Spor Ekonomisi Dersi 5. Ünite Özet
Açıköğretim ders notları öğrenciler tarafından ders çalışma esnasında hazırlanmakta olup diğer ders çalışacak öğrenciler için paylaşılmaktadır. Sizlerde hazırladığınız ders notlarını paylaşmak istiyorsanız bizlere iletebilirsiniz.
Açıköğretim derslerinden Spor Ekonomisi Dersi 5. Ünite Özet için hazırlanan ders çalışma dokümanına (ders özeti / sorularla öğrenelim) aşağıdan erişebilirsiniz. AÖF Ders Notları ile sınavlara çok daha etkili bir şekilde çalışabilirsiniz. Sınavlarınızda başarılar dileriz.
Spor Ekonomisinde Emek Piyasası
Emek Talebi
Emek, mal ve hizmet üretiminde kullanılmak üzere talep edilen bir üretim faktörüdür. Bu nedenle emek talebi aslında bir türetilmiş taleptir. Çünkü emek talebi, emeğin üreteceği mal ve hizmetlerin tüketiciler tarafından talep edilmesi sonrasında ortaya çıkar. Başka bir şekilde ifade etmek gerekirse, önce mal ve hizmetler tüketiciler tarafından talep edilmekte, daha sonra da bu mal ve hizmetlerin üretilmesi için gerekli olan faktörlerden birisi olan emek üreticiler tarafından talep edilmektedir. Bu nedenle işçiler tarafından üretilen mal ve hizmetler, emek talebinin önemli belirleyicileridir. Ne kadar emeğin talep edileceği ticari işletmenin hedefleri dışında, teknoloji, piyasa koşulları gibi faktörlere de bağlıdır. Firma üretim sürecinde ne kadar fazla teknoloji kullanırsa, işgücüne olan talep de o ölçüde azalmaktadır. Yani teknolojik gelişme ile işgücüne olan talep birbirine zıt yönlerde hareket etmektedir. Örneğin üretim sürecindeki her şeyin bilgisayarlar ve robotlar tarafından yapıldığı bir spor ayakkabısı üretim tesisindeki emek talebi, ayakkabıların her parçasının elde üretilip birleştirildiği bir işletmeye göre çok daha azdır. Çoğu ticari işletmenin gerçekleştirmek istediği ilk hedefi kârını maksimize etmektir. Kârını maksimize etmek isteyen bir firma da üretim sürecindeki iktisadi stratejilerini sürekli değerlendirmeli ve üretimini nasıl gerçekleştireceğine, bu süreçte ne kadar emek ve ne kadar sermaye kullanacağına karar vermek durumundadır. Bu aşamada daha önce iktisada giriş derslerinizde öğrenmiş olduğunuz bir temel kuralı hatırlamakta fayda var. İster tam rekabet, isterse tekel piyasası olsun, faaliyette bulunulan piyasa türünden bağımsız olarak, kârını maksimize etmek isteyen bir firma marjinal maliyetinin, marjinal gelirine eşit olduğu üretim düzeyinde üretim yapmalıdır. Bildiğiniz gibi piyasada bir malın tek bir üreticisi ve satıcısı varsa ve bu malın yakın ikâmeleri bulunmuyorsa, bu piyasa türüne tekel adı verilmektedir. Yani üretim sürecinde bir işçi daha fazla çalıştırılmasının toplam gelirde yarattığı değişim, ilave maliyetten daha fazla ise firma daha fazla kâr elde etmek için yeni işçi alımına devam etmelidir. Emek talebi kavramını anlayabilmek için öncelikle marjinal ürün değeri kavramı iyi anlaşılmalıdır. Üretim sürecinde kullanılan üretim faktörleri emek ve sermayedir. İktisattaki kısa dönem dönem kavramı üretim faktörlerinden en az bir tanesinin sabit olduğu dönemi ifade eder. Sermayedeki değişim daha fazla zaman aldığından genellikle değişken üretim faktörü emek olmaktadır. Diğer üretim faktörleri sabitken, bir üretim faktörünün kullanımında ortaya çıkan bir birimlik değişmenin firmanın toplam gelirinde yarattığı değişme, diğer bir deyişle o üretim faktörünün marjinal ürününden sağlanan ek gelir marjinal ürün değeri olarak adlandırılır.
Bir firma üretim faktörü olarak ne kadar emek kullanacağına karar verirken, bir işçi daha fazla çalıştırmanın firmaya getireceği ek maliyeti, yeni işçinin firma için yarattığı değerle karşılaştırır. Bir işçi daha fazla çalıştırmanın firmaya getireceği ek maliyet işçiye yapılan toplam ödemelerdir. Yeni işçinin firma için yarattığı değer ise marjinal ürün değeri olarak adlandırılır. Marjinal ürün değerini hesaplayabilmek için, bir birim çıktının fiyatını işçinin marjinal ürünü ile çarparız. VMP = P ×MP (Burada VMP marjinal ürün değerini, P çıktının birim fiyatını ve MP işçinin marjinal ürününü ifade etmektedir. Tam rekabetçi bir piyasada fiyat aynı zamanda marjinal hasılaya eşittir. Bu nedenle formülde fiyat (P) yerine marjinal gelir (MR) de kullanılabilir. Bu durumda formül VMP = MR ×MP şeklini alır.)
Emek verimliliği genellikle çalışanların işlerini yaptıkları sırada harcadıkları efor ile karıştırılır. Ancak bunlar farklı kavramlardır. Örneğin bir stadyumun zemininden sorumlu olan personelin verimliliği eğitim düzeyine, tecrübesine ve kullandığı araç gerece bağlıdır. Sahayı elle itilen bir çim biçme makinası ile biçmeye çalışan bir işçi daha fazla çalışacak ancak çim biçme traktörü kullanan bir işçiye göre verimi daha az olacaktır.
Emek verimliliğinin artması, emek talebini bazı durumlarda arttırırken, bazı durumlarda da azaltabilir. Bunu marjinal ürün değeri kavramını kullanarak açıklayabiliriz. Verimlilikteki artış emeğin marjinal ürününün ve marjinal ürün değerinin artmasına neden olurken, üretimin maliyetini azaltarak fiyat ve marjinal hasıla üzerine aşağı yönde bir baskı yapmaya başlar. Emek talebinin ne yönde değişeceği ise marjinal ürünün ne kadar arttığına ve marjinal hasılanın ne kadar azaldığına bağlıdır. Spor ayakkabıları üreten bir fabrikada bilgisayarlı bir üretim hattı çalışanların verimliliklerini arttırır.
