Tefsir Dersi 8. Ünite Özet
Açıköğretim ders notları öğrenciler tarafından ders çalışma esnasında hazırlanmakta olup diğer ders çalışacak öğrenciler için paylaşılmaktadır. Sizlerde hazırladığınız ders notlarını paylaşmak istiyorsanız bizlere iletebilirsiniz.
Açıköğretim derslerinden Tefsir Dersi 8. Ünite Özet için hazırlanan ders çalışma dokümanına (ders özeti / sorularla öğrenelim) aşağıdan erişebilirsiniz. AÖF Ders Notları ile sınavlara çok daha etkili bir şekilde çalışabilirsiniz. Sınavlarınızda başarılar dileriz.
Kur’An’Da Takva
Kur’ân’da “Takvâ” Kelimesinin Semantik Analizi
Kelimelerin/kavramların semantik analizini yapmak, Kur’ân tefsîrinde son derece önemlidir. Kur’ân’da geçen “Hubb”, “Rahmet”, “Havf”, “Huşû”, “Takvâ” gibi bazı önemli kelimeler, soyut anlamlar içerdiği için, gereği gibi tefsirleri, yorumları yapılamamıştır.
Semantik Analiz Nedir?
Semantik Analiz, kelimelere, üzerinde ittifak edilen mânâlar vererek, cümlenin mânâsının doğruluğunu ifade etme merhalesidir (Atıyah, 1996). Ayrıca anlamın köküne inmek amacıyla yapılan bir çalışmadır. Semantik Analiz, sadece kelimenin anlamını oluşturan ilk/kök anlamı bulmak değil, aynı zamanda onun bu ilk/kök anlamından hareketle tarih boyunca kazandığı anlamların bir analizini yapmak ve gerek bu anlamların ve gerekse türevlerin içinde ilk/kök mânânın olup olmadığına bakmaktır. İlk/kök mânâ bulunduktan sonra, kelimenin diğer türevleriyle de bu anlamın uyumlu olması ve aralarında semantik bağ’ın bulunması gerekir.
Semantik Analizin daha iyi anlaşılabilmesi için “Semantik Alan ya da Kavram Alanı” ile “Etimoloji” ve “Odak Kelime/Focus Word”nin ne anlama geldiğinin bilinmesinde yarar vardır.
Semantik Alan/Kavram Alanı
Kur’ân-ı Kerîm’deki kelimeler veya kavramlar arasında çok sıkı bir anlam örgüsü vardır. Kelimeleri söz konusu bu anlam örgüsü içerisinde analiz etmek gerektiği için, birbirinden bağımsız olarak ele almanın, doğru anlamın elde edilmesinde bir faydası yoktur. İşte “kavram alanı” veya “semantik alan” ifadesiyle kastedilen şey, kelimeleri, tıpkı, mozaik bir yüzeyde olduğu gibi, aynı düzlem üzerinde birbirini sınırlandıran ve de tamamlayan parçacıklara benzer şekilde değerlendirmektir. Bu alan içindeki her kavramın değeri, ancak kaplamış olduğu yerle belli olmaktadır. (Aksan, 1995).
Etimoloji
Etimoloji, bir dildeki kelimelerin ilk/kök anlamlarını meydana çıkarmayı amaç edinen bir ilim dalıdır (Palmer, 1991). Daha açık bir ifadeyle, etimoloji, kelimelerin şekil yapılarıyla, anlamları arasında irtibat sağlayan ve bu kelimelerin yapı ile anlamlarını köklerine doğru takib ederek ilk defa hangi köke dayandıklarını, hangi kavramları yansıttıklarını ve zaman içinde hangi evrelerden geçerek ne gibi gelişmeler gösterdiklerini inceleyen ve köken bilgisi ile diğer konuları araştıran dilbilimi dalıdır (Korkmaz, 1992).
Etimoloji, işte bu mânâda Semantik Analiz’de çok önemli bir yere sahiptir. Özellikle Kur’ân dili olan Arapça’da kelimenin değişik mânâlara gelmesi sık karşılaşılan bir görünümdür. Bir iki mânâyı birleştirerek ikisinin birbirine yardımcı ve destekleyici olacak şekilde anlaşılması mümkün görülmektedir.
Odak Kelime/Focus Word
Herhangi bir kelimenin anlamı analiz/tahlil edilirken o kelimenin anlamıyla ilgili birçok kelimeyle karşılaşılır. Fakat bu kelimelerin hepsinin bileşkesi olan anlamı taşıyan bir kelime vardır ki buna “odak kelime/focus word” adı verilir. Odak kelimeyle, özel bir anahtar kelime yani ilk/kök mânâ anlaşılmalıdır. Bir kelime hazinesi içinde “Semantik Alan”ın yeri ne ise, “Odak Kelime”nin de diğer kelimeler içindeki yeri odur. Ayrıca odak kelime, bir alan içinde bulunan özel bir grup anahtar kelimeyi birbirinden ayıran bir kelimedir. Odak kelime elastikî bir kelimedir. Eğer bir kelime, bir semantik alanda odak kelime kabul edilmişse bu, kelimenin başka alan veya alanlarda normal bir kelime kabul edilmesine engel olmaz. (Örnek için ce-ne-ne köküne bkz, s. 136).
