bir savunma kurmasını engelleyip sonra da ona ölümcül darbeyi vurmaya dayalıdır. Bu savaş stratejisinin gelişmesinin ardında tank ve uçak teknolojilerindeki ilerleme yatmaktadır.

İngiltere, Almanların Polonya’ya saldırısının ardından 3 Eylül’de bu ülkeye savaş ilan etti. Buna karşılık Almanlar, İngilizlere karşı yetersiz bir donanmaya sahip olmalarına rağmen denizlerde de savaşa başladılar. 3 Eylül günü saat 21.00’de Hebrid Adaları’nın 200 mil kadar batısında New York’a doğru giden Athenia adlı İngiliz yolcu gemisi, bir U-30 denizaltısı tarafından batırıldı. Almanya’nın 1940 yılındaki batı cephesi taarruzuna kadar yapılan saldırı harekâtları ya etkisiz kaldı ya da ertelendi. Örneğin Fransa Sarre Harekâtı denilen irili ufaklı saldırılarıyla Almanya’nın yönünü batıya çevirmesine çalıştı. Ancak Polonya düştükten sonra bu harekâtları da durdurdu. Bu yüzden bu döneme sahte, garip ya da komik savaş denildi. İngiltere Anderson Sığınakları’nı ve Fransa da Maginot Hattı’nı işgal etmeye başladı. Maginot Hattı, Fransız devlet adamı Andrè Maginot tarafından tasarlanmış ve Alman-Fransız sınır boyunca I. Dünya Savaşı’nın ardından yapılmaya başlanmış bir savunma hattıdır. Hat dairesel ana yapıların birbirlerine yer altı tünelleriyle bağlanmasından oluşmaktaydı. Bu yapıların içinde haberleşme, konaklama, havalandırma ve cephanelik sistemleri bulunuyordu. Yapılar, topçu bataryaları, hendekler ve su kanallarını içeren karmaşık bir savunma sistemiyle korunmaktaydı.

Polonya’nın işgalinin ardından Sovyetler Birliği, I. Dünya Savaşı sonunda kaybettiği Baltık topraklarını tekrar ele geçirmek için bu bölgeye yöneldi. Bununla birlikte bu ülkeler (Estonya, Letonya, Litvanya) dış siyasetlerini, Polonya işgal edilene kadar komünizm karşıtı bir politika üzerine kurmuşlardı. Bunu batılı ülkelerin kışkırtmalarıyla belirginleştirmişlerdi.

Şubat 1940’a kadar olağanüstü bir direniş gösteren Finlandiya halkı oldukça iyi savaşmasına rağmen ayın ilk günlerinde devreye giren Sovyet yedek kuvvetlerine boyun eğmek zorunda kaldı. Bu boyun eğmenin ardında yatan nedenlerden biri de uluslararası alandan gerekli yardımı alamamaları olmuştu. Böylece 12 Mart 1940 tarihinde Finlandiya, Sovyetler Birliği ile barış antlaşması imzalamak zorunda kaldı. Finlandiya bu antlaşmayla bağımsızlığını korumakla birlikte Sovyet taleplerini kabul etmek zorunda kaldı.

Müttefikler Norveç’in kuzeyine ve İsveç arasındaki demiryolu hattına birlikler sevk ederek demir cevheri alanlarını ve bunların ihraç güzergâhlarını ele geçirmenin yollarını aradı. Hitler bu planları İngiliz ve Fransız günlük gazetelerinden öğrenmişti ve savaşın batısında tarafsızlığını ilan eden Norveç’in tutumunun nasıl olacağını beklemişti. Bu arada Altmark adlı bir Alman ticaret gemisi iki Norveç savaş gemisi tarafından zorla alıkonuldu. Ardından da Cossack isimli bir İngiliz savaş gemisi tarafından bombardımana tutuldu.