İşgücü verimliliğindeki artış üretimin maliyetini düşürerek ayakkabıların fiyatının düşmesine ve dolayısıyla işçinin üretmiş olduğu çıktının değerinin azalmasına neden olur. Bu azalış işçinin şimdi üretebildiği ayakkabı sayısındaki artışla telafi edilebilir. Eğer işçi tarafından üretilen ayakkabı sayısındaki artış, fiyatın azalışından kaynaklanan gelir kaybını telafi edebiliyorsa, emek talebi artacaktır. Ancak üretimdeki artış gelir kaybını dengeleyecek kadar fazla değilse emek talebi düşer.
Emek Arzı
Emek piyasasının bir tarafı olan emek talebini inceledikten sonra piyasanın işleyişini anlayabilmek ve resmin tamamını görebilmek için şimdi de emek arzını inceleyelim. İktisat biliminin temel özelliklerinden bir tanesi kaynakların kıt olmasından dolayı insanların tercih ya da seçim yapması gerekliliğidir. Bu temel kuralı kişilere, firmalara ya da devletlere uygulayabiliriz. Emek arzını açıklamak için de iktisattaki bu temel kuralı başlangıç noktası olarak almamız gerekir. Burada insanların karşılaştıkları ikilem ya da yapacakları tercih çalışma ile boş zaman arasındadır. Herhalde insan hayatında bundan daha önemli bir seçim yoktur. Çünkü çalışmaya daha fazla vakit ayırırsanız, televizyon izlemek, arkadaşlarınız ve ailenizle yemek yemek ya da hobinizle ilgilenmek için daha az zamanınız kalır. Burada kıt kaynak olarak karşımıza çıkan zamandır. Kimseye herhangi bir ayrıcalık tanımadan, bir gün herkes için 24 saattir.
Çalışma ve boş zaman tercihi kullanılarak emek arzı eğrisi oluşturulur.
İktisadın önemli kavramlarından bir tanesi de fırsat maliyeti kavramıdır. Bir şeyin fırsat maliyeti, onun için vazgeçilen en iyi alternatiftir. Örneğin bir saat fazla boş zaman yaratmak için bir saat çalışmaktan ve dolayısıyla bu bir saat içerisinde elde edeceğiniz kazançtan vazgeçmeniz gerekir. İşte bir saatlik boş zamanın fırsat maliyeti, eğer çalışsaydınız elde edeceğiniz gelir kadar olacaktır. Eğer saatlik ücretiniz 15tl. ise bir saatlik boş zamanın fırsat maliyeti de 15tl.’dir. Eğer saatlik ücretiniz artarsa bir saatlik boş zamanın fırsat maliyeti de onunla birlikte artmış olur. Eğer boş zamanı normal bir mal olarak düşünürsek, insanların çalışma ve boş zaman arasındaki tercihlerini iktisadi kuralları kullanarak daha rahat anlayabiliriz.
Bireysel Emek Arz Eğrisi: Kişiler kısıtlı olan zamanlarını iki şekilde değerlendirebilirler. Bunlardan birisi çalışmak, diğeri de çalışmanın dışındaki tüm aktiviteleri kapsayan boş zamandır. İnsanların çoğu için boş zaman daha eğlenceli olduğundan, onları çalışmaya teşvik etmek için bir ödül verilir; genellikle bir ücret ödenir.
İnsanların çalışmaya razı olmak için kabul edecekleri en düşük ücret düzeyine koruma ücreti adı verilir.
ABC firmasında çalışan işçi Ahmet’in koruma ücretinin saatlik 5tl olduğunu varsayalım. Yani saatlik ücret 5tl’nin altında olursa Ahmet’in boş zamanı tercih edeceğini, 5tl’nin üzerinde olan ücretlerde ise Ahmet’in çalışmak istediğini ve emek arz edeceğini varsayalım. Eğer Ahmet saatte 25tl kazanıyor olsaydı, haftada 40 saat çalışmayı ve haftada 1000tl kazanmayı tercih ederdi. Fakat saatlik ücret 25tl’nin de üzerinde olursa Ahmet daha fazla çalışmayı değil daha fazla boş zamanı tercih eder. Dolayısıyla bu noktadan sonra Ahmet’in emek arz eğrisi geriye doğru dönmektedir. Bu durumu açıklamak için Ahmet’in emek arzı kararının ikame ve gelir etkisi olarak adlandırılan iki faktörden etkilendiğini söyleyebiliriz.
İkâme Etkisi: Saatlik ücret 25tl’nin altında iken, Ahmet’e daha fazla ücret önerildiğinde, Ahmet’in arz edeceği emek artar. Ahmet’in ücreti, boş zamanın fırsat maliyetidir. Eğer Ahmet maça gitmek için işten bir saat erken ayrılırsa, bu eğlencenin maliyeti vazgeçtiği bir saatlik ücrettir. Ücret yükseldikçe Ahmet’in maça gitmesi sonucunda yaşayacağı kayıp artacağından maça gitme konusundaki isteği azalır. Daha yüksek ücret sonucunda Ahmet’in daha fazla çalışmayı tercih etmesi ikâme etkisinden kaynaklanmaktadır.
Gelir Etkisi: Ahmet’in saatlik ücreti ne kadar yüksek olursa, bir haftada ya da bir ayda elde edeceği gelir de o kadar fazla olur. Daha yüksek bir gelir düzeyinde Ahmet tüm normal mallardan ve hizmetlerden daha fazla talep eder. Boş zamanı da normal bir mal olarak düşünürsek, geliri ve refahı artan Ahmet’in daha fazla boş zaman talep etmesi, yani daha az çalışması gerekir. Burada gelirdeki artış, boş zaman talebini arttırdığı için, arz edilen emek miktarının azalmasına neden olmaktadır.
Spor Endüstrisinde Emek Arzı: Spor endüstrisindeki emek arzı, çalışma kararını etkileyen ücret dışındaki faktörlerin önemi nedeniyle diğer endüstrilerden farklıdır. Ücretlerle sağlanan parasal getiri haricinde bazı kişiler spor endüstrisinde çalışmaktan ayrı bir keyif alırlar. Eğer kişi spor endüstrisinde bulunmayı başka bir sektörde çalışmaya göre çok daha fazla istiyorsa, aynı ücret düzeyinde bile olsa spor endüstrisindeki emek arzını arttırır.
Piyasa Emek Arz Eğrisi: Bireysel emek arz eğrisi farklı ücret düzeylerinde kişinin ne kadar emek arz edeceğini göstermekteydi.
