Suç Önleme Modelleri Dersi 2. Ünite Özet
Açıköğretim ders notları öğrenciler tarafından ders çalışma esnasında hazırlanmakta olup diğer ders çalışacak öğrenciler için paylaşılmaktadır. Sizlerde hazırladığınız ders notlarını paylaşmak istiyorsanız bizlere iletebilirsiniz.
Açıköğretim derslerinden Suç Önleme Modelleri Dersi 2. Ünite Özet için hazırlanan ders çalışma dokümanına (ders özeti / sorularla öğrenelim) aşağıdan erişebilirsiniz. AÖF Ders Notları ile sınavlara çok daha etkili bir şekilde çalışabilirsiniz. Sınavlarınızda başarılar dileriz.
Suç Önlenmesi Caydırıcılık Ve Islah
Giriş
Suçun önlenmesinde caydırıcılık ve ıslah (yeniden topluma kazandırma, resosyalizasyon) iki etkili kavram olarak karşımıza çıkar. Gerçekten de suç karşılığında uygulanacak cezai yaptırım gerek failleri gerekse de toplumdaki diğer bireyleri suç işlemekten caydırıcı bir etki oluşturmaktadır. Bunun yanında suç faillerinin cezalarının infazı sırasında ıslahlarının sağlanması da suçun önlenmesinde, caydırıcılık kadar etkili bir husus olarak karşımıza çıkar
Suç ve Cezai Yaptırım Kavramları
Suç, en yalın haliyle cezai yaptırıma tabi kılınmış hukuka aykırılıklarıdır. Ceza normu ise, kural (suça ilişkin tanım ve uyulmasına dair emir) ve yaptırım (emre uyulmaması halinde yaptırım) olmak üzere iki temel kısımdan oluşur. Suç karşılığında uygulanan yaptırım olarak cezalar (TCK m.45):
- Hapis Cezaları: Ağırlaştırılmış müebbet hapis, müebbet hapis ve süreli hapis cezalarında oluşur.
- Adlî Para Cezaları: Beş günden az ve kanunda aksine hüküm bulunmayan hallerde yedi yüz otuz günden fazla olmamak üzere belirlenen tam gün sayısının, bir gün karşılığı olarak takdir edilen miktar ile çarpılması suretiyle hesaplanan meblağın hükümlü tarafından Devlet Hazinesine ödenmesinden ibarettir.
Caydırıcılık ve Islah Kavramları
Caydırıcılık ve ıslah suçların önlenmesindeki iki anahtar kavramdır. Caydırıcılık, bireyin gönüllülüğü aranmaksızın, korkutmak ve zorlamak suretiyle onun suçtan uzaklaştırılmasını ifade eder. Buna karşın ıslah ise, bireyde toplumsal nizamla uyumlu bir birey olma isteğinin uyandırılması ve bunun davranışlarına yansımasının sağlanmasını içerir.
Caydırıcılık ve Islah Bağlamında, Cezai Yaptırımların Modern Süreçteki Değişimi
17. yüzyılda ortaya çıkan aydınlanama dönemi ile birlikte artık her insanın, nasıl bir suç işlerse işlesin, nasıl bir kişiliğe sahip olursa olsun, sırf insan olma vasfı nedeniyle saygıdeğer olduğu düşüncesi hâkim olmaya başlamıştır. Sosyal ve kültürel alandaki bu gelişmelerin, cezanın belirlenmesi ve cezalandırma sürecine ilişkin bakış açısını ve uygulamaları etkilemiştir. Gerçekten de daha önce büyük kalabalıklar önünde gerçekleştirilen infazlar yerini yavaş yavaş daha insani cezalandırma yöntemlerine bırakmıştır. Özellikle pozitivist okul mensupları bu dönemde suçluya ve cezalandırmaya ilişkin görüşlerini bilimsel temellere dayandırmaya çabalamışlardır. Pozitivist okulun temsilcilerinden Lombrosso’ya göre, bireyler eğer doğuştan suçlu iseler ve bu özellik onlara kalıtımsal olarak geçmişse; sahip oldukları değiştirilemez biyolojik özellikler nedeniyle öldürülmeleri gereklidir. Bununla birlikte, içinde bulundukları toplumsal hayata adapte olamayan suçlular için sürgün, akıl hastaları için tedavi ve gözetim altında tutma, çok zararlı olmayan tedavi edilemezler için ise ömür boyu hapis cezası verilmelidir. Ancak bununla birlikte bazı fiziksel farklılıkların, zorunlu olarak suçluluğu göstereceği iddiası uzun süre ırk ayrımcılığının temel dayanağını oluşturmuştur. Bu bağlamda bilimi insani değerlerin üstüne koyarak, bazı gayri insani muameleleri meşrulaştırmaktan kaçınmak gerekmektedir.