Takvâ Kelimesinin Sözlük Anlamları ve Etimolojisi
“Takvâ/ التقوى ” kelimesi, dilimize Arapça’dan geçmiş olan bir kelimedir. Bu kelimenin Türkçe sözlüklerdeki karşılığına baktığımızda, söz konusu kelimenin, birbirine yakın anlamlar verilerek tanımlandığını görüyoruz.
/Takvâ” kelimesi, Arapça’da “ و-ق -ى /Ve-Ka-Ye” kökünün bir türevidir. Dolayısıyla bu kökün sözlüklerdeki anlamlarını öncelikle görmemizde fayda vardır:
- Arapça “ وقي-يقى – وقي و وقاية /Ve kâ, yekî, vakyun ve vikâyetun”: Aslı “vakyâ” dır. “Vav” harfi “Tuklân” ve “Tucah” gibi “ta” harfine; “ya” harfi de “Bakvâ” gibi “vav” harfine dönüşmüştür. Nefsi korkulacak şeylerden muhafazaya alıp korumaktır. (Elmalılı, 1979).
- ق على ظلعك“ ” yani “kendine dikkat et, kendi ayıbından sakın!” demektir. Bu ifadede geçen “ ق /Kı ”; “Vikâye”den emr-i hâzırdır. İnsanın kendisinin haricinde aksayarak giden birine bakıp, aynı kusurdan kendisini korumasına yönelik bir emirdir. Bundan da kasıt şudur: “İnsanlar arasında ayıplanan bir şeyle meşhur olma!”demektir. Ya da “kendi maslahatını/menfaatini koruyup düzelttikten/ıslah ettikten sonra başkasının işleriyle meşgul ol” anlamındadır.
- الوقاية /Vikâye:Koruma, himaye, tedbir, önlem, tehlikeyi savma, engelleme;
- الوقاية من Vikâye min: Bir şeye karşı savunma; Hastalıktan korunmak.
- الوقاية /Vikâye : Koruyucu tabaka.
- الوقائ /Vikâî: Koruyucu,
- الطب الوقائ /et-Tıbbu’l-Vikâî: Koruyucu hekimlik.
- تقى / Tekıyyun çoğulu اتقياء / Etkıyâ’ : Allâh’a karşı gelmekten sakınarak , harama helala dikkat eden, muttakî.
- تقية /Takıyyetun : Sakınmak, içtinap etmek.
- واق /Vâkin : Koruyan, muhafaza eden, koruyucu , himaye eden, hâmi, kollayan.
- واقية /Vâkıye : Koruyucu, koruyucu kabuk, tabaka.
- متق /Muttakin : Muttakî, Allâh’a karşı gelmekten sakınmak suretiyle davranışlarına, helal ve harama dikkat eden.
Dikkat edilirse, kelimenin kökünde “korkmak” değil, “korumak, korunmak, himaye etmek, sakınmak, içtinap etmek” anlamı vardır. Dolayısıyla “ و -ق -ى /Ve-Ka-Ye” kökünün ilk anlamı “korumak ve sakınmak”tır. Diğer bir deyişle “Takvâ” kelimesinin odak kelimesi/focus word’ü “korumak, sakınmak”tır. Takvâ, Allâh’ın vikâyesine (korumasına) girmek, emrini tutup azabından korunmaktır.
Bu anlamıyla takvâ, Arapçada geçen “el-Vera’ / الورع ”kelimesiyle de yakından ilişkilidir. Verâ’, kelime olarak, günahtan ısrarla kaçmak ve çekinmek anlamına gelir. Terim mânâsı, helalliği şüphe götüren her türlü yiyecek, eşya, para, söz ve davranışlardan ısrarla sakınmak ve kaçınmak demektir. “Harama düşme endişesiyle şüpheli şeylerden kaçınmak” (Curcânî, 1991, s.279) diye de tanımlanan “el-Vera’/ الورع ” hakkında, Hz. Peygamber (sav) bir hadisi şeriflerinde; “Verâ’ sahibi ol ki, insanların en çok ibadet edeni olasın.” buyurmuştur. [İbn Mâce, Zuhd 24 (c.II, s.1410)]. Takvâ’ya bu anlamı ile çok benzeyen “el-Vera’/ الورع ”, çok önemli bir kavramdır.
“el-Vera’/ الورع ” ile “Zühd/ الزهد ” arasında da yakın anlam ilişkisi vardır.“Vera’” gerçekleşip, iyice nefiste yer edince, ihtiyaçtan fazlasıyla uğraşmanın kötü bir şey olduğu düşüncesi doğar. Çünkü ihtiyaçtan fazlası; kişiyi, asıl amacına ulaşmaktan alıkoyar. Bu nefse iner ve onu isteğinden vazgeçirir. Rasûlullah (s.a.) şöyle buyurmuştur: “Kişinin kendisini ilgilendirmeyen şeyleri terketmesi iyi müslüman oluşunun gereğidir.” (Tirmizî, Zühd, 11; İbn Mâce, Fiten, 12).