Çoğu kişinin bireysel emek arz eğrisi birbirine benzer ve belli bir noktadan sonra geriye döner. Ancak kişilerin koruma ücretleri yani çalışmaya razı oldukları minimum ücret birbirinden farklı olduğundan, emek arz eğrilerinin geriye döndüğü noktalar değişmektedir. Piyasa emek arz eğrisi belli bir işgücü piyasasında tüm hane halkları tarafından arz edilen emek miktarını göstermektedir. Her ücret düzeyinde tüm hane halkları tarafından arz edilen emek miktarları toplanarak elde edilmektedir.
Emek Piyasası Dengesi
Emek piyasası dengesi, ücret ve istihdam düzeyini belirler. Piyasa dengesi arz ve talep eğrilerinin kesiştikleri noktada belirlenmiştir. Buna göre denge ücret düzeyi saatte 10tl ve denge istihdam düzeyi de 300 kişi olarak belirlenmiştir. Eğer ücret düzeyi saatte 10tl’nin üzerinde olursa, tenis piyasasında bir arz fazlası olur. Çünkü bu ücret düzeylerinde tenis piyasasında çalışmak isteyenlerin sayısı, firmaların istihdam etmek istediklerinden daha fazla olur. Bu durumda firmalar daha düşük ücret düzeylerinde çalışmaya razı olan elemanları rahatlıkla bulabilecekleri için ücret düzeyi düşer. Eğer ücret düzeyi saatte 10tl’nin altında ise tenis piyasası çalışanlarında bir kıtlık ortaya çıkar. Firmalar düşük ücret düzeylerinde çalıştırmak için eleman bulamazlar. Bu durumda çalışanları çekebilmek için firmalar daha fazla ücret önereceklerinden ücret düzeyi yükselir. Sadece ücret düzeyi saatte 10tl olması durumunda ücretlerin düşmesi ya da yükselmesi yönünde herhangi bir baskı yoktur.
Rekabetçi Emek Piyasaları
Farklı özelliklere sahip emek piyasaları değişik isimlerle anılmaktadır. Bu farklı piyasalarda ücretlerin ve istihdam düzeyinin belirlenmesinde değişik yöntemler uygulanmaktadır. Emek piyasasının üç türü tam rekabetçi, monopsoncu (emeğin tek alıcısının olduğu piyasa) ve çift yönlü tekeldir (hem işverenin hem de çalışanın tekel durumunda olduğu piyasa). Tam rekabetçi bir emek piyasasında emeğin birçok alıcısı ve satıcısı vardır.
Monopsoncu bir emek piyasasında emeğin sadece tek alıcısı bulunmaktadır. Çift yönlü tekelde ise emeğin tek satıcısı (sendika) ile tek alıcısı (profesyonel spor ligi) karşı karşıyadır. Şimdi bu emek piyasasının farklı türlerini sırasıyla inceleyelim.
Tam Rekabetçi Emek Piyasaları: Tam rekabetçi emek piyasalarında piyasa ücreti, emek arz ve talebinin karşılıklı etkileşimi ile belirlenir.
Bu tür piyasalarda, firmalar piyasada belirlenen ücreti ödeyerek istedikleri kadar emek istihdam edebilirler. Firma emeğin marjinal ürün değeri piyasa ücretine eşitlenene kadar yeni işçi alımını sürdürür. Eğer emeğin marjinal ürün değeri piyasa ücretinin üzerinde ise, yeni işçi alımı firma kârını arttıracaktır çünkü gelirler masraflardan daha hızlı artmaktadır. Rekabetçi emek piyasalarında firmalar arasındaki rekabet ücretleri emeğin marjinal ürün değerine doğru ittiğinden, çalışanların ücretleri marjinal ürün değerine eşit olur.
Monopsoncu Emek Piyasaları Bir mal veya hizmetin tek bir alıcısının bulunduğu piyasa türüne monopson adı verilmektedir. Emek piyasasında da tüm işçiler için sadece bir işveren varsa bu monopsoncu bir emek piyasasıdır. Monopsoncu bir piyasada çalışanların ücretlerine yukarı yönde baskı yapan bir rekabet ortamı olmadığından çalışanlar marjinal ürün değerlerinin altında ücretler alırlar. Bu tür piyasalarda çalışanların aldıkları ücret çalıştıkları firmaya hizmet etme isteklerini sağlayacak kadar olur. “Koruma ücreti” de denilen bu ücret bu firma için çalışmanın alternatif maliyetini karşılayacak kadar yüksek olmalıdır.
Profesyonel Sporda Monopson: Kuzey Amerika’daki profesyonel spor liglerinin çoğu oyuncuları üzerinde monopsoncu güce sahiptir.
Çünkü bu liglerin çoğu oyuncular tarafından sunulan hizmetin tek alıcısı durumundadır. Örneğin Amerika’da bir kolej futbol oyuncusu bir üst ligde profesyonel olarak futbol oynamak isterse, hizmetini Ulusal Futbol Ligi’ne (NFL) satmak durumundadır. Kolej takımında oynayan bir bayan basketbol oyuncusunun profesyonel olarak basketbol oynayabileceği tek yer WNBA’dir. Profesyonel spor ligleri de bu monopsonsu konumlarını kuvvetlendirmek için çeşitli kurallar geliştirmişlerdir.
Oyuncu Emek Piyasasını Kontrol İçin Geliştirilen Kurallar: 1879 yılında Amerikan Beyzbol liginde uygulanan rezerv kuralına göre, bir takım bir oyuncuyu takıma seçerse oyuncu bu takımla ücret belirlemek ve sözleşme imzalamak üzere görüşmeler yapmak durumundadır. Bir takımla sözleşme imzaladıktan sonra takımın oyuncunun tüm hizmetleri üzerinde birtakım özel hakları tesis edilmiş olur. Oyuncu bu takım tarafından sözleşmesi feshedilmeden ya da oyuncu başka bir takıma satılmadan, başka bir takıma hizmet edemez ya da başka bir takımla sözleşme imzalayamaz. Oyuncu hizmetlerini başka bir profesyonel beyzbol takımına satamayacağı için, marjinal ürün değerinden daha az kazanır. Oyuncular hizmetleri için rekabetçi bir emek piyasası yerine monopsoncu bir işverenle karşı karşıya kalırlar. Oyunculara marjinal ürün değerlerinin altında ödeme yapma imkânı Amerika ve diğer ülkelerin spor liglerinde rezerv kuralının uygulanmasına neden olmuştur. İngiltere futbol ligindeki transfer sisteminde futbolcular daha önce anlaşma imzaladıkları ve haklarına sahip olan takım dışındaki bir başka takımla sözleşme imzalayamazlar.
