Açıköğretim Ders Notları

Cumhuriyet Dönemi Türk Nesri Dersi 1. Ünite Özet

Açıköğretim ders notları öğrenciler tarafından ders çalışma esnasında hazırlanmakta olup diğer ders çalışacak öğrenciler için paylaşılmaktadır. Sizlerde hazırladığınız ders notlarını paylaşmak istiyorsanız bizlere iletebilirsiniz.

Açıköğretim derslerinden Cumhuriyet Dönemi Türk Nesri Dersi 1. Ünite Özet için hazırlanan  ders çalışma dokümanına (ders özeti / sorularla öğrenelim) aşağıdan erişebilirsiniz. AÖF Ders Notları ile sınavlara çok daha etkili bir şekilde çalışabilirsiniz. Sınavlarınızda başarılar dileriz.

Cumhuriyet Devri Türk Nesri

Giriş

Bu bölümünde öncelikle iletişimin temeli olan, milleti oluşturan temel özelliklerin en önemlisi konumunda bulunan, kültürün temel taşıyıcısı, geçmiş ve gelecek arasındaki köprü olan dilin insan ve millet yaşamındaki yerine vurgular yaparak başlayacağız. Dilin temel kullanım alanlarından söz edeceğiz. Nesir kavramının içeriğine bakacağız. Sözlü ve yazılı nesir kavramlarını değerlendireceğiz. Bir yandan yazılı nesir türlerine göz atarken diğer yandan aradaki farklılıkların ayırımına varmaya çalışacağız. Nesrin tarih boyunca edebiyatımızdaki gelişim seyrini gözden geçirirken Cumhuriyet Dönemi ve sonrası Türk nesrini mercek altına alacağız.

Nesir/Düzyazı Üzerine

Dil; bireyin kendini ifade etmesini sağlayan, çevresi ve milletiyle iletişim kurmasına olanak veren, toplumları millet yapan en temel kültür değeridir. Bunun da ötesinde dil, milletin kültürünün aynası, kültürün ifade aracı, geniş kitlelere taşınmasında, gelecek nesillere aktarılmasında en sağlam köprüdür. Dilin birey, toplum ve millet yaşamındaki rolü ve önemine ilişkin olarak pek çok şey söylenmiştir. Mustafa Kemal Atatürk, Ömer Seyfettin, Ali Canip Yöntem, Yahya Kemal Beyatlı ve Mehmet Kaplan’nın dilin millet yaşamındaki önemini vurguladığı cümleler dikkate değer bunun için bakınız sayfa 4’e.

Sözlükte “yayma, saçma, dağıtma” anlamına gelen Arapça kökenli “nesir” in kavram anlamı; “manzum olmayan söz veya yazı”dır. Nesrin en belirgin yönü ve temel şartı, ait olduğu dilin doğal hâli ve bu hâlin kuralları çerçevesinde hayat bulmuş olmasıdır. Nesir , “nazım”da vazgeçilemez olan kafiye ve vezni reddeder; yani manzum değildir. Ayrıca mısralar hâlinde değil, düz cümleler hâlindedir. Öte yandan nesir dili, nazım diline göre çok daha açık ve açıklayıcıdır. Onun varlık sebebi, taşıdığı anlamı, en açık ve anlaşılır biçimde ifade edebilmektir. Bir başka ifadeyle, nazımda ahenk-ritim endişesi daha ön planda yer alırken nesirde, düşüncelerin dilin doğal yapısı içindeki ifadesi önem kazanır. Düzenli noktalama işaretleri, nesrin okuyucu tarafından daha rahat anlaşılmasını sağlar. Edebî nesir ise çok daha titizlikle kaleme alınmış, sıradanlıktan uzak, belli bir bilgi, düşünce, duygu, yorum derinliğine sahip, okuyucuya estetik duygular kazandıran, edebîlik özelliğine sahip nesirdir.