Şu halde, “Takvâ”, “Zühd” ve “Verâ’” kelimeleri, şüpheli şeylerden içtinap etmek, kaçınmak anlamları itibariyle birbirleriyle örtüşmekte ve aynı Semantik Alan içerisinde yer almaktadırlar. Bu yüzden birbirleriyle son derece uyumlu bir mânâ örgüsü içindedirler.
Takvâ Kelimesinin Semantik Tanımı
Kelimenin semantik analizini yaparak elde ettiğimiz sonuca göre “takvâ” nın semantik tanımı şu şekilde yapılabilir: Takvâ: Allâh’a karşı gelmekten sakınmak ve Allâh’ın azâbından korunmak için gerekli önlemleri almak ve daima bu bilinç ile Allâh’a derin bir saygı şuuru içerisinde bulunmaktır.(Gezgin, 2007).
Takvâ Kelimesinin Kur’ân Siyâkı/Bağlamındaki Anlamları
Kur’ân’da geçen bir kelimenin doğru anlamını bulabilmek i çin, geçtiği bağlamın çok iyi bilinmesi gerekir. Bu yüzden, hem kelimeler hem de ibareler siyâk/bağlam içinde anlaşılmalıdır. Zira “bir kelime cümle içinde, bir cümle ise paragraf içinde, bir paragraf ise kitabın bütünlüğü içinde, nihâyet kitap da kendi edebî ekolü içinde değerlendirilerek anlaşılabilir.”( Rickman, H. P., 1992, s.58).
Kur’ân-ı Kerîm diğer te‘lif eserlerden tamamen ayrı bir yapıdadır. Onda konular, giriş, gelişme, sonuç, bölümler, ana başlıklar ve alt başlıklar altında işlenmez. Belirli konular bazı siyâk çerçevelerinde âdeta bağımsız olarak ele alınmış gibi görünseler de, her siyâk/bağlam, yine de Kur’ân’ın diğer pasajlarıyla doğrudan veya dolaylı olarak irtibatlıdır. (Albayrak, 1993).
Şu halde siyâkı bilmeden yapılacak yorumlar isabetli olmamaktadır. Zirâ her dilde olduğu gibi Arapça’da da kelimelerin esas anlamından başka, siyâkın onlara kazandırdığı anlamlar da vardır. Bunun için de kelimenin geçtiği siyâk iyi bilinmelidir. Dolayısıyla “Takvâ” kelimesinin de siyakına göre anlamları farklı farklıdır. Kur’ân-ı Kerîm’in siyâkında “Takvâ” kelimesi, dört farklı anlamda geçmektedir:
- “Havf” ve “Haşyet” mânâsında (Nisâ, 4/1) âyetinde geçtiği gibi.
- “Tahzîr (Sakındırma)” ve “Tahvîf (Korkutma)” mânâsında (Nahl, 16/2) ile (Bakara, 2/189) âyetlerinde geçtiği gibi.
- “Tevhîd” ve “Şahâdet” mânâsında şu âyette geçer: (Ahzâb, 33/70) yânî, Allâh’ı birleyiniz/ Allâh’ın bir olduğunu söyleyiniz.
- “İhlâs” ve “Yakîn” anlamında (Hucûrât, 49/3) ve (Hac, 22/32) âyetlerinde geçer.
Takvâ Kelimesinin, Kur’ân’da Geçen ve “Korku” Anlamına Gelen Diğer Kelimelerle İlişkisi
Râgıb Isfahânî ve Fîrûzâbâdî gibi Arap filologları, Kur’ân’da, “takvâ” ve “ittikâ” kelimelerinin, bazen “havf” ve “haşyet” anlamında, bazen de hem “havf” hem de “haşyet” kelimelerinin ise “takvâ” mânâsında kullanıldığını belirtmişlerdir. Rağıb İsfahânî’ye göre “Allâh’tan havf” denildiğinde kastedilen, “aslandan korkmak” denildiği zaman akla gelen bir korku türü değildir. Bilâkis “Allâh’tan korkmak” ile kastedilen şey, “isyanlardan uzak durmak (Allâh’a karşı gelmemek ve O’na) itaati seçmektir”. Bundan dolayı, günahları terk etmeyen kişi, “Allâh’tan korkan” olarak kabul edilmez. İşte “takvâ” kelimesi ile “havf” kelimesinin anlam açısından örtüştüğü nokta bu anlamdır. Yani “Allâh’a karşı gelmekten sakınmaktır” (İsfahânî, 1992).
Kur’ân Bütünlüğünde Takvâ
Kur’ân, baştan sona incelenip; bilhassa “Takvâ” kelimesinin geçtiği âyetler üzerinde düşünüldüğünde, bu kelimenin doğrudan “korkmak ve korku” gibi anlamlara gelmediği; genellikle sakınmak, Allâh’ın azâbından korunmak, çekinmek, haramlardan içtinap etmek gibi anlamlara geldiği görülür. Nitekim Râgıb İsfahânî de “Allâh’tan korkmak”dan maksadın “Aslan, kurt v.b. yırtıcı bir hayvandan korkmak” denildiğinde akla gelen bir korku türü olmadığını; bilâkis “Allâh’tan korkmak” ile kastedilen şeyin, isyanlardan uzak durmak(Allâh’a karşı gelmemek ve O’na) itaati seçmek olduğunu belirtmiş ve bundan dolayı, günahları terk etmeyen kişinin, “Allâh’tan korkan” olarak kabul edilmediğini zikretmiştir.(İsfehânî, 1992).