Oyuncu Dağılım Kuralları ve Rekabetçi Denge: Profesyonel spor liglerine göre rezerv şartı ve amatör seçim sistemi gibi oyuncu dağılımı ile ilgili kuralların temel nedeni rekabetçi dengeyi sağlamaktır. İktisatçılar ise oyuncuların rekabetini engellediği için sorgularlar. Futbol ve beyzbol gibi bazı spor dallarında seçilmiş bir oyuncunun takımın rekabet gücü üzerindeki anlık etkisi takımdaki oyuncu sayısının fazlalığı nedeniyle minimum düzeydedir. Yeni oyuncu bir farklılık yaratabilse bile, seçimin rekabetçi denge üzerindeki etkisi azalacaktır çünkü en kötü takımın avantajı sadece seçilen ilk oyuncu için geçerlidir. En kötü takım bir oyuncu daha seçmeden önce en iyi takımın oyuncu seçme hakkı vardır.
Rakip Ligler ve Oyuncu Piyasaları: Mevcut lige rakip olabilecek başka bir lig oluşursa oyuncular için emek piyasası daha rekabetçi bir hale gelir. Çünkü bir rakip ligin varlığı oyuncu hizmetlerinin tek alıcısı durumunda olan mevcut ligin monopsoncu gücünü azaltacaktır. Bu durum bilhassa rekabeti engelleyen rezerv şartı ve amatör oyuncu seçimleri uygulanan durumlarda daha geçerlidir.
Çift Yönlü Tekel: Çift yönlü tekel, tek bir alıcının ve tek bir satıcının ücret düzeyi ile bir mal veya hizmetin piyasa fiyatını belirlemek için pazarlık ettikleri bir piyasa türüdür. Bu piyasa türünü daha iyi anlayabilmek için, belirli bir piyasadaki alıcı ve satıcıların kimler olduklarını bilmek gerekir. Burada alıcı, emek arz eden hane halklarından hizmeti satın alandır. Satıcı ise örgütlü işçilerin temsilcisi konumundaki sendikadır. Bir sendikanın amacı üyelerinin ekonomik çıkarlarını kollamaktır. Özellikle ücretler, ek ödemeler, emekli aylığı gibi ödemelerin arttırılmasına; sağlık, iş güvenliği gibi çalışma şartlarını ilgilendiren konuların iyileştirilmesine ve genel olarak çalışma şartlarını ilgilendiren tüm koşulların işçilerin lehine yeniden düzenlenmesine çaba gösterir. Tüm bu amaçlara ulaşabilmek için bir sendika emek piyasasında bir tekelci gibi davranarak rekabeti engellemeye çalışır. Sendika kendisine kayıtlı işçileri toplu sözleşme görüşmelerinde temsil eder ve işçilerin emeğini satın alan firma yöneticileri ile pazarlık yaparak işçiler için en iyi şartları sağlayan anlaşmayı gerçekleştirmeye çalışır.
Çift Yönlü Tekel ve Sendikalar: Kuzey Amerika’daki dört temel profesyonel spor ligi için (Beyzbol ligi, Ulusal Futbol Ligi, Ulusal Hokey Ligi ve Ulusal Basketbol Birliği) emek piyasaları çift yönlü tekel olarak tanımlanabilir. Bunların her birinde emeğin monopsoncu alıcısı olan lig, emeğin tekelci satıcısı olan sporcu sendikası ile karşı karşıyadır. Lig ve sendika arasındaki pazarlıklar sonucunda ücretler, minimum ücretler, sigorta ve diğer özlük hakları konusunda anlaşmaya varılır. Bu sürecin sonuçları iki tarafın pazarlık aşamasında uyguladıkları taktiklere bağlı olarak değişir. Profesyonel sporda yaygın olarak iki pazarlık modeli kullanılmaktadır. Bunlar muhalif model ve işbirlikçi modeldir.
Sporda sendikalaşma ülkemizde zaman zaman dile getirilse de yüksek katılımlı ve işlevsel bir birlik hiçbir zaman oluşturulamamıştır. Bunun en önemli sebebi özellikle Türkiye’de spor kulüplerinin şirketleşme yerine dernek statüsünde kurulmalarıdır. Bir de işçi haklarını düzenleyen kanunların Futbol Federasyonu’nun yönetmelikleriyle çelişmesidir. Örneğin bir takımın futbolcuları ödeme yapılmadığı gerekçesiyle bir maçı boykot ederse federasyon tarafından lisansları iptal edilebilir. Bu durum birkaç maç sürerse de takımları oynadıkları ligden alt lige düşürülebilir. Yani federasyon yönetmeliğiyle konu hakkındaki kanun çelişmektedir. Bu nedenle 2822 sayılı toplusözleşme ve lokavt kanunu aslında bu hakkı herkese verse de Türkiye’de sporda sendikalaşma şu aşamada zor görünmektedir.
Profesyonel Sporda Talebi Ve Arzı Etkileyen Faktörler
Profesyonel sporda oyuncuların talebi marjinal ürün değerleri ile belirlenir. Bir oyuncu takımın gelirini iki şekilde doğrudan etkileyebilir. Bu etkilerden ilki oyuncunun şöhretini kullanmasıdır. Taraftarların ve hayran kitlesinin oyuncuya ilgisi ne kadar fazla ise takımın gelirleri üzerindeki etkinin de o kadar fazla olması beklenir. Bir oyuncu takım gelirini aynı zamanda galibiyet-mağlubiyet ile ilgili istatistikleri galibiyet lehine değiştirerek de etkileyebilir. Takımın daha fazla galip gelmesi sonucunda popülaritesi ve geliri artacaktır.
Profesyonel sporda oyuncular için talep, iki şekilde belirlenir. Bunlardan ilki talep edilen toplam oyuncu sayısı ile ve ikincisi belirli oyunculara ya da oyuncu türlerine olan taleple ilgilidir. Profesyonel sporun emek piyasasındaki emek genellikle esnek değildir. Bunun anlamı, talep edilen oyuncu sayısındaki yüzde değişimin oyuncu ücretlerindeki yüzde değişimden küçük veya eşit olmasıdır. Bu kuralın NBA için kısmen doğru olduğunu söyleyebiliriz. Son 20 yıllık döneme baktığımızda NBA oyuncularının ücretlerinin iki katından fazla artmış olmasına rağmen aynı dönemde talep edilen oyuncu sayısı çok fazla değişmemiştir. Birçok profesyonel atlet kendi spor dallarında birer girişimci gibi çalışmaktadır. Bunlar spor endüstrisindeki kendi hizmetlerinin sahibi durumunda olduklarından yeteneklerini alternatif kullanım alanlarından hangisinde kullanacaklarını seçebilirler. Takımlar karar verirken nasıl oyuncuların marjinal ürün değerlerini dikkate alıyorsa, bu sporcular da kendi marjinal ürün değerlerine göre karar verirler. Bu duruma daha çok tenis golf gibi elit olarak değerlendirilen bireysel spor dallarında rastlanmaktadır. Birer girişimci olarak, bu sporcular gelirlerini maksimize etmek için sermaye ve emek yatırımlarının kararını verirler.