Modern cezalandırma sistemleri ile birlikte:
- Ceza ıstırap veren bir gösteri olmaktan çıkmalı ve ıslah edici olmalıdır ki; hükümlü yeniden topluma kazandırılabilsin görüşü benimsenir.
- “Failin bedeni değil, ondaki kötülük doğuran irade cezalandırılmalıdır” şeklindeki görüş kamusal cezalandırma alanında daha çok kabul görmeye başlamıştır.
- “Suçluların suçtan caydırılması ve ıslahı, ancak hükümlülerin kapalı mekânlarda tutulması ve etkin şekilde gözetlenmesi halinde mümkün olabilir” şeklindeki görüş kabul görmüştür.
Ceza Normu ve Caydırıcılık
Hukukun etkinliği ve hukuk kurallarının uygulanabilirliği, büyük oranda bu kuralların ihlal edilmesi halinde devletçe uygulanacak yaptırımlara bağlıdır. Bireyleri hukuka uygun davranmaya yönelten en etkili araç ise kuralların ihlali halinde öngörülen yaptırımlardır. Bugüne kadar, hukuku ve dolayısıyla yaptırım sistemi olmaksızın bir düzen ve güvenlik içerisinde yaşamayı başaran orta ölçekli bir toplum örneği bile görülmemiştir. Bireyin içinde bulunduğu toplumun gelişmişlik düzeyi ve bireyi hukuka aykırı davranmaktan alıkoyan ahlaki değerler de toplumda hukuka uygun davranılmasını sağlayan diğer önemli etkenlerdendir.
Hukuk düzeninde kuralların ihlali halinde öngörülen yaptırımların özellikle pasif işlevlerini layıkıyla yerine getirebilmeleri için şu unsurlar etkilidir;
- Cezai yaptırımın türü ve içeriği: Ceza hukuku düzeninde öngörülen yaptırımların türü, kuralın ihlalinin kamusal düzene verdiği zarara ve yaptırımın amacına bağlı olarak değişmektedir.
- Cezai yaptırımın miktarı: Ceza normunun ihlali için öngörülen yaptırımın miktarı da yaptırımın etkinliğinin sağlanması bakımından önemlidir.
- Cezai yaptırımın uygulanabilirliği: Bazen ceza normunun ihlali için öngörülen yaptırımlar, adli uygulamalarda sıklıkla göz ardı edilebilmektedir.
- Cezai takibatın etkinliği: Yapılan araştırmalar cezai yaptırımın işlevini yerine getirmesinde en etkili olan hususun çoğu kez takibatın etkinliği olduğunu göstermektedir. Gerçekten de ceza hukuku ihlallerini önlemekte gerek yaptırımın türü ve içeriği gerekse miktarı, ihlale ilişkin takibatın etkinliği kadar büyük önem arz etmemektedir.