İngiltere, Finlandiya’nın işgalinin ardından Almanya’ya giden demir cevheri taşıyıcılarının kullandıkları yolu kapatmak için Norveç karasularına mayın döşeme kararı aldı ve 8 Nisan tarihinde karasularını mayınlamaya başladı. Bunun üzerine Hitler, önleyici istilasıyla İngiltere’den önce davranmaya karar verdi. Almanlar 9 Nisan sabahı 05.15’te önce Danimarka ardından da Norveç’e girecekti. Nitekim Alman kuvvetleri 9 Nisan günü karadan girdiler. Bununla birlikte Norveç kıyıları boyunca bazı bölgelere havadan da saldırdılar.

Norveç’in işgali 2 ay sürdü. Savaşta Almanya, denizdeki İngiliz üstünlüğünü hava kuvvetleriyle dengeledi. Bu cepheyle birlikte batı cephesinin açılmış olması sebebiyle son İngiliz birlikleri ülkeyi Almanya’ya bırakarak geri çekildi. Sonuç olarak Almanlar Norveç’i ele geçirdiklerinde demir cevheri kaynağını da güvence altına almışlardı. Savaşın sonunda Norveç Kralı ve Hükümeti İngiltere’ye kaçtı. Savaşın siyasal etkilerinden biri Norveç’teki başarısızlık üzerine İngiltere başbakanı Chamberlain’in istifa etmesiydi.

Batı Cephesi’nin Açılması: Almanya, Norveç ile Danimarka’yı işgal ederek kuzeyini de güvence altına aldıktan sonra Versailles Antlaşması’nın öngördüğü düzenin intikamını almak için yönünü Fransa’ya çevirdi. Mayıs 1940’a kadar bu cephede önemli çarpışmalar yapılmamıştı. Nitekim Almanya’nın batıya yönelik olası bir saldırısında hedef bölgenin Belçika, Lüksemburg ve Hollanda (Beneluks ülkeleri) olacağı bilinmekteydi. Bunun nedeni, Alsace-Lorraine’deki Fransa-Almanya sınırında kurulan Maginot Hattı’nın kutlama manevralarına olanak sağlamaması ve bu hattın ardındaki Fransız istihkâmlarıydı. Hitler’in Belçika’yı teslim aldığı günlerde aralarında on binlerce Fransız askerinin de bulunduğu kuzey tümenleri Dunkerque Limanı’ndan İngiltere’ye tahliye edilmeye başlanmıştı. Buna “Dinamo Operasyonu” denildi. Ancak binlerce Fransız askeri esir düşmüştü. Dinamo Operasyonu: Hitler, Müttefik ordularını Dunkerque Limanı’nda Sıkıştırdığında iri ufaklı 850 gemilik İngiliz filosu buradan yaklaşık 400.000 askeri 26 Mayıs-14 Haziran tarihleri arasında İngiltere’ye geçirdi. Tarihin bu en büyük tahliye operasyonuna Dinamo Operasyonu denildi.

Fransız Başbakan Paul Reynaud, başarısızlık üzerine 16 Haziran 1940 tarihinde başbakanlıktan ayrıldı ve yerine General Philippe Pétain yeni hükümeti kurarak başbakan oldu. Yeni başbakan, o tarihte İngiltere’de bulunan Fransız General Charles de Gaulle’ün işgale karşı direnilmesine ilişkin söylemlerine rağmen Almanlardan barış antlaşması talebinde bulundu. De Gaulle, II. Dünya Savaşı’nda Fransa’nın Almanya’ya yenilmesi ve çok ağır şartları kabul ederek savaştan çekilmesi üzerine Londra’ya giderek Alman işgaline karşı Özgür Fransa Kuvvetleri hareketini başlattı.

Vichy Hükûmeti ise, Fransa’nın işgali sonrası Almanya tarafından Güney Fransa’da kurulmuş kukla bir hükümetti. Almanların safında yer alan rejim, ulusal geleneklere dönmeyi önermiş, otoriter devlet anlayışıyla faşizme yaklaşmıştı. Rejim, sendikaları kaldırarak kıra dönüşü özendirmeye çalışmıştı. Yahudilere karşı ırk ayrımı gütmüştü. 1944 yılında Paris’in kurtarılmasıyla birlikte varlığı sona erdi.