Emek Talebi
Emek, mal ve hizmet üretiminde kullanılmak üzere talep edilen bir üretim faktörüdür. Bu nedenle emek talebi aslında bir türetilmiş taleptir. Çünkü emek talebi, emeğin üreteceği mal ve hizmetlerin tüketiciler tarafından talep edilmesi sonrasında ortaya çıkar. Başka bir şekilde ifade etmek gerekirse, önce mal ve hizmetler tüketiciler tarafından talep edilmekte, daha sonra da bu mal ve hizmetlerin üretilmesi için gerekli olan faktörlerden birisi olan emek üreticiler tarafından talep edilmektedir. Bu nedenle işçiler tarafından üretilen mal ve hizmetler, emek talebinin önemli belirleyicileridir. Ne kadar emeğin talep edileceği ticari işletmenin hedefleri dışında, teknoloji, piyasa koşulları gibi faktörlere de bağlıdır. Firma üretim sürecinde ne kadar fazla teknoloji kullanırsa, işgücüne olan talep de o ölçüde azalmaktadır. Yani teknolojik gelişme ile işgücüne olan talep birbirine zıt yönlerde hareket etmektedir. Örneğin üretim sürecindeki her şeyin bilgisayarlar ve robotlar tarafından yapıldığı bir spor ayakkabısı üretim tesisindeki emek talebi, ayakkabıların her parçasının elde üretilip birleştirildiği bir işletmeye göre çok daha azdır. Çoğu ticari işletmenin gerçekleştirmek istediği ilk hedefi kârını maksimize etmektir. Kârını maksimize etmek isteyen bir firma da üretim sürecindeki iktisadi stratejilerini sürekli değerlendirmeli ve üretimini nasıl gerçekleştireceğine, bu süreçte ne kadar emek ve ne kadar sermaye kullanacağına karar vermek durumundadır. Bu aşamada daha önce iktisada giriş derslerinizde öğrenmiş olduğunuz bir temel kuralı hatırlamakta fayda var. İster tam rekabet, isterse tekel piyasası olsun, faaliyette bulunulan piyasa türünden bağımsız olarak, kârını maksimize etmek isteyen bir firma marjinal maliyetinin, marjinal gelirine eşit olduğu üretim düzeyinde üretim yapmalıdır. Bildiğiniz gibi piyasada bir malın tek bir üreticisi ve satıcısı varsa ve bu malın yakın ikâmeleri bulunmuyorsa, bu piyasa türüne tekel adı verilmektedir. Yani üretim sürecinde bir işçi daha fazla çalıştırılmasının toplam gelirde yarattığı değişim, ilave maliyetten daha fazla ise firma daha fazla kâr elde etmek için yeni işçi alımına devam etmelidir. Emek talebi kavramını anlayabilmek için öncelikle marjinal ürün değeri kavramı iyi anlaşılmalıdır. Üretim sürecinde kullanılan üretim faktörleri emek ve sermayedir. İktisattaki kısa dönem dönem kavramı üretim faktörlerinden en az bir tanesinin sabit olduğu dönemi ifade eder. Sermayedeki değişim daha fazla zaman aldığından genellikle değişken üretim faktörü emek olmaktadır. Diğer üretim faktörleri sabitken, bir üretim faktörünün kullanımında ortaya çıkan bir birimlik değişmenin firmanın toplam gelirinde yarattığı değişme, diğer bir deyişle o üretim faktörünün marjinal ürününden sağlanan ek gelir marjinal ürün değeri olarak adlandırılır.
Bir firma üretim faktörü olarak ne kadar emek kullanacağına karar verirken, bir işçi daha fazla çalıştırmanın firmaya getireceği ek maliyeti, yeni işçinin firma için yarattığı değerle karşılaştırır. Bir işçi daha fazla çalıştırmanın firmaya getireceği ek maliyet işçiye yapılan toplam ödemelerdir. Yeni işçinin firma için yarattığı değer ise marjinal ürün değeri olarak adlandırılır. Marjinal ürün değerini hesaplayabilmek için, bir birim çıktının fiyatını işçinin marjinal ürünü ile çarparız. VMP = P ×MP (Burada VMP marjinal ürün değerini, P çıktının birim fiyatını ve MP işçinin marjinal ürününü ifade etmektedir. Tam rekabetçi bir piyasada fiyat aynı zamanda marjinal hasılaya eşittir. Bu nedenle formülde fiyat (P) yerine marjinal gelir (MR) de kullanılabilir. Bu durumda formül VMP = MR ×MP şeklini alır.)
Emek verimliliği genellikle çalışanların işlerini yaptıkları sırada harcadıkları efor ile karıştırılır. Ancak bunlar farklı kavramlardır. Örneğin bir stadyumun zemininden sorumlu olan personelin verimliliği eğitim düzeyine, tecrübesine ve kullandığı araç gerece bağlıdır. Sahayı elle itilen bir çim biçme makinası ile biçmeye çalışan bir işçi daha fazla çalışacak ancak çim biçme traktörü kullanan bir işçiye göre verimi daha az olacaktır.
Emek verimliliğinin artması, emek talebini bazı durumlarda arttırırken, bazı durumlarda da azaltabilir. Bunu marjinal ürün değeri kavramını kullanarak açıklayabiliriz. Verimlilikteki artış emeğin marjinal ürününün ve marjinal ürün değerinin artmasına neden olurken, üretimin maliyetini azaltarak fiyat ve marjinal hasıla üzerine aşağı yönde bir baskı yapmaya başlar. Emek talebinin ne yönde değişeceği ise marjinal ürünün ne kadar arttığına ve marjinal hasılanın ne kadar azaldığına bağlıdır. Spor ayakkabıları üreten bir fabrikada bilgisayarlı bir üretim hattı çalışanların verimliliklerini arttırır.
İşgücü verimliliğindeki artış üretimin maliyetini düşürerek ayakkabıların fiyatının düşmesine ve dolayısıyla işçinin üretmiş olduğu çıktının değerinin azalmasına neden olur. Bu azalış işçinin şimdi üretebildiği ayakkabı sayısındaki artışla telafi edilebilir. Eğer işçi tarafından üretilen ayakkabı sayısındaki artış, fiyatın azalışından kaynaklanan gelir kaybını telafi edebiliyorsa, emek talebi artacaktır. Ancak üretimdeki artış gelir kaybını dengeleyecek kadar fazla değilse emek talebi düşer.