Diğer bir ifadeyle; Kur’ân siyâkı içerisinde “Takvâ” kelimesine doğrudan “Allâh korkusu” anlamını vermek pek isabetli olmamaktadır. Çünkü “Takvâ”, Arap dilinde canlı bir varlığın, dışarıdan gelecek tehlikeli bir güce karşı kendini koruması, o canlının tehlikelerden sakınmasını ifade etmektedir. Bu kelime, daha önce de Arapça’da somut bir anlamı ifade etmek üzere kullanılırken, Kur’ân’da son derece soyut ve derinlikli önemli bir anlam kazanmıştır. Kur’ân’da takvâ, herhangi bir tehlikeden değil, Allâh’ın azâbından ve insanı bu azâba sürükleyecek günahlardan korunma ve sakınmak anlamını kazanmıştır. Mekkî âyetlerde bu anlam ön plana çıkarken, daha sonra inen Medenî âyetlerde “takvâ”, saf dindarlık anlamını yansıtır hale gelmiştir. Nitekim mevcut bir değerlendirmede de, “takvâ” ve “muttakî” kelimelerinin Kur’ân siyâkında, “kâmil bir mü’min”i tavsif ettiği sonucuna ulaşılmıştır (Cebeci, 1991).
Kur’ân’da “takvâ”, “ittikâ”, “muttakî” gibi kelimelerle vurgulanan husus, kulun bu dünyada yaptığı her davranışının hesabını, Kıyamet gününde Allâh’a vereceğinin bilincini taşımasıdır. Allâh, bu dünyada ve âhirette uzaklaşılacak, sakınılacak, korkulacak, korunulacak, tedbir alınacak bir varlıktan daha çok, sevilecek, sığınılacak, yardımına ihtiyaç duyulacak, O’ndan müstağni kalınmayacak, her dem O’nunla olunacak bir varlıktır. Zira Allâh, Kur’ân’da daha çok, rahmetiyle, sevgi sunması ve sevilmesiyle (el150 Vedûd/ الودود ) tecellî eden bir Varlık’tır. Böyle bir Varlık’tan sakınmak, korunmak yerine O Varlığa yönelmek, her an O’nunla beraberlik şuurunda olmak gerekir.
Kur’ân bütünlüğünde “Takvâ”, ciddî bir şekilde incelendiğinde görülecektir ki, söz konusu terim/kavramın tazîm, hürmet, saygı, hayâ/utanma gibi kelimelerle açıklanan yüksek ahlâkî faziletler (erdem) için kullanıldığıdır. Hangi siyâkta geçerse geçsin, Kur’ân’da geçen takvâda bu anlam mutlaka vardır.
Müşrik Araplar’la Hz. Peygamber (sav) ve Ashâb’ı arasında bir mukayesenin yapıldığı şu âyette; “Takvâ” son derece önemli bir kavram olarak yer almaktadır:
“Hani inkâr edenler kalplerine taassubu, câhiliyye taassubunu yerleştirmişlerdi. Allâh ise, Peygamberine ve inanalara huzur ve güvenini indirmiş ve onların takvâ (Allâh’a karşı gelmekten sakınma) sözünü tutmalarını sağlamıştı. Zâten onlar buna lâyık ve ehil idiler. Allâh her şeyi hakkıyla bilendir.” (Fetih 48/26).
Buna göre müşrik Araplar’ın kalplerinde “Câhiliyye taassubu” vardır. Hz. Peygamber (sav) ve arkadaşlarının özellikleri ise “Sekîne/ huzur ve güven ile takvâ”dır.
Câhiliyye hamiyeti/taassubu “hilim” kavramının zıddı olarak öfke ve gurur, kibir, saldırganlık, barbarlık ve saygısızlık ruhunu ifade eder. Bu durumda Hz. Peygamber (sav) ve mü’minlerin hasleti olan “Sekîne ve Takvâ” kavramları da “ağır başlılık, soğukkanlılık, tevazu, insanların şeref ve haysiyetlerine saygı” anlamını taşır (Kur’ân Yolu, 2007).
Kur’ân-ı Kerîm’de geçen bazı âyetlerde de takvâ kelimesi, bir nezâket ve kibarlık erdemi olarak beyan edilmektedir. Meselâ şu âyetlerde geçtiği gibi:
“Sana, hilâlleri soruyorlar. De ki: ‘Onlar, insanlar ve hacc için vakit ölçüleridir. İyilik, evlere arkalarından girmeniz değildir. Ama iyi davranış, takvâ sahibi (Allâh’a karşı gelmekten sakınan) insanın davranışıdır. Evlere kapılarında girin. Allâh’a karşı gelmekten sakının ki kurtuluşa eresiniz.” (Bakara 2/189).