Cezaların İnfazı Bağlamında Caydırıcılık ve Islah
Suç işleyene verilen cezanın infaz edilmesi, cezai yaptırımın aktif işlevini yerine getirmesini sağlar. Bu bağlamda cezai yaptırımın aktif işlevini yerine getirebilmesi için, bir kuralın ihlal edilmesi nedeniyle yaptırımın kuralı ihlal eden kişi veya kişilere uygulanması (cezai yaptırımın infaz edilmesi) gerekir. 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un (CGTİHK’nun) 3. maddesinde, ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazı ile ulaşılmak istenilen amaçlar şu şekilde sıralanmıştır:
- Genel ve özel önlemeyi sağlamak,
- Hükümlünün yeniden suç işlemesini
- Engelleyici etkenleri güçlendirmek,
- Toplumu suça karşı korumak,
- Hükümlünün; yeniden sosyalleşmesini teşvik etmek,
- Hükümlünün üretken ve kanunlara, nizamlara ve toplumsal kurallara saygılı, sorumluluk taşıyan bir yaşam biçimine uyumunu kolaylaştırmak
Caydırıcılık ve İnfaz; suçun hukuk düzeninde düzenlenmiş ve cezai yaptırıma bağlı tutulmuş olması (pasif işlev) sadece caydırıcılığa hizmet ederken; cezanın infazı (aktif işlev), infaz sırasında uygulanacak ıslah teknikleri dolayısıyla caydırıcılıkla birlikte ıslaha ve yeniden topluma kazandırmaya da hizmet etmektedir. Ceza normu ihlal edip suç işleyen kişiye uygulanan yaptırımın içerdiği zorlamanın, bu kişi üzerindeki olumsuz yansımaları, toplumdaki bireylerde “bu ihlali gerçekleştirirsem aynı şey benim de başıma gelecek” düşüncesini oluşturur. Böylelikle genel olarak toplumdaki diğer bireyler de herhangi bir cezai yaptırımla ve onun olumsuz sonuçlarıyla karşılaşmamak için genel olarak ceza normuna uygun davranmak yönünde hareket ederler.
Yapısalcı görüş ve pozitivist bakış açısına göre bireyin suç işlemesinde iradesinin etkisi yoktur, bireyi toplum suçlu yapar. Ancak ortada sebebi her ne olursa olsun toplumsal tehlikeliliği bulunan bir kimse vardır. Bu kişi ıslah edilip yeniden topluma kazandırılmadan toplumsal “tehlikelilik hali” devam edecektir. Bu görüş ile birlikte, cezanın infazı ile artık sadece failin suçtan caydırılması ve mağdurun intikam duygularının tatmini değil, aynı zamanda infaz sırasında uygulanacak iyileştirme teknikleri ile hükümlünün ıslahı ve resosyalizasyonu da amaçlanmaktadır. Günümüzde infazın ıslaha yönelik amacının, sadece hükümlünün eğitimi değil, onun yeniden sosyalleştirilmesi, diğer bir deyişle topluma kazandırılması olduğu ifade edilmektedir.
İnfaz Kurumlarında Islah Mümkün Müdür?
Islahın ne şekilde gerçekleştirilebileceği üzerine çok fazla çalışma yapılmamakta, “nasıl?” sorusu üzerinde durulmaksızın, sürekli olarak içi boş bir ıslah amacından ve bunun toplum için ne kadar yararlı olduğundan söz edilmektedir. Gerçekten de Türkiye örneğinde olduğu üzere, sadece bazı infaz kurumlarında, mahkûmları meslek edindirmek için düzenlenen kurslar ve boş vakitlerini geçirmeleri amacıyla imkân tanınan kısıtlı spor faaliyetleri, bir yere kapatılmış insanların ıslahı için son derece yetersiz kalmaktadırlar. İnfaz kurumlarının koşullarının iyileştirilmesine yönelik harcamalara halk, “adamlar hem suç işliyorlar hem de kral gibi yaşıyorlar. Bu kadar aç ve yoksul ama hukuka uygun davranan vatandaş varken; devlet topladığı vergileri nasıl suçluların rahatı için harcar?” şeklinde tepkiler vermektedir. Ayrıca herkesin suçlu olduğu kapalı bir mekânda bireyin kötü ortamdan ve özgürlük sınırlamasından korkutularak caydırılması dışında, onda toplumsal düzenle uyumlu iyi bir insan olma isteğinin uyandırılıp uyandırılamayacağı büyük bir soru işaretidir. Sonuç olarak, her ne kadar modern cezalandırma söyleminde mantıklı esaslar üzerine oturtulmuş bir ıslah amacı söz konusu olsa da, uygulama bakımından bu amaca yönelik faaliyetlerin göz ardı edilebilecek kadar az olduğu ve ıslah amacının retorik bir söylem olmaktan öteye geçemediği görülmektedir.