Manş Cephesi: Ağustos ayında savaş başlamış. İngilizlerin bu çarpışmalarda amacı, Alman Avcı Uçakları Komutanlığını yok etmek ve böylece Manş üzerindeki hava üstünlüğünü ele geçirmekti. Nitekim bu hareketler gündüz yapılıyordu. Ancak bunu Alman gece bombardımanları izledi. İngilizler bu bombardımanlara “Blitz” (Blitzkrieg- Yıldırım Harekât›) adını veriyordu. Ağustos ayı sonuna kadar birçok İngiliz kenti neredeyse her gece bombalandı. Ardından 7 Eylül’den itibaren hedef Londra idi ve kent gece-gündüz saldırıya uğradı. Almanlar üstünlüğü ele geçirmiş olmalarına rağmen Londra’da panik havası yaşanmadı.

Atlantik Savaşı: İngiltere’nin savaş ekonomisi çoğunlukla ithalata dayanmıştı. Bu ithalat paketinin içerisinde gıda maddeleri ve akaryakıt önemli bir yer tutmuştu. İngiltere savaşın zorluklarına göğüs gererek bu ürünlerin deniz yoluyla tedarik edilmesini olanaklı kılmayı amaçladı. Dolayısıyla Atlantik Okyanusu hayati bir öneme sahipti. Nitekim İngiltere, buradaki ticaret gemilerini korumak için “konvoy sistemini” geliştirmişti. Kuzey Afrika Cephesi ile Balkan Cephesi diğer önemli cephelerdendir.

Savaş Sırasında Gerçekleştirilen Önemli Siyasal Buluşmalar

Müttefik Devletlerin liderleri, savaş sırasında izlenecek stratejinin belirlenmesi, Mihver Devletlerine karşı yeni cephelerin açılması, Türkiye’nin savaşa girmesinin sağlanması ve savaş sonrası oluşturulacak düzenin belirlenmesi için Kazablanka, Washington, Quebec, Moskova, Kahire, Tahran, Yalta, ve Postdam Konferanslarını düzenlediler.

Normandiya çıkarmasının ve Moskova Konferansının temelleri Quebec Konferansı’nda atılmıştır. Normandiya çıkarması, ABD’li General Dwight D. Eisenhower komutasındaki Müttefik kuvvetlerin Fransa’daki Alman ordularına karşı 1944 yılı Haziran ve Eylül ayları arasında üç evrede gerçekleştirdiği saldırı harekatıdır. Müttefiklerin bu harekatından sonra Alman Cephesi yarılmış ve Almanlar Fransa’nın ortalarına kadar gerilemiştir.

Savaşın Sona Ermesi

Almanya’nın teslim olmasından sonra Nasyonal Sosyalist işçi Partisi’nin ileri gelenlerinin büyük bir kısmı ülkeden kaçtı ve diğerleri de Müttefikler tarafından yakalanarak hapsedildi. Böylece, beş buçuk yıl Avrupa’yı kan ve gözyaşlarına boğan son büyük savaş, Avrupa coğrafyasında sona erdirildi.

ABD, Japonya’yı kayıtsız-şartsız teslim olmaya zorlamak için 6 Ağustos 1945 tarihinde ilk atom bombasını Hiroşima’ya, ikincisini de 9 Ağustos’ta Nagasaki’ye attı. Atom bombası, patlamanın kontrolsüz çekirdek tepkimesi yoluyla sağlandığı bir bomba modelidir. Tarihteki ilk atom bombası olan Little Boy, Hiroşima kentine atılmıştır. Bundan üç gün sonra da yine aynı uçakla Nagasaki’ye Fat Man isimli ikinci bir bomba daha atılmıştır. Japonya, 10 Ağustos 1945 tarihinde yenilgiyi kabul ettiğini ABD’ye bildirdi. Tarafların yaptıkları diplomatik görüşmeler sonunda Tokyo Koyu’nda demirli bulunan ABD’ye ait Missouri adlı savaş gemisinde 2 Eylül’de Japonya’nın teslim belgesi imzalandı. Böylece Uzak Doğu’da savaş sona erdirildi.