Kur’ân-ı Kerîm’de takvâ, hem “fücur/kötülük” hem de “zulüm”ün karşıtı olan bir kavram olarak geçmektedir: “Nefse ve onu düzgün bir biçimde şekillendirip ona kötülük duygusunu ve takvasını(kötülükten sakınma yeteneğini) ilham edene andolsun ki, nefsini arındıran kurtuluşa ermiştir. Onu kötülükleriyle baş başa bırakıp kirleten kimse de ziyana uğramıştır. ” (Şems 91/7-10).
Kur’ân’da “Takvâ” Kelimesinin Semantik Analizi
Kelimelerin/kavramların semantik analizini yapmak, Kur’ân tefsîrinde son derece önemlidir. Kur’ân’da geçen “Hubb”, “Rahmet”, “Havf”, “Huşû”, “Takvâ” gibi bazı önemli kelimeler, soyut anlamlar içerdiği için, gereği gibi tefsirleri, yorumları yapılamamıştır.
Semantik Analiz Nedir?
Semantik Analiz, kelimelere, üzerinde ittifak edilen mânâlar vererek, cümlenin mânâsının doğruluğunu ifade etme merhalesidir (Atıyah, 1996). Ayrıca anlamın köküne inmek amacıyla yapılan bir çalışmadır. Semantik Analiz, sadece kelimenin anlamını oluşturan ilk/kök anlamı bulmak değil, aynı zamanda onun bu ilk/kök anlamından hareketle tarih boyunca kazandığı anlamların bir analizini yapmak ve gerek bu anlamların ve gerekse türevlerin içinde ilk/kök mânânın olup olmadığına bakmaktır. İlk/kök mânâ bulunduktan sonra, kelimenin diğer türevleriyle de bu anlamın uyumlu olması ve aralarında semantik bağ’ın bulunması gerekir.
Semantik Analizin daha iyi anlaşılabilmesi için “Semantik Alan ya da Kavram Alanı” ile “Etimoloji” ve “Odak Kelime/Focus Word”nin ne anlama geldiğinin bilinmesinde yarar vardır.
Semantik Alan/Kavram Alanı
Kur’ân-ı Kerîm’deki kelimeler veya kavramlar arasında çok sıkı bir anlam örgüsü vardır. Kelimeleri söz konusu bu anlam örgüsü içerisinde analiz etmek gerektiği için, birbirinden bağımsız olarak ele almanın, doğru anlamın elde edilmesinde bir faydası yoktur. İşte “kavram alanı” veya “semantik alan” ifadesiyle kastedilen şey, kelimeleri, tıpkı, mozaik bir yüzeyde olduğu gibi, aynı düzlem üzerinde birbirini sınırlandıran ve de tamamlayan parçacıklara benzer şekilde değerlendirmektir. Bu alan içindeki her kavramın değeri, ancak kaplamış olduğu yerle belli olmaktadır. (Aksan, 1995).
Etimoloji
Etimoloji, bir dildeki kelimelerin ilk/kök anlamlarını meydana çıkarmayı amaç edinen bir ilim dalıdır (Palmer, 1991). Daha açık bir ifadeyle, etimoloji, kelimelerin şekil yapılarıyla, anlamları arasında irtibat sağlayan ve bu kelimelerin yapı ile anlamlarını köklerine doğru takib ederek ilk defa hangi köke dayandıklarını, hangi kavramları yansıttıklarını ve zaman içinde hangi evrelerden geçerek ne gibi gelişmeler gösterdiklerini inceleyen ve köken bilgisi ile diğer konuları araştıran dilbilimi dalıdır (Korkmaz, 1992).
Etimoloji, işte bu mânâda Semantik Analiz’de çok önemli bir yere sahiptir. Özellikle Kur’ân dili olan Arapça’da kelimenin değişik mânâlara gelmesi sık karşılaşılan bir görünümdür. Bir iki mânâyı birleştirerek ikisinin birbirine yardımcı ve destekleyici olacak şekilde anlaşılması mümkün görülmektedir.
Odak Kelime/Focus Word
Herhangi bir kelimenin anlamı analiz/tahlil edilirken o kelimenin anlamıyla ilgili birçok kelimeyle karşılaşılır. Fakat bu kelimelerin hepsinin bileşkesi olan anlamı taşıyan bir kelime vardır ki buna “odak kelime/focus word” adı verilir. Odak kelimeyle, özel bir anahtar kelime yani ilk/kök mânâ anlaşılmalıdır. Bir kelime hazinesi içinde “Semantik Alan”ın yeri ne ise, “Odak Kelime”nin de diğer kelimeler içindeki yeri odur. Ayrıca odak kelime, bir alan içinde bulunan özel bir grup anahtar kelimeyi birbirinden ayıran bir kelimedir. Odak kelime elastikî bir kelimedir. Eğer bir kelime, bir semantik alanda odak kelime kabul edilmişse bu, kelimenin başka alan veya alanlarda normal bir kelime kabul edilmesine engel olmaz. (Örnek için ce-ne-ne köküne bkz, s. 136).
Takvâ Kelimesinin Sözlük Anlamları ve Etimolojisi
“Takvâ/ التقوى ” kelimesi, dilimize Arapça’dan geçmiş olan bir kelimedir. Bu kelimenin Türkçe sözlüklerdeki karşılığına baktığımızda, söz konusu kelimenin, birbirine yakın anlamlar verilerek tanımlandığını görüyoruz.