Emek Arzı
Emek piyasasının bir tarafı olan emek talebini inceledikten sonra piyasanın işleyişini anlayabilmek ve resmin tamamını görebilmek için şimdi de emek arzını inceleyelim. İktisat biliminin temel özelliklerinden bir tanesi kaynakların kıt olmasından dolayı insanların tercih ya da seçim yapması gerekliliğidir. Bu temel kuralı kişilere, firmalara ya da devletlere uygulayabiliriz. Emek arzını açıklamak için de iktisattaki bu temel kuralı başlangıç noktası olarak almamız gerekir. Burada insanların karşılaştıkları ikilem ya da yapacakları tercih çalışma ile boş zaman arasındadır. Herhalde insan hayatında bundan daha önemli bir seçim yoktur. Çünkü çalışmaya daha fazla vakit ayırırsanız, televizyon izlemek, arkadaşlarınız ve ailenizle yemek yemek ya da hobinizle ilgilenmek için daha az zamanınız kalır. Burada kıt kaynak olarak karşımıza çıkan zamandır. Kimseye herhangi bir ayrıcalık tanımadan, bir gün herkes için 24 saattir.
Çalışma ve boş zaman tercihi kullanılarak emek arzı eğrisi oluşturulur.
İktisadın önemli kavramlarından bir tanesi de fırsat maliyeti kavramıdır. Bir şeyin fırsat maliyeti, onun için vazgeçilen en iyi alternatiftir. Örneğin bir saat fazla boş zaman yaratmak için bir saat çalışmaktan ve dolayısıyla bu bir saat içerisinde elde edeceğiniz kazançtan vazgeçmeniz gerekir. İşte bir saatlik boş zamanın fırsat maliyeti, eğer çalışsaydınız elde edeceğiniz gelir kadar olacaktır. Eğer saatlik ücretiniz 15tl. ise bir saatlik boş zamanın fırsat maliyeti de 15tl.’dir. Eğer saatlik ücretiniz artarsa bir saatlik boş zamanın fırsat maliyeti de onunla birlikte artmış olur. Eğer boş zamanı normal bir mal olarak düşünürsek, insanların çalışma ve boş zaman arasındaki tercihlerini iktisadi kuralları kullanarak daha rahat anlayabiliriz.
Bireysel Emek Arz Eğrisi: Kişiler kısıtlı olan zamanlarını iki şekilde değerlendirebilirler. Bunlardan birisi çalışmak, diğeri de çalışmanın dışındaki tüm aktiviteleri kapsayan boş zamandır. İnsanların çoğu için boş zaman daha eğlenceli olduğundan, onları çalışmaya teşvik etmek için bir ödül verilir; genellikle bir ücret ödenir.
İnsanların çalışmaya razı olmak için kabul edecekleri en düşük ücret düzeyine koruma ücreti adı verilir.
ABC firmasında çalışan işçi Ahmet’in koruma ücretinin saatlik 5tl olduğunu varsayalım. Yani saatlik ücret 5tl’nin altında olursa Ahmet’in boş zamanı tercih edeceğini, 5tl’nin üzerinde olan ücretlerde ise Ahmet’in çalışmak istediğini ve emek arz edeceğini varsayalım. Eğer Ahmet saatte 25tl kazanıyor olsaydı, haftada 40 saat çalışmayı ve haftada 1000tl kazanmayı tercih ederdi. Fakat saatlik ücret 25tl’nin de üzerinde olursa Ahmet daha fazla çalışmayı değil daha fazla boş zamanı tercih eder. Dolayısıyla bu noktadan sonra Ahmet’in emek arz eğrisi geriye doğru dönmektedir. Bu durumu açıklamak için Ahmet’in emek arzı kararının ikame ve gelir etkisi olarak adlandırılan iki faktörden etkilendiğini söyleyebiliriz.
İkâme Etkisi: Saatlik ücret 25tl’nin altında iken, Ahmet’e daha fazla ücret önerildiğinde, Ahmet’in arz edeceği emek artar. Ahmet’in ücreti, boş zamanın fırsat maliyetidir. Eğer Ahmet maça gitmek için işten bir saat erken ayrılırsa, bu eğlencenin maliyeti vazgeçtiği bir saatlik ücrettir. Ücret yükseldikçe Ahmet’in maça gitmesi sonucunda yaşayacağı kayıp artacağından maça gitme konusundaki isteği azalır. Daha yüksek ücret sonucunda Ahmet’in daha fazla çalışmayı tercih etmesi ikâme etkisinden kaynaklanmaktadır.
Gelir Etkisi: Ahmet’in saatlik ücreti ne kadar yüksek olursa, bir haftada ya da bir ayda elde edeceği gelir de o kadar fazla olur. Daha yüksek bir gelir düzeyinde Ahmet tüm normal mallardan ve hizmetlerden daha fazla talep eder. Boş zamanı da normal bir mal olarak düşünürsek, geliri ve refahı artan Ahmet’in daha fazla boş zaman talep etmesi, yani daha az çalışması gerekir. Burada gelirdeki artış, boş zaman talebini arttırdığı için, arz edilen emek miktarının azalmasına neden olmaktadır.
Spor Endüstrisinde Emek Arzı: Spor endüstrisindeki emek arzı, çalışma kararını etkileyen ücret dışındaki faktörlerin önemi nedeniyle diğer endüstrilerden farklıdır. Ücretlerle sağlanan parasal getiri haricinde bazı kişiler spor endüstrisinde çalışmaktan ayrı bir keyif alırlar. Eğer kişi spor endüstrisinde bulunmayı başka bir sektörde çalışmaya göre çok daha fazla istiyorsa, aynı ücret düzeyinde bile olsa spor endüstrisindeki emek arzını arttırır.
Piyasa Emek Arz Eğrisi: Bireysel emek arz eğrisi farklı ücret düzeylerinde kişinin ne kadar emek arz edeceğini göstermekteydi.
Çoğu kişinin bireysel emek arz eğrisi birbirine benzer ve belli bir noktadan sonra geriye döner. Ancak kişilerin koruma ücretleri yani çalışmaya razı oldukları minimum ücret birbirinden farklı olduğundan, emek arz eğrilerinin geriye döndüğü noktalar değişmektedir. Piyasa emek arz eğrisi belli bir işgücü piyasasında tüm hane halkları tarafından arz edilen emek miktarını göstermektedir. Her ücret düzeyinde tüm hane halkları tarafından arz edilen emek miktarları toplanarak elde edilmektedir.