İkinci Dünya Savaşı’nda Türkiye’nin Dış Politikası

II. Dünya Savaşı boyunca Türkiye’nin yönetiminde yer alan kadrolar, Birinci Dünya Savaşı’na sürüklenen Osmanlı İmparatorluğu’nun nasıl ortadan kalktığını ve Türk Ulusu’nun nasıl yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kaldığını unutmamışlardı Bu deneyimin sonucu olarak ülkeyi herhangi bir savaşın dışında tutmayı ana hedefleri hâline getirmişlerdi. Türkiye, Sovyetlerle yürüttüğü diplomatik girişimlerin başarısızlığa uğraması üzerine, 19 Ekim 1939 tarihinde İngiltere ve Fransa’yla Ankara’da karşılıklı yardım antlaşması imzaladı.

Savaş sırasında yoğun bir diplomasi sürdürüldü. Moskova Konferansı’nda alınan kararların Türkiye’ye bildirilmesi için 5-6 Kasım 1943 tarihlerinde İngiliz ve Türk Dışişleri bakanları Kahire’de bir araya geldiler. Türkiye, burada iletilen üs talebini savaşa girme anlamını taşıyacağını belirterek geri çevirdi. Türkiye, burada da olası Sovyet yayılma planından kuşku duyduğunu yineledi. Türkiye’yi savaşa çekmek konusunda ısrarlı bir tavır güden İngilizler, Sovyetlerin bu yönde bir planının olmadığını vurguladılar. İngiltere’nin Türkiye’nin savaşa girmesi konusundaki ısrarı Avrupa’da planlanan ikinci cephenin Balkanlarda açılmasını istemesindendi.

Türkiye, 23 Şubat 1945’te Almanya ve Japonya’ya savaş ilan etti. Bu kararın alınmasında Yalta Konferansı’nda 1 Mart 1945 itibarıyla Almanya ve Japonya’yla savaş durumunda olan devletlerin Nisan ayı sonunda San Fransisco’da toplanacak konferansa davet edileceğinin ve Birleşmiş Milletler Örgütü’nün kurucu üyeleri arasında yer alacağının açıklanmış olması önemli rol oynadı. Ancak 19 Mart 1945 tarihinde Sovyetler Birliği Dışişleri Bakanı Molotov’un Türkiye Büyükelçisi Selim Sarper’e Türkiye’nin doğu sınırında kendi ülkesinin lehine değişiklikler yapılması gerektiğini söylemesi ve 17 Aralık 1925 tarihli “Dostluk ve Tarafsızlık Antlaşması”nın süresinin uzatılmayacağına yönelik bir nota vermesi, iki ülke ilişkilerine ağır bir darbe vurdu. Türkiye baş gösteren bu Sovyet tehdidi karşısında, savaş sonrasında dış politikasında köklü değişikliklere gitti. Kısaca Türkiye savaşın başından sonuna kadar bir denge politikası uygulayarak savaşın dışında kalmayı başardı.

Savaşın Başlaması ve Yayılması

Almanya, Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Milletler Cemiyeti’nin garantisi altına sokulan Danzing serbest şehrinin kendisine verilmesini istemişti. Polonya 25 Ekim 1938’de verdiği cevapta Danzing’in statüsünün Milletler Cemiyeti’nin garantisinden çıkarılıp ortaklaşa bir şekilde Alman-Polonya garantisi altına sokulabileceğini belirtti. Polonya bu kararından sonra taviz vermedi ve Almanya’nın önerisini geri çevirdi. Bu reddediş ile birlikte Polonya, artık Almanya’nın olası bir müttefikliğinden uzaklaşmış ve bir hedef hâline gelmişti. İşte bu konjonktür içinde savaş patlak verecekti.