Kamusal Gözetim ve Caydırıcılık
Gözetimin iki farklı anlamından bahsedilebilir; Birinci anlamıyla gözetim, hakkında toplandığı bireylerin, grupların veya genel olarak toplumun davranışlarını yönetmek üzere kullanılabilen bilgi depolanmasını ifade ederken; ikinci anlamıyla, bireylerin veya grupların davranışlarıyla genel olarak toplumsal davranışların doğrudan izlenmesini içerir. Bu başlık devletin genel olarak toplum üzerinde gerçekleştirdiği kamusal gözetim ile ilgilidir. Gözetim sadece bilgi sahibi olma amacına yönelik olarak değil, bununla birlikte ya da bu amaçtan bağımsız olarak disiplinize etme amacına yönelik olarak da gerçekleştirilmektedir. Disiplinize etme amacına yönelik gözetim, tarihsel süreçte sistematik olarak ilk uygulanmaya başlandığında (modern sürecin başlarında), kapalı mekânlara ihtiyaç duyulmuştur. Oysa günümüzde kapalı bir mekânda olmaksızın da teknolojik imkân dahilinde bireylere gözetlendikleri hissi verilerek disiplinize edilmeleri mümkündür. Toplumsal hayatın düzenlenmesi ve suçla etkin mücadele edilebilmesi bakımından, gözetim artık günümüz toplumlarının olmazsa olmazıdır. Özellikle bilişim sistemleri ve internet sayesinde örgütlü suçlarda haberleşme ve birlikte hareket etme, örgüt üyelerinin eğitimi (bomba yapımı, vs. gibi alanlarda) ve yeni suç işleme teknikleri inanılmaz boyutlarda gelişmiştir. Bunun yanında işlenen bazı suçlarda verilen zararlar da, artık eskisine nazaran daha büyük boyutlarda olmaktadır. Teknoloji, insanlığa sadece kolay haberleşmeyi, kolay ulaşmayı, kolay üretmeyi değil; aynı zamanda kolay ve daha büyük boyutlarda çalmayı, bozmayı ve öldürmeyi de sağlamıştır. Suç nedeniyle ortaya çıkan zararların büyüklüğü karşısında ise, suçun önlenmesi eskisine nazaran daha büyük önem arz etmeye başlamıştır. Bu bağlamda devletin de gözetimini, yeni teknikler kullanmak suretiyle geliştirmesi ve bir oranda arttırması makul karşılanabilir. Buna karşın temel haklar ve özellikle de özel hayatın gizliliği kavramıyla yakından ilişkili olan gözetim faaliyetinin belirli sınırlarının olması gereklidir.
Giriş
Suçun önlenmesinde caydırıcılık ve ıslah (yeniden topluma kazandırma, resosyalizasyon) iki etkili kavram olarak karşımıza çıkar. Gerçekten de suç karşılığında uygulanacak cezai yaptırım gerek failleri gerekse de toplumdaki diğer bireyleri suç işlemekten caydırıcı bir etki oluşturmaktadır. Bunun yanında suç faillerinin cezalarının infazı sırasında ıslahlarının sağlanması da suçun önlenmesinde, caydırıcılık kadar etkili bir husus olarak karşımıza çıkar
Suç ve Cezai Yaptırım Kavramları
Suç, en yalın haliyle cezai yaptırıma tabi kılınmış hukuka aykırılıklarıdır. Ceza normu ise, kural (suça ilişkin tanım ve uyulmasına dair emir) ve yaptırım (emre uyulmaması halinde yaptırım) olmak üzere iki temel kısımdan oluşur. Suç karşılığında uygulanan yaptırım olarak cezalar (TCK m.45):
- Hapis Cezaları: Ağırlaştırılmış müebbet hapis, müebbet hapis ve süreli hapis cezalarında oluşur.
- Adlî Para Cezaları: Beş günden az ve kanunda aksine hüküm bulunmayan hallerde yedi yüz otuz günden fazla olmamak üzere belirlenen tam gün sayısının, bir gün karşılığı olarak takdir edilen miktar ile çarpılması suretiyle hesaplanan meblağın hükümlü tarafından Devlet Hazinesine ödenmesinden ibarettir.