Emek Piyasası Dengesi
Emek piyasası dengesi, ücret ve istihdam düzeyini belirler. Piyasa dengesi arz ve talep eğrilerinin kesiştikleri noktada belirlenmiştir. Buna göre denge ücret düzeyi saatte 10tl ve denge istihdam düzeyi de 300 kişi olarak belirlenmiştir. Eğer ücret düzeyi saatte 10tl’nin üzerinde olursa, tenis piyasasında bir arz fazlası olur. Çünkü bu ücret düzeylerinde tenis piyasasında çalışmak isteyenlerin sayısı, firmaların istihdam etmek istediklerinden daha fazla olur. Bu durumda firmalar daha düşük ücret düzeylerinde çalışmaya razı olan elemanları rahatlıkla bulabilecekleri için ücret düzeyi düşer. Eğer ücret düzeyi saatte 10tl’nin altında ise tenis piyasası çalışanlarında bir kıtlık ortaya çıkar. Firmalar düşük ücret düzeylerinde çalıştırmak için eleman bulamazlar. Bu durumda çalışanları çekebilmek için firmalar daha fazla ücret önereceklerinden ücret düzeyi yükselir. Sadece ücret düzeyi saatte 10tl olması durumunda ücretlerin düşmesi ya da yükselmesi yönünde herhangi bir baskı yoktur.
Rekabetçi Emek Piyasaları
Farklı özelliklere sahip emek piyasaları değişik isimlerle anılmaktadır. Bu farklı piyasalarda ücretlerin ve istihdam düzeyinin belirlenmesinde değişik yöntemler uygulanmaktadır. Emek piyasasının üç türü tam rekabetçi, monopsoncu (emeğin tek alıcısının olduğu piyasa) ve çift yönlü tekeldir (hem işverenin hem de çalışanın tekel durumunda olduğu piyasa). Tam rekabetçi bir emek piyasasında emeğin birçok alıcısı ve satıcısı vardır.
Monopsoncu bir emek piyasasında emeğin sadece tek alıcısı bulunmaktadır. Çift yönlü tekelde ise emeğin tek satıcısı (sendika) ile tek alıcısı (profesyonel spor ligi) karşı karşıyadır. Şimdi bu emek piyasasının farklı türlerini sırasıyla inceleyelim.
Tam Rekabetçi Emek Piyasaları: Tam rekabetçi emek piyasalarında piyasa ücreti, emek arz ve talebinin karşılıklı etkileşimi ile belirlenir.
Bu tür piyasalarda, firmalar piyasada belirlenen ücreti ödeyerek istedikleri kadar emek istihdam edebilirler. Firma emeğin marjinal ürün değeri piyasa ücretine eşitlenene kadar yeni işçi alımını sürdürür. Eğer emeğin marjinal ürün değeri piyasa ücretinin üzerinde ise, yeni işçi alımı firma kârını arttıracaktır çünkü gelirler masraflardan daha hızlı artmaktadır. Rekabetçi emek piyasalarında firmalar arasındaki rekabet ücretleri emeğin marjinal ürün değerine doğru ittiğinden, çalışanların ücretleri marjinal ürün değerine eşit olur.
Monopsoncu Emek Piyasaları Bir mal veya hizmetin tek bir alıcısının bulunduğu piyasa türüne monopson adı verilmektedir. Emek piyasasında da tüm işçiler için sadece bir işveren varsa bu monopsoncu bir emek piyasasıdır. Monopsoncu bir piyasada çalışanların ücretlerine yukarı yönde baskı yapan bir rekabet ortamı olmadığından çalışanlar marjinal ürün değerlerinin altında ücretler alırlar. Bu tür piyasalarda çalışanların aldıkları ücret çalıştıkları firmaya hizmet etme isteklerini sağlayacak kadar olur. “Koruma ücreti” de denilen bu ücret bu firma için çalışmanın alternatif maliyetini karşılayacak kadar yüksek olmalıdır.
Profesyonel Sporda Monopson: Kuzey Amerika’daki profesyonel spor liglerinin çoğu oyuncuları üzerinde monopsoncu güce sahiptir.
Çünkü bu liglerin çoğu oyuncular tarafından sunulan hizmetin tek alıcısı durumundadır. Örneğin Amerika’da bir kolej futbol oyuncusu bir üst ligde profesyonel olarak futbol oynamak isterse, hizmetini Ulusal Futbol Ligi’ne (NFL) satmak durumundadır. Kolej takımında oynayan bir bayan basketbol oyuncusunun profesyonel olarak basketbol oynayabileceği tek yer WNBA’dir. Profesyonel spor ligleri de bu monopsonsu konumlarını kuvvetlendirmek için çeşitli kurallar geliştirmişlerdir.
Oyuncu Emek Piyasasını Kontrol İçin Geliştirilen Kurallar: 1879 yılında Amerikan Beyzbol liginde uygulanan rezerv kuralına göre, bir takım bir oyuncuyu takıma seçerse oyuncu bu takımla ücret belirlemek ve sözleşme imzalamak üzere görüşmeler yapmak durumundadır. Bir takımla sözleşme imzaladıktan sonra takımın oyuncunun tüm hizmetleri üzerinde birtakım özel hakları tesis edilmiş olur. Oyuncu bu takım tarafından sözleşmesi feshedilmeden ya da oyuncu başka bir takıma satılmadan, başka bir takıma hizmet edemez ya da başka bir takımla sözleşme imzalayamaz. Oyuncu hizmetlerini başka bir profesyonel beyzbol takımına satamayacağı için, marjinal ürün değerinden daha az kazanır. Oyuncular hizmetleri için rekabetçi bir emek piyasası yerine monopsoncu bir işverenle karşı karşıya kalırlar. Oyunculara marjinal ürün değerlerinin altında ödeme yapma imkânı Amerika ve diğer ülkelerin spor liglerinde rezerv kuralının uygulanmasına neden olmuştur. İngiltere futbol ligindeki transfer sisteminde futbolcular daha önce anlaşma imzaladıkları ve haklarına sahip olan takım dışındaki bir başka takımla sözleşme imzalayamazlar.
Oyuncu Dağılım Kuralları ve Rekabetçi Denge: Profesyonel spor liglerine göre rezerv şartı ve amatör seçim sistemi gibi oyuncu dağılımı ile ilgili kuralların temel nedeni rekabetçi dengeyi sağlamaktır. İktisatçılar ise oyuncuların rekabetini engellediği için sorgularlar. Futbol ve beyzbol gibi bazı spor dallarında seçilmiş bir oyuncunun takımın rekabet gücü üzerindeki anlık etkisi takımdaki oyuncu sayısının fazlalığı nedeniyle minimum düzeydedir. Yeni oyuncu bir farklılık yaratabilse bile, seçimin rekabetçi denge üzerindeki etkisi azalacaktır çünkü en kötü takımın avantajı sadece seçilen ilk oyuncu için geçerlidir. En kötü takım bir oyuncu daha seçmeden önce en iyi takımın oyuncu seçme hakkı vardır.