İngiliz ve Fransız komutanlar da aynı düşünceye sahiptiler. Ancak işgal sırasında Almanlar, her bakımdan üstündü. Polonya savunması 40 tümenden oluşuyordu. Almanlar ise saldırıda 55 tümen kullandılar. Bu tümenlerin 16’sının tamamı mekanizeydi ve bu 16 tümenin 6’sı da tank tümenleriydi. Bununla birlikte havada Alman üstünlüğü oldukça belirgindi. Polonya hava gücü çoğu demode 500 uçaktan oluşurken Almanya’nın elinde 1600 modern uçak bulunuyordu. İşgal sırasında Almanya’nın planı -ki bu plan Almanya’nın savaştaki bütün saldırılarında geçerlidir- ani saldırılar düzenlemekti. Motorize piyade tümeni de yeni ele geçirilmiş önemli hatları hızla takviye edecek, diğer piyade tümenleri ise düşman gruplarının bıraktığı boşlukları dolduracaktı. Almanlar teçhizat ve eğitim üstünlüklerine dayanarak kısa sürede savaşı lehlerine çevirmeyi planlamışlardı. Buna “blitzkrieg” yani Yıldırım Savaşı demişlerdi. Bir Alman savaş doktrini olan “blitzkrieg”, hızlı ve ani saldırılarla düşmanın düzenli bir savunma kurmasını engelleyip sonra da ona ölümcül darbeyi vurmaya dayalıdır. Bu savaş stratejisinin gelişmesinin ardında tank ve uçak teknolojilerindeki ilerleme yatmaktadır.

İngiltere, Almanların Polonya’ya saldırısının ardından 3 Eylül’de bu ülkeye savaş ilan etti. Buna karşılık Almanlar, İngilizlere karşı yetersiz bir donanmaya sahip olmalarına rağmen denizlerde de savaşa başladılar. 3 Eylül günü saat 21.00’de Hebrid Adaları’nın 200 mil kadar batısında New York’a doğru giden Athenia adlı İngiliz yolcu gemisi, bir U-30 denizaltısı tarafından batırıldı. Almanya’nın 1940 yılındaki batı cephesi taarruzuna kadar yapılan saldırı harekâtları ya etkisiz kaldı ya da ertelendi. Örneğin Fransa Sarre Harekâtı denilen irili ufaklı saldırılarıyla Almanya’nın yönünü batıya çevirmesine çalıştı. Ancak Polonya düştükten sonra bu harekâtları da durdurdu. Bu yüzden bu döneme sahte, garip ya da komik savaş denildi. İngiltere Anderson Sığınakları’nı ve Fransa da Maginot Hattı’nı işgal etmeye başladı. Maginot Hattı, Fransız devlet adamı Andrè Maginot tarafından tasarlanmış ve Alman-Fransız sınır boyunca I. Dünya Savaşı’nın ardından yapılmaya başlanmış bir savunma hattıdır. Hat dairesel ana yapıların birbirlerine yer altı tünelleriyle bağlanmasından oluşmaktaydı. Bu yapıların içinde haberleşme, konaklama, havalandırma ve cephanelik sistemleri bulunuyordu. Yapılar, topçu bataryaları, hendekler ve su kanallarını içeren karmaşık bir savunma sistemiyle korunmaktaydı.

Polonya’nın işgalinin ardından Sovyetler Birliği, I. Dünya Savaşı sonunda kaybettiği Baltık topraklarını tekrar ele geçirmek için bu bölgeye yöneldi. Bununla birlikte bu ülkeler (Estonya, Letonya, Litvanya) dış siyasetlerini, Polonya işgal edilene kadar komünizm karşıtı bir politika üzerine kurmuşlardı. Bunu batılı ülkelerin kışkırtmalarıyla belirginleştirmişlerdi.

Şubat 1940’a kadar olağanüstü bir direniş gösteren Finlandiya halkı oldukça iyi savaşmasına rağmen ayın ilk günlerinde devreye giren Sovyet yedek kuvvetlerine boyun eğmek zorunda kaldı. Bu boyun eğmenin ardında yatan nedenlerden biri de uluslararası alandan gerekli yardımı alamamaları olmuştu. Böylece 12 Mart 1940 tarihinde Finlandiya, Sovyetler Birliği ile barış antlaşması imzalamak zorunda kaldı. Finlandiya bu antlaşmayla bağımsızlığını korumakla birlikte Sovyet taleplerini kabul etmek zorunda kaldı.