/Takvâ” kelimesi, Arapça’da “ و-ق -ى /Ve-Ka-Ye” kökünün bir türevidir. Dolayısıyla bu kökün sözlüklerdeki anlamlarını öncelikle görmemizde fayda vardır:
- Arapça “ وقي-يقى – وقي و وقاية /Ve kâ, yekî, vakyun ve vikâyetun”: Aslı “vakyâ” dır. “Vav” harfi “Tuklân” ve “Tucah” gibi “ta” harfine; “ya” harfi de “Bakvâ” gibi “vav” harfine dönüşmüştür. Nefsi korkulacak şeylerden muhafazaya alıp korumaktır. (Elmalılı, 1979).
- ق على ظلعك“ ” yani “kendine dikkat et, kendi ayıbından sakın!” demektir. Bu ifadede geçen “ ق /Kı ”; “Vikâye”den emr-i hâzırdır. İnsanın kendisinin haricinde aksayarak giden birine bakıp, aynı kusurdan kendisini korumasına yönelik bir emirdir. Bundan da kasıt şudur: “İnsanlar arasında ayıplanan bir şeyle meşhur olma!”demektir. Ya da “kendi maslahatını/menfaatini koruyup düzelttikten/ıslah ettikten sonra başkasının işleriyle meşgul ol” anlamındadır.
- الوقاية /Vikâye:Koruma, himaye, tedbir, önlem, tehlikeyi savma, engelleme;
- الوقاية من Vikâye min: Bir şeye karşı savunma; Hastalıktan korunmak.
- الوقاية /Vikâye : Koruyucu tabaka.
- الوقائ /Vikâî: Koruyucu,
- الطب الوقائ /et-Tıbbu’l-Vikâî: Koruyucu hekimlik.
- تقى / Tekıyyun çoğulu اتقياء / Etkıyâ’ : Allâh’a karşı gelmekten sakınarak , harama helala dikkat eden, muttakî.
- تقية /Takıyyetun : Sakınmak, içtinap etmek.
- واق /Vâkin : Koruyan, muhafaza eden, koruyucu , himaye eden, hâmi, kollayan.
- واقية /Vâkıye : Koruyucu, koruyucu kabuk, tabaka.
- متق /Muttakin : Muttakî, Allâh’a karşı gelmekten sakınmak suretiyle davranışlarına, helal ve harama dikkat eden.
Dikkat edilirse, kelimenin kökünde “korkmak” değil, “korumak, korunmak, himaye etmek, sakınmak, içtinap etmek” anlamı vardır. Dolayısıyla “ و -ق -ى /Ve-Ka-Ye” kökünün ilk anlamı “korumak ve sakınmak”tır. Diğer bir deyişle “Takvâ” kelimesinin odak kelimesi/focus word’ü “korumak, sakınmak”tır. Takvâ, Allâh’ın vikâyesine (korumasına) girmek, emrini tutup azabından korunmaktır.
Bu anlamıyla takvâ, Arapçada geçen “el-Vera’ / الورع ”kelimesiyle de yakından ilişkilidir. Verâ’, kelime olarak, günahtan ısrarla kaçmak ve çekinmek anlamına gelir. Terim mânâsı, helalliği şüphe götüren her türlü yiyecek, eşya, para, söz ve davranışlardan ısrarla sakınmak ve kaçınmak demektir. “Harama düşme endişesiyle şüpheli şeylerden kaçınmak” (Curcânî, 1991, s.279) diye de tanımlanan “el-Vera’/ الورع ” hakkında, Hz. Peygamber (sav) bir hadisi şeriflerinde; “Verâ’ sahibi ol ki, insanların en çok ibadet edeni olasın.” buyurmuştur. [İbn Mâce, Zuhd 24 (c.II, s.1410)]. Takvâ’ya bu anlamı ile çok benzeyen “el-Vera’/ الورع ”, çok önemli bir kavramdır.
“el-Vera’/ الورع ” ile “Zühd/ الزهد ” arasında da yakın anlam ilişkisi vardır.“Vera’” gerçekleşip, iyice nefiste yer edince, ihtiyaçtan fazlasıyla uğraşmanın kötü bir şey olduğu düşüncesi doğar. Çünkü ihtiyaçtan fazlası; kişiyi, asıl amacına ulaşmaktan alıkoyar. Bu nefse iner ve onu isteğinden vazgeçirir. Rasûlullah (s.a.) şöyle buyurmuştur: “Kişinin kendisini ilgilendirmeyen şeyleri terketmesi iyi müslüman oluşunun gereğidir.” (Tirmizî, Zühd, 11; İbn Mâce, Fiten, 12).
Şu halde, “Takvâ”, “Zühd” ve “Verâ’” kelimeleri, şüpheli şeylerden içtinap etmek, kaçınmak anlamları itibariyle birbirleriyle örtüşmekte ve aynı Semantik Alan içerisinde yer almaktadırlar. Bu yüzden birbirleriyle son derece uyumlu bir mânâ örgüsü içindedirler.