Rakip Ligler ve Oyuncu Piyasaları: Mevcut lige rakip olabilecek başka bir lig oluşursa oyuncular için emek piyasası daha rekabetçi bir hale gelir. Çünkü bir rakip ligin varlığı oyuncu hizmetlerinin tek alıcısı durumunda olan mevcut ligin monopsoncu gücünü azaltacaktır. Bu durum bilhassa rekabeti engelleyen rezerv şartı ve amatör oyuncu seçimleri uygulanan durumlarda daha geçerlidir.
Çift Yönlü Tekel: Çift yönlü tekel, tek bir alıcının ve tek bir satıcının ücret düzeyi ile bir mal veya hizmetin piyasa fiyatını belirlemek için pazarlık ettikleri bir piyasa türüdür. Bu piyasa türünü daha iyi anlayabilmek için, belirli bir piyasadaki alıcı ve satıcıların kimler olduklarını bilmek gerekir. Burada alıcı, emek arz eden hane halklarından hizmeti satın alandır. Satıcı ise örgütlü işçilerin temsilcisi konumundaki sendikadır. Bir sendikanın amacı üyelerinin ekonomik çıkarlarını kollamaktır. Özellikle ücretler, ek ödemeler, emekli aylığı gibi ödemelerin arttırılmasına; sağlık, iş güvenliği gibi çalışma şartlarını ilgilendiren konuların iyileştirilmesine ve genel olarak çalışma şartlarını ilgilendiren tüm koşulların işçilerin lehine yeniden düzenlenmesine çaba gösterir. Tüm bu amaçlara ulaşabilmek için bir sendika emek piyasasında bir tekelci gibi davranarak rekabeti engellemeye çalışır. Sendika kendisine kayıtlı işçileri toplu sözleşme görüşmelerinde temsil eder ve işçilerin emeğini satın alan firma yöneticileri ile pazarlık yaparak işçiler için en iyi şartları sağlayan anlaşmayı gerçekleştirmeye çalışır.
Çift Yönlü Tekel ve Sendikalar: Kuzey Amerika’daki dört temel profesyonel spor ligi için (Beyzbol ligi, Ulusal Futbol Ligi, Ulusal Hokey Ligi ve Ulusal Basketbol Birliği) emek piyasaları çift yönlü tekel olarak tanımlanabilir. Bunların her birinde emeğin monopsoncu alıcısı olan lig, emeğin tekelci satıcısı olan sporcu sendikası ile karşı karşıyadır. Lig ve sendika arasındaki pazarlıklar sonucunda ücretler, minimum ücretler, sigorta ve diğer özlük hakları konusunda anlaşmaya varılır. Bu sürecin sonuçları iki tarafın pazarlık aşamasında uyguladıkları taktiklere bağlı olarak değişir. Profesyonel sporda yaygın olarak iki pazarlık modeli kullanılmaktadır. Bunlar muhalif model ve işbirlikçi modeldir.
Sporda sendikalaşma ülkemizde zaman zaman dile getirilse de yüksek katılımlı ve işlevsel bir birlik hiçbir zaman oluşturulamamıştır. Bunun en önemli sebebi özellikle Türkiye’de spor kulüplerinin şirketleşme yerine dernek statüsünde kurulmalarıdır. Bir de işçi haklarını düzenleyen kanunların Futbol Federasyonu’nun yönetmelikleriyle çelişmesidir. Örneğin bir takımın futbolcuları ödeme yapılmadığı gerekçesiyle bir maçı boykot ederse federasyon tarafından lisansları iptal edilebilir. Bu durum birkaç maç sürerse de takımları oynadıkları ligden alt lige düşürülebilir. Yani federasyon yönetmeliğiyle konu hakkındaki kanun çelişmektedir. Bu nedenle 2822 sayılı toplusözleşme ve lokavt kanunu aslında bu hakkı herkese verse de Türkiye’de sporda sendikalaşma şu aşamada zor görünmektedir.
Profesyonel Sporda Talebi Ve Arzı Etkileyen Faktörler
Profesyonel sporda oyuncuların talebi marjinal ürün değerleri ile belirlenir. Bir oyuncu takımın gelirini iki şekilde doğrudan etkileyebilir. Bu etkilerden ilki oyuncunun şöhretini kullanmasıdır. Taraftarların ve hayran kitlesinin oyuncuya ilgisi ne kadar fazla ise takımın gelirleri üzerindeki etkinin de o kadar fazla olması beklenir. Bir oyuncu takım gelirini aynı zamanda galibiyet-mağlubiyet ile ilgili istatistikleri galibiyet lehine değiştirerek de etkileyebilir. Takımın daha fazla galip gelmesi sonucunda popülaritesi ve geliri artacaktır.
Profesyonel sporda oyuncular için talep, iki şekilde belirlenir. Bunlardan ilki talep edilen toplam oyuncu sayısı ile ve ikincisi belirli oyunculara ya da oyuncu türlerine olan taleple ilgilidir. Profesyonel sporun emek piyasasındaki emek genellikle esnek değildir. Bunun anlamı, talep edilen oyuncu sayısındaki yüzde değişimin oyuncu ücretlerindeki yüzde değişimden küçük veya eşit olmasıdır. Bu kuralın NBA için kısmen doğru olduğunu söyleyebiliriz. Son 20 yıllık döneme baktığımızda NBA oyuncularının ücretlerinin iki katından fazla artmış olmasına rağmen aynı dönemde talep edilen oyuncu sayısı çok fazla değişmemiştir. Birçok profesyonel atlet kendi spor dallarında birer girişimci gibi çalışmaktadır. Bunlar spor endüstrisindeki kendi hizmetlerinin sahibi durumunda olduklarından yeteneklerini alternatif kullanım alanlarından hangisinde kullanacaklarını seçebilirler. Takımlar karar verirken nasıl oyuncuların marjinal ürün değerlerini dikkate alıyorsa, bu sporcular da kendi marjinal ürün değerlerine göre karar verirler. Bu duruma daha çok tenis golf gibi elit olarak değerlendirilen bireysel spor dallarında rastlanmaktadır. Birer girişimci olarak, bu sporcular gelirlerini maksimize etmek için sermaye ve emek yatırımlarının kararını verirler.