Müttefikler Norveç’in kuzeyine ve İsveç arasındaki demiryolu hattına birlikler sevk ederek demir cevheri alanlarını ve bunların ihraç güzergâhlarını ele geçirmenin yollarını aradı. Hitler bu planları İngiliz ve Fransız günlük gazetelerinden öğrenmişti ve savaşın batısında tarafsızlığını ilan eden Norveç’in tutumunun nasıl olacağını beklemişti. Bu arada Altmark adlı bir Alman ticaret gemisi iki Norveç savaş gemisi tarafından zorla alıkonuldu. Ardından da Cossack isimli bir İngiliz savaş gemisi tarafından bombardımana tutuldu.

İngiltere, Finlandiya’nın işgalinin ardından Almanya’ya giden demir cevheri taşıyıcılarının kullandıkları yolu kapatmak için Norveç karasularına mayın döşeme kararı aldı ve 8 Nisan tarihinde karasularını mayınlamaya başladı. Bunun üzerine Hitler, önleyici istilasıyla İngiltere’den önce davranmaya karar verdi. Almanlar 9 Nisan sabahı 05.15’te önce Danimarka ardından da Norveç’e girecekti. Nitekim Alman kuvvetleri 9 Nisan günü karadan girdiler. Bununla birlikte Norveç kıyıları boyunca bazı bölgelere havadan da saldırdılar.

Norveç’in işgali 2 ay sürdü. Savaşta Almanya, denizdeki İngiliz üstünlüğünü hava kuvvetleriyle dengeledi. Bu cepheyle birlikte batı cephesinin açılmış olması sebebiyle son İngiliz birlikleri ülkeyi Almanya’ya bırakarak geri çekildi. Sonuç olarak Almanlar Norveç’i ele geçirdiklerinde demir cevheri kaynağını da güvence altına almışlardı. Savaşın sonunda Norveç Kralı ve Hükümeti İngiltere’ye kaçtı. Savaşın siyasal etkilerinden biri Norveç’teki başarısızlık üzerine İngiltere başbakanı Chamberlain’in istifa etmesiydi.

Batı Cephesi’nin Açılması: Almanya, Norveç ile Danimarka’yı işgal ederek kuzeyini de güvence altına aldıktan sonra Versailles Antlaşması’nın öngördüğü düzenin intikamını almak için yönünü Fransa’ya çevirdi. Mayıs 1940’a kadar bu cephede önemli çarpışmalar yapılmamıştı. Nitekim Almanya’nın batıya yönelik olası bir saldırısında hedef bölgenin Belçika, Lüksemburg ve Hollanda (Beneluks ülkeleri) olacağı bilinmekteydi. Bunun nedeni, Alsace-Lorraine’deki Fransa-Almanya sınırında kurulan Maginot Hattı’nın kutlama manevralarına olanak sağlamaması ve bu hattın ardındaki Fransız istihkâmlarıydı. Hitler’in Belçika’yı teslim aldığı günlerde aralarında on binlerce Fransız askerinin de bulunduğu kuzey tümenleri Dunkerque Limanı’ndan İngiltere’ye tahliye edilmeye başlanmıştı. Buna “Dinamo Operasyonu” denildi. Ancak binlerce Fransız askeri esir düşmüştü. Dinamo Operasyonu: Hitler, Müttefik ordularını Dunkerque Limanı’nda Sıkıştırdığında iri ufaklı 850 gemilik İngiliz filosu buradan yaklaşık 400.000 askeri 26 Mayıs-14 Haziran tarihleri arasında İngiltere’ye geçirdi. Tarihin bu en büyük tahliye operasyonuna Dinamo Operasyonu denildi.