Caydırıcılık ve Islah Kavramları
Caydırıcılık ve ıslah suçların önlenmesindeki iki anahtar kavramdır. Caydırıcılık, bireyin gönüllülüğü aranmaksızın, korkutmak ve zorlamak suretiyle onun suçtan uzaklaştırılmasını ifade eder. Buna karşın ıslah ise, bireyde toplumsal nizamla uyumlu bir birey olma isteğinin uyandırılması ve bunun davranışlarına yansımasının sağlanmasını içerir.
Caydırıcılık ve Islah Bağlamında, Cezai Yaptırımların Modern Süreçteki Değişimi
17. yüzyılda ortaya çıkan aydınlanama dönemi ile birlikte artık her insanın, nasıl bir suç işlerse işlesin, nasıl bir kişiliğe sahip olursa olsun, sırf insan olma vasfı nedeniyle saygıdeğer olduğu düşüncesi hâkim olmaya başlamıştır. Sosyal ve kültürel alandaki bu gelişmelerin, cezanın belirlenmesi ve cezalandırma sürecine ilişkin bakış açısını ve uygulamaları etkilemiştir. Gerçekten de daha önce büyük kalabalıklar önünde gerçekleştirilen infazlar yerini yavaş yavaş daha insani cezalandırma yöntemlerine bırakmıştır. Özellikle pozitivist okul mensupları bu dönemde suçluya ve cezalandırmaya ilişkin görüşlerini bilimsel temellere dayandırmaya çabalamışlardır. Pozitivist okulun temsilcilerinden Lombrosso’ya göre, bireyler eğer doğuştan suçlu iseler ve bu özellik onlara kalıtımsal olarak geçmişse; sahip oldukları değiştirilemez biyolojik özellikler nedeniyle öldürülmeleri gereklidir. Bununla birlikte, içinde bulundukları toplumsal hayata adapte olamayan suçlular için sürgün, akıl hastaları için tedavi ve gözetim altında tutma, çok zararlı olmayan tedavi edilemezler için ise ömür boyu hapis cezası verilmelidir. Ancak bununla birlikte bazı fiziksel farklılıkların, zorunlu olarak suçluluğu göstereceği iddiası uzun süre ırk ayrımcılığının temel dayanağını oluşturmuştur. Bu bağlamda bilimi insani değerlerin üstüne koyarak, bazı gayri insani muameleleri meşrulaştırmaktan kaçınmak gerekmektedir.
Modern cezalandırma sistemleri ile birlikte:
- Ceza ıstırap veren bir gösteri olmaktan çıkmalı ve ıslah edici olmalıdır ki; hükümlü yeniden topluma kazandırılabilsin görüşü benimsenir.
- “Failin bedeni değil, ondaki kötülük doğuran irade cezalandırılmalıdır” şeklindeki görüş kamusal cezalandırma alanında daha çok kabul görmeye başlamıştır.
- “Suçluların suçtan caydırılması ve ıslahı, ancak hükümlülerin kapalı mekânlarda tutulması ve etkin şekilde gözetlenmesi halinde mümkün olabilir” şeklindeki görüş kabul görmüştür.
Ceza Normu ve Caydırıcılık
Hukukun etkinliği ve hukuk kurallarının uygulanabilirliği, büyük oranda bu kuralların ihlal edilmesi halinde devletçe uygulanacak yaptırımlara bağlıdır. Bireyleri hukuka uygun davranmaya yönelten en etkili araç ise kuralların ihlali halinde öngörülen yaptırımlardır. Bugüne kadar, hukuku ve dolayısıyla yaptırım sistemi olmaksızın bir düzen ve güvenlik içerisinde yaşamayı başaran orta ölçekli bir toplum örneği bile görülmemiştir. Bireyin içinde bulunduğu toplumun gelişmişlik düzeyi ve bireyi hukuka aykırı davranmaktan alıkoyan ahlaki değerler de toplumda hukuka uygun davranılmasını sağlayan diğer önemli etkenlerdendir.
Hukuk düzeninde kuralların ihlali halinde öngörülen yaptırımların özellikle pasif işlevlerini layıkıyla yerine getirebilmeleri için şu unsurlar etkilidir;
- Cezai yaptırımın türü ve içeriği: Ceza hukuku düzeninde öngörülen yaptırımların türü, kuralın ihlalinin kamusal düzene verdiği zarara ve yaptırımın amacına bağlı olarak değişmektedir.