Takvâ Kelimesinin Semantik Tanımı
Kelimenin semantik analizini yaparak elde ettiğimiz sonuca göre “takvâ” nın semantik tanımı şu şekilde yapılabilir: Takvâ: Allâh’a karşı gelmekten sakınmak ve Allâh’ın azâbından korunmak için gerekli önlemleri almak ve daima bu bilinç ile Allâh’a derin bir saygı şuuru içerisinde bulunmaktır.(Gezgin, 2007).
Takvâ Kelimesinin Kur’ân Siyâkı/Bağlamındaki Anlamları
Kur’ân’da geçen bir kelimenin doğru anlamını bulabilmek i çin, geçtiği bağlamın çok iyi bilinmesi gerekir. Bu yüzden, hem kelimeler hem de ibareler siyâk/bağlam içinde anlaşılmalıdır. Zira “bir kelime cümle içinde, bir cümle ise paragraf içinde, bir paragraf ise kitabın bütünlüğü içinde, nihâyet kitap da kendi edebî ekolü içinde değerlendirilerek anlaşılabilir.”( Rickman, H. P., 1992, s.58).
Kur’ân-ı Kerîm diğer te‘lif eserlerden tamamen ayrı bir yapıdadır. Onda konular, giriş, gelişme, sonuç, bölümler, ana başlıklar ve alt başlıklar altında işlenmez. Belirli konular bazı siyâk çerçevelerinde âdeta bağımsız olarak ele alınmış gibi görünseler de, her siyâk/bağlam, yine de Kur’ân’ın diğer pasajlarıyla doğrudan veya dolaylı olarak irtibatlıdır. (Albayrak, 1993).
Şu halde siyâkı bilmeden yapılacak yorumlar isabetli olmamaktadır. Zirâ her dilde olduğu gibi Arapça’da da kelimelerin esas anlamından başka, siyâkın onlara kazandırdığı anlamlar da vardır. Bunun için de kelimenin geçtiği siyâk iyi bilinmelidir. Dolayısıyla “Takvâ” kelimesinin de siyakına göre anlamları farklı farklıdır. Kur’ân-ı Kerîm’in siyâkında “Takvâ” kelimesi, dört farklı anlamda geçmektedir:
- “Havf” ve “Haşyet” mânâsında (Nisâ, 4/1) âyetinde geçtiği gibi.
- “Tahzîr (Sakındırma)” ve “Tahvîf (Korkutma)” mânâsında (Nahl, 16/2) ile (Bakara, 2/189) âyetlerinde geçtiği gibi.
- “Tevhîd” ve “Şahâdet” mânâsında şu âyette geçer: (Ahzâb, 33/70) yânî, Allâh’ı birleyiniz/ Allâh’ın bir olduğunu söyleyiniz.
- “İhlâs” ve “Yakîn” anlamında (Hucûrât, 49/3) ve (Hac, 22/32) âyetlerinde geçer.
Takvâ Kelimesinin, Kur’ân’da Geçen ve “Korku” Anlamına Gelen Diğer Kelimelerle İlişkisi
Râgıb Isfahânî ve Fîrûzâbâdî gibi Arap filologları, Kur’ân’da, “takvâ” ve “ittikâ” kelimelerinin, bazen “havf” ve “haşyet” anlamında, bazen de hem “havf” hem de “haşyet” kelimelerinin ise “takvâ” mânâsında kullanıldığını belirtmişlerdir. Rağıb İsfahânî’ye göre “Allâh’tan havf” denildiğinde kastedilen, “aslandan korkmak” denildiği zaman akla gelen bir korku türü değildir. Bilâkis “Allâh’tan korkmak” ile kastedilen şey, “isyanlardan uzak durmak (Allâh’a karşı gelmemek ve O’na) itaati seçmektir”. Bundan dolayı, günahları terk etmeyen kişi, “Allâh’tan korkan” olarak kabul edilmez. İşte “takvâ” kelimesi ile “havf” kelimesinin anlam açısından örtüştüğü nokta bu anlamdır. Yani “Allâh’a karşı gelmekten sakınmaktır” (İsfahânî, 1992).
Kur’ân Bütünlüğünde Takvâ
Kur’ân, baştan sona incelenip; bilhassa “Takvâ” kelimesinin geçtiği âyetler üzerinde düşünüldüğünde, bu kelimenin doğrudan “korkmak ve korku” gibi anlamlara gelmediği; genellikle sakınmak, Allâh’ın azâbından korunmak, çekinmek, haramlardan içtinap etmek gibi anlamlara geldiği görülür. Nitekim Râgıb İsfahânî de “Allâh’tan korkmak”dan maksadın “Aslan, kurt v.b. yırtıcı bir hayvandan korkmak” denildiğinde akla gelen bir korku türü olmadığını; bilâkis “Allâh’tan korkmak” ile kastedilen şeyin, isyanlardan uzak durmak(Allâh’a karşı gelmemek ve O’na) itaati seçmek olduğunu belirtmiş ve bundan dolayı, günahları terk etmeyen kişinin, “Allâh’tan korkan” olarak kabul edilmediğini zikretmiştir.(İsfehânî, 1992).