Fransız Başbakan Paul Reynaud, başarısızlık üzerine 16 Haziran 1940 tarihinde başbakanlıktan ayrıldı ve yerine General Philippe Pétain yeni hükümeti kurarak başbakan oldu. Yeni başbakan, o tarihte İngiltere’de bulunan Fransız General Charles de Gaulle’ün işgale karşı direnilmesine ilişkin söylemlerine rağmen Almanlardan barış antlaşması talebinde bulundu. De Gaulle, II. Dünya Savaşı’nda Fransa’nın Almanya’ya yenilmesi ve çok ağır şartları kabul ederek savaştan çekilmesi üzerine Londra’ya giderek Alman işgaline karşı Özgür Fransa Kuvvetleri hareketini başlattı.

Vichy Hükûmeti ise, Fransa’nın işgali sonrası Almanya tarafından Güney Fransa’da kurulmuş kukla bir hükümetti. Almanların safında yer alan rejim, ulusal geleneklere dönmeyi önermiş, otoriter devlet anlayışıyla faşizme yaklaşmıştı. Rejim, sendikaları kaldırarak kıra dönüşü özendirmeye çalışmıştı. Yahudilere karşı ırk ayrımı gütmüştü. 1944 yılında Paris’in kurtarılmasıyla birlikte varlığı sona erdi.

Manş Cephesi: Ağustos ayında savaş başlamış. İngilizlerin bu çarpışmalarda amacı, Alman Avcı Uçakları Komutanlığını yok etmek ve böylece Manş üzerindeki hava üstünlüğünü ele geçirmekti. Nitekim bu hareketler gündüz yapılıyordu. Ancak bunu Alman gece bombardımanları izledi. İngilizler bu bombardımanlara “Blitz” (Blitzkrieg- Yıldırım Harekât›) adını veriyordu. Ağustos ayı sonuna kadar birçok İngiliz kenti neredeyse her gece bombalandı. Ardından 7 Eylül’den itibaren hedef Londra idi ve kent gece-gündüz saldırıya uğradı. Almanlar üstünlüğü ele geçirmiş olmalarına rağmen Londra’da panik havası yaşanmadı.

Atlantik Savaşı: İngiltere’nin savaş ekonomisi çoğunlukla ithalata dayanmıştı. Bu ithalat paketinin içerisinde gıda maddeleri ve akaryakıt önemli bir yer tutmuştu. İngiltere savaşın zorluklarına göğüs gererek bu ürünlerin deniz yoluyla tedarik edilmesini olanaklı kılmayı amaçladı. Dolayısıyla Atlantik Okyanusu hayati bir öneme sahipti. Nitekim İngiltere, buradaki ticaret gemilerini korumak için “konvoy sistemini” geliştirmişti. Kuzey Afrika Cephesi ile Balkan Cephesi diğer önemli cephelerdendir.

Savaş Sırasında Gerçekleştirilen Önemli Siyasal Buluşmalar

Müttefik Devletlerin liderleri, savaş sırasında izlenecek stratejinin belirlenmesi, Mihver Devletlerine karşı yeni cephelerin açılması, Türkiye’nin savaşa girmesinin sağlanması ve savaş sonrası oluşturulacak düzenin belirlenmesi için Kazablanka, Washington, Quebec, Moskova, Kahire, Tahran, Yalta, ve Postdam Konferanslarını düzenlediler.

Normandiya çıkarmasının ve Moskova Konferansının temelleri Quebec Konferansı’nda atılmıştır. Normandiya çıkarması, ABD’li General Dwight D. Eisenhower komutasındaki Müttefik kuvvetlerin Fransa’daki Alman ordularına karşı 1944 yılı Haziran ve Eylül ayları arasında üç evrede gerçekleştirdiği saldırı harekatıdır. Müttefiklerin bu harekatından sonra Alman Cephesi yarılmış ve Almanlar Fransa’nın ortalarına kadar gerilemiştir.

Savaşın Sona Ermesi

Almanya’nın teslim olmasından sonra Nasyonal Sosyalist işçi Partisi’nin ileri gelenlerinin büyük bir kısmı ülkeden kaçtı ve diğerleri de Müttefikler tarafından yakalanarak hapsedildi. Böylece, beş buçuk yıl Avrupa’yı kan ve gözyaşlarına boğan son büyük savaş, Avrupa coğrafyasında sona erdirildi.