- Cezai yaptırımın miktarı: Ceza normunun ihlali için öngörülen yaptırımın miktarı da yaptırımın etkinliğinin sağlanması bakımından önemlidir.
- Cezai yaptırımın uygulanabilirliği: Bazen ceza normunun ihlali için öngörülen yaptırımlar, adli uygulamalarda sıklıkla göz ardı edilebilmektedir.
- Cezai takibatın etkinliği: Yapılan araştırmalar cezai yaptırımın işlevini yerine getirmesinde en etkili olan hususun çoğu kez takibatın etkinliği olduğunu göstermektedir. Gerçekten de ceza hukuku ihlallerini önlemekte gerek yaptırımın türü ve içeriği gerekse miktarı, ihlale ilişkin takibatın etkinliği kadar büyük önem arz etmemektedir.
Cezaların İnfazı Bağlamında Caydırıcılık ve Islah
Suç işleyene verilen cezanın infaz edilmesi, cezai yaptırımın aktif işlevini yerine getirmesini sağlar. Bu bağlamda cezai yaptırımın aktif işlevini yerine getirebilmesi için, bir kuralın ihlal edilmesi nedeniyle yaptırımın kuralı ihlal eden kişi veya kişilere uygulanması (cezai yaptırımın infaz edilmesi) gerekir. 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un (CGTİHK’nun) 3. maddesinde, ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazı ile ulaşılmak istenilen amaçlar şu şekilde sıralanmıştır:
- Genel ve özel önlemeyi sağlamak,
- Hükümlünün yeniden suç işlemesini
- Engelleyici etkenleri güçlendirmek,
- Toplumu suça karşı korumak,
- Hükümlünün; yeniden sosyalleşmesini teşvik etmek,
- Hükümlünün üretken ve kanunlara, nizamlara ve toplumsal kurallara saygılı, sorumluluk taşıyan bir yaşam biçimine uyumunu kolaylaştırmak
Caydırıcılık ve İnfaz; suçun hukuk düzeninde düzenlenmiş ve cezai yaptırıma bağlı tutulmuş olması (pasif işlev) sadece caydırıcılığa hizmet ederken; cezanın infazı (aktif işlev), infaz sırasında uygulanacak ıslah teknikleri dolayısıyla caydırıcılıkla birlikte ıslaha ve yeniden topluma kazandırmaya da hizmet etmektedir. Ceza normu ihlal edip suç işleyen kişiye uygulanan yaptırımın içerdiği zorlamanın, bu kişi üzerindeki olumsuz yansımaları, toplumdaki bireylerde “bu ihlali gerçekleştirirsem aynı şey benim de başıma gelecek” düşüncesini oluşturur. Böylelikle genel olarak toplumdaki diğer bireyler de herhangi bir cezai yaptırımla ve onun olumsuz sonuçlarıyla karşılaşmamak için genel olarak ceza normuna uygun davranmak yönünde hareket ederler.
Yapısalcı görüş ve pozitivist bakış açısına göre bireyin suç işlemesinde iradesinin etkisi yoktur, bireyi toplum suçlu yapar. Ancak ortada sebebi her ne olursa olsun toplumsal tehlikeliliği bulunan bir kimse vardır. Bu kişi ıslah edilip yeniden topluma kazandırılmadan toplumsal “tehlikelilik hali” devam edecektir. Bu görüş ile birlikte, cezanın infazı ile artık sadece failin suçtan caydırılması ve mağdurun intikam duygularının tatmini değil, aynı zamanda infaz sırasında uygulanacak iyileştirme teknikleri ile hükümlünün ıslahı ve resosyalizasyonu da amaçlanmaktadır. Günümüzde infazın ıslaha yönelik amacının, sadece hükümlünün eğitimi değil, onun yeniden sosyalleştirilmesi, diğer bir deyişle topluma kazandırılması olduğu ifade edilmektedir.
İnfaz Kurumlarında Islah Mümkün Müdür?