Diğer bir ifadeyle; Kur’ân siyâkı içerisinde “Takvâ” kelimesine doğrudan “Allâh korkusu” anlamını vermek pek isabetli olmamaktadır. Çünkü “Takvâ”, Arap dilinde canlı bir varlığın, dışarıdan gelecek tehlikeli bir güce karşı kendini koruması, o canlının tehlikelerden sakınmasını ifade etmektedir. Bu kelime, daha önce de Arapça’da somut bir anlamı ifade etmek üzere kullanılırken, Kur’ân’da son derece soyut ve derinlikli önemli bir anlam kazanmıştır. Kur’ân’da takvâ, herhangi bir tehlikeden değil, Allâh’ın azâbından ve insanı bu azâba sürükleyecek günahlardan korunma ve sakınmak anlamını kazanmıştır. Mekkî âyetlerde bu anlam ön plana çıkarken, daha sonra inen Medenî âyetlerde “takvâ”, saf dindarlık anlamını yansıtır hale gelmiştir. Nitekim mevcut bir değerlendirmede de, “takvâ” ve “muttakî” kelimelerinin Kur’ân siyâkında, “kâmil bir mü’min”i tavsif ettiği sonucuna ulaşılmıştır (Cebeci, 1991).
Kur’ân’da “takvâ”, “ittikâ”, “muttakî” gibi kelimelerle vurgulanan husus, kulun bu dünyada yaptığı her davranışının hesabını, Kıyamet gününde Allâh’a vereceğinin bilincini taşımasıdır. Allâh, bu dünyada ve âhirette uzaklaşılacak, sakınılacak, korkulacak, korunulacak, tedbir alınacak bir varlıktan daha çok, sevilecek, sığınılacak, yardımına ihtiyaç duyulacak, O’ndan müstağni kalınmayacak, her dem O’nunla olunacak bir varlıktır. Zira Allâh, Kur’ân’da daha çok, rahmetiyle, sevgi sunması ve sevilmesiyle (el150 Vedûd/ الودود ) tecellî eden bir Varlık’tır. Böyle bir Varlık’tan sakınmak, korunmak yerine O Varlığa yönelmek, her an O’nunla beraberlik şuurunda olmak gerekir.
Kur’ân bütünlüğünde “Takvâ”, ciddî bir şekilde incelendiğinde görülecektir ki, söz konusu terim/kavramın tazîm, hürmet, saygı, hayâ/utanma gibi kelimelerle açıklanan yüksek ahlâkî faziletler (erdem) için kullanıldığıdır. Hangi siyâkta geçerse geçsin, Kur’ân’da geçen takvâda bu anlam mutlaka vardır.
Müşrik Araplar’la Hz. Peygamber (sav) ve Ashâb’ı arasında bir mukayesenin yapıldığı şu âyette; “Takvâ” son derece önemli bir kavram olarak yer almaktadır:
“Hani inkâr edenler kalplerine taassubu, câhiliyye taassubunu yerleştirmişlerdi. Allâh ise, Peygamberine ve inanalara huzur ve güvenini indirmiş ve onların takvâ (Allâh’a karşı gelmekten sakınma) sözünü tutmalarını sağlamıştı. Zâten onlar buna lâyık ve ehil idiler. Allâh her şeyi hakkıyla bilendir.” (Fetih 48/26).
Buna göre müşrik Araplar’ın kalplerinde “Câhiliyye taassubu” vardır. Hz. Peygamber (sav) ve arkadaşlarının özellikleri ise “Sekîne/ huzur ve güven ile takvâ”dır.
Câhiliyye hamiyeti/taassubu “hilim” kavramının zıddı olarak öfke ve gurur, kibir, saldırganlık, barbarlık ve saygısızlık ruhunu ifade eder. Bu durumda Hz. Peygamber (sav) ve mü’minlerin hasleti olan “Sekîne ve Takvâ” kavramları da “ağır başlılık, soğukkanlılık, tevazu, insanların şeref ve haysiyetlerine saygı” anlamını taşır (Kur’ân Yolu, 2007).
Kur’ân-ı Kerîm’de geçen bazı âyetlerde de takvâ kelimesi, bir nezâket ve kibarlık erdemi olarak beyan edilmektedir. Meselâ şu âyetlerde geçtiği gibi:
“Sana, hilâlleri soruyorlar. De ki: ‘Onlar, insanlar ve hacc için vakit ölçüleridir. İyilik, evlere arkalarından girmeniz değildir. Ama iyi davranış, takvâ sahibi (Allâh’a karşı gelmekten sakınan) insanın davranışıdır. Evlere kapılarında girin. Allâh’a karşı gelmekten sakının ki kurtuluşa eresiniz.” (Bakara 2/189).
Kur’ân-ı Kerîm’de takvâ, hem “fücur/kötülük” hem de “zulüm”ün karşıtı olan bir kavram olarak geçmektedir: “Nefse ve onu düzgün bir biçimde şekillendirip ona kötülük duygusunu ve takvasını(kötülükten sakınma yeteneğini) ilham edene andolsun ki, nefsini arındıran kurtuluşa ermiştir. Onu kötülükleriyle baş başa bırakıp kirleten kimse de ziyana uğramıştır. ” (Şems 91/7-10).