ABD, Japonya’yı kayıtsız-şartsız teslim olmaya zorlamak için 6 Ağustos 1945 tarihinde ilk atom bombasını Hiroşima’ya, ikincisini de 9 Ağustos’ta Nagasaki’ye attı. Atom bombası, patlamanın kontrolsüz çekirdek tepkimesi yoluyla sağlandığı bir bomba modelidir. Tarihteki ilk atom bombası olan Little Boy, Hiroşima kentine atılmıştır. Bundan üç gün sonra da yine aynı uçakla Nagasaki’ye Fat Man isimli ikinci bir bomba daha atılmıştır. Japonya, 10 Ağustos 1945 tarihinde yenilgiyi kabul ettiğini ABD’ye bildirdi. Tarafların yaptıkları diplomatik görüşmeler sonunda Tokyo Koyu’nda demirli bulunan ABD’ye ait Missouri adlı savaş gemisinde 2 Eylül’de Japonya’nın teslim belgesi imzalandı. Böylece Uzak Doğu’da savaş sona erdirildi.

İkinci Dünya Savaşı’nda Türkiye’nin Dış Politikası

II. Dünya Savaşı boyunca Türkiye’nin yönetiminde yer alan kadrolar, Birinci Dünya Savaşı’na sürüklenen Osmanlı İmparatorluğu’nun nasıl ortadan kalktığını ve Türk Ulusu’nun nasıl yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kaldığını unutmamışlardı Bu deneyimin sonucu olarak ülkeyi herhangi bir savaşın dışında tutmayı ana hedefleri hâline getirmişlerdi. Türkiye, Sovyetlerle yürüttüğü diplomatik girişimlerin başarısızlığa uğraması üzerine, 19 Ekim 1939 tarihinde İngiltere ve Fransa’yla Ankara’da karşılıklı yardım antlaşması imzaladı.

Savaş sırasında yoğun bir diplomasi sürdürüldü. Moskova Konferansı’nda alınan kararların Türkiye’ye bildirilmesi için 5-6 Kasım 1943 tarihlerinde İngiliz ve Türk Dışişleri bakanları Kahire’de bir araya geldiler. Türkiye, burada iletilen üs talebini savaşa girme anlamını taşıyacağını belirterek geri çevirdi. Türkiye, burada da olası Sovyet yayılma planından kuşku duyduğunu yineledi. Türkiye’yi savaşa çekmek konusunda ısrarlı bir tavır güden İngilizler, Sovyetlerin bu yönde bir planının olmadığını vurguladılar. İngiltere’nin Türkiye’nin savaşa girmesi konusundaki ısrarı Avrupa’da planlanan ikinci cephenin Balkanlarda açılmasını istemesindendi.

Türkiye, 23 Şubat 1945’te Almanya ve Japonya’ya savaş ilan etti. Bu kararın alınmasında Yalta Konferansı’nda 1 Mart 1945 itibarıyla Almanya ve Japonya’yla savaş durumunda olan devletlerin Nisan ayı sonunda San Fransisco’da toplanacak konferansa davet edileceğinin ve Birleşmiş Milletler Örgütü’nün kurucu üyeleri arasında yer alacağının açıklanmış olması önemli rol oynadı. Ancak 19 Mart 1945 tarihinde Sovyetler Birliği Dışişleri Bakanı Molotov’un Türkiye Büyükelçisi Selim Sarper’e Türkiye’nin doğu sınırında kendi ülkesinin lehine değişiklikler yapılması gerektiğini söylemesi ve 17 Aralık 1925 tarihli “Dostluk ve Tarafsızlık Antlaşması”nın süresinin uzatılmayacağına yönelik bir nota vermesi, iki ülke ilişkilerine ağır bir darbe vurdu. Türkiye baş gösteren bu Sovyet tehdidi karşısında, savaş sonrasında dış politikasında köklü değişikliklere gitti. Kısaca Türkiye savaşın başından sonuna kadar bir denge politikası uygulayarak savaşın dışında kalmayı başardı.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.