Islahın ne şekilde gerçekleştirilebileceği üzerine çok fazla çalışma yapılmamakta, “nasıl?” sorusu üzerinde durulmaksızın, sürekli olarak içi boş bir ıslah amacından ve bunun toplum için ne kadar yararlı olduğundan söz edilmektedir. Gerçekten de Türkiye örneğinde olduğu üzere, sadece bazı infaz kurumlarında, mahkûmları meslek edindirmek için düzenlenen kurslar ve boş vakitlerini geçirmeleri amacıyla imkân tanınan kısıtlı spor faaliyetleri, bir yere kapatılmış insanların ıslahı için son derece yetersiz kalmaktadırlar. İnfaz kurumlarının koşullarının iyileştirilmesine yönelik harcamalara halk, “adamlar hem suç işliyorlar hem de kral gibi yaşıyorlar. Bu kadar aç ve yoksul ama hukuka uygun davranan vatandaş varken; devlet topladığı vergileri nasıl suçluların rahatı için harcar?” şeklinde tepkiler vermektedir. Ayrıca herkesin suçlu olduğu kapalı bir mekânda bireyin kötü ortamdan ve özgürlük sınırlamasından korkutularak caydırılması dışında, onda toplumsal düzenle uyumlu iyi bir insan olma isteğinin uyandırılıp uyandırılamayacağı büyük bir soru işaretidir. Sonuç olarak, her ne kadar modern cezalandırma söyleminde mantıklı esaslar üzerine oturtulmuş bir ıslah amacı söz konusu olsa da, uygulama bakımından bu amaca yönelik faaliyetlerin göz ardı edilebilecek kadar az olduğu ve ıslah amacının retorik bir söylem olmaktan öteye geçemediği görülmektedir.
Kamusal Gözetim ve Caydırıcılık
Gözetimin iki farklı anlamından bahsedilebilir; Birinci anlamıyla gözetim, hakkında toplandığı bireylerin, grupların veya genel olarak toplumun davranışlarını yönetmek üzere kullanılabilen bilgi depolanmasını ifade ederken; ikinci anlamıyla, bireylerin veya grupların davranışlarıyla genel olarak toplumsal davranışların doğrudan izlenmesini içerir. Bu başlık devletin genel olarak toplum üzerinde gerçekleştirdiği kamusal gözetim ile ilgilidir. Gözetim sadece bilgi sahibi olma amacına yönelik olarak değil, bununla birlikte ya da bu amaçtan bağımsız olarak disiplinize etme amacına yönelik olarak da gerçekleştirilmektedir. Disiplinize etme amacına yönelik gözetim, tarihsel süreçte sistematik olarak ilk uygulanmaya başlandığında (modern sürecin başlarında), kapalı mekânlara ihtiyaç duyulmuştur. Oysa günümüzde kapalı bir mekânda olmaksızın da teknolojik imkân dahilinde bireylere gözetlendikleri hissi verilerek disiplinize edilmeleri mümkündür. Toplumsal hayatın düzenlenmesi ve suçla etkin mücadele edilebilmesi bakımından, gözetim artık günümüz toplumlarının olmazsa olmazıdır. Özellikle bilişim sistemleri ve internet sayesinde örgütlü suçlarda haberleşme ve birlikte hareket etme, örgüt üyelerinin eğitimi (bomba yapımı, vs. gibi alanlarda) ve yeni suç işleme teknikleri inanılmaz boyutlarda gelişmiştir. Bunun yanında işlenen bazı suçlarda verilen zararlar da, artık eskisine nazaran daha büyük boyutlarda olmaktadır. Teknoloji, insanlığa sadece kolay haberleşmeyi, kolay ulaşmayı, kolay üretmeyi değil; aynı zamanda kolay ve daha büyük boyutlarda çalmayı, bozmayı ve öldürmeyi de sağlamıştır. Suç nedeniyle ortaya çıkan zararların büyüklüğü karşısında ise, suçun önlenmesi eskisine nazaran daha büyük önem arz etmeye başlamıştır. Bu bağlamda devletin de gözetimini, yeni teknikler kullanmak suretiyle geliştirmesi ve bir oranda arttırması makul karşılanabilir. Buna karşın temel haklar ve özellikle de özel hayatın gizliliği kavramıyla yakından ilişkili olan gözetim faaliyetinin belirli sınırlarının olması gereklidir.