Cumhurı·yet Öncesı· Türk Nesrı·ne Genel Bı·r Bakış

Türklerin İslam kültür ve medeniyeti (X-XI. yüzyıl) ile Batı kültür ve medeniyetine (XIX. yüzyıl) girişleri, dil ve nesirlerindeki ana dönemleri belirler. Dolayısıyla Türk nesrinin tarihini, sahip olduğu özellikler bakımından üç ana başlık altında inceleyip değerlendirmek gerekir. Tanzimat öncesi edebiyatta asıl olan şiirdir. İkinci planda kalan ve çoğu zaman edebî bir değer olarak kabul edilmeyen nesir, şiirin etkisinde kalmıştır. Tanzimat öncesi Türk nesri, İslamiyet öncesi ve sonrası olmak üzere iki ana döneme ayrılır. İslamiyet öncesi Türk nesrinin başlangıç tarihi hakkında kesin bir bilgiye ulaşmak oldukça zordur. Sözlü edebiyat devri ürünü durumundaki sav’ları, bu dönemin ilk nesir örnekleri olarak kabul etmek mümkündür. Yenisey (V. ve VI. yy.) ve özellikle Orhun Yazıtları (VIII. yy.), yazılı edebiyat dönemi Türk nesrinin ilk ve en önemli örnekleridir. Sade, açık ve işlek bir dile sahip olan Orhun Yazıtları, Bilge Tonyukuk ve Yolluğ Tigin tarafından yazılmıştır. İslamiyet sonrası Türk nesri , XV. yüzyıldan itibaren divan edebiyatının oluşumu ile birlikte -özellikle Anadolu’daiki kola ayrılır. “Tanzimat’tan önceki Türk edebiyatında nasıl biri halk, ötekisi yüksek ve kültürlü tabakaya has, dil ve üslup bakımından birbirinden tamamiyle farklı iki şiir geleneği var idiyse, tıpkı bunun gibi, biri halk kitaplarında kullanılan kısa, açık ve sade, ötekisi resmî kitabet, muhaberat, tarihî, ilmî eserlerde kullanılan, genellikle uzun, dolaşık, kapalı ve süslü iki nesir vardı” (Kaplan, 1976, 424).

Divan edebiyatında nesir denilince, Tanzimat yıllarına kadar sadece inşa denilen süslü nesir akla gelmiş; bunun dışındaki nesirler edebiyattan sayılmadığı için dikkate alınmamıştır. Genellikle tarih, destan, hikâye, seyahatname, biyografi, mektup ve didaktik eserler gibi türler etrafında hayat bulan divan nesri, topluca değerlendirildiğinde, birbirinden bazı noktalarda farklılıklar gösteren üç gruba ayrıldığı görülür. Bunlar: Yer yer diğer iki nesir türünde de yer alan birtakım dil ve üslup özellikleri görülmesine rağmen sade nesrin temel niteliği, halk dili veya konuşma diline yakın özelliklere sahip olmasıdır. Buna karşın Medrese eğitimi almış, üst zümrelerin içinde veya onlarla çeşitli seviyelerde ilişkisi olan yazarların çoğu orta nesri tercih etmiştir burda temel amaç, sanat yapmaktan çok düşüncenin okuyucuya iletilmesidir. Fatih Sultan Mehmet devrinden itibaren (XV. yüzyıl) görülmeye başlayıp gittikçe gelişen süslü nesir (inşa) , sanat endişesi ekseninde var olan ve divan şiiri etkisi altında kalan nesir türüdür. Yüzyıllarca tek edebî nesir olarak kabul edilen süslü nesirler, yoğun Arapça ve Farsça kelime ve tamlamaları, bol secileri, uzun cümleleri ve yapay yapısı ile diğer iki nesir türünden ve halk dilinden tamamen uzak ve farklıdır. Bu tür nesir yazarına münşi denir.

Tanzimat Sonrası Türk Nesri

  1. Türk toplumunun Batı’ya yönelmesi, hayatın pek çok alanında olduğu gibi, kültür, edebiyat ve dilinde de önemli değişiklikleri beraberinde getirmiştir. Bu değişikliklerin ilki, önceki dönemde esas olan şiir hâkimiyetinin nesre geçmiş olmasıdır. İkincisi ise dilin, zaman içinde eski pürüzlerinden temizlenerek sadeleşmesidir. Çünkü Tanzimat sonrasında Türk toplumunun bütün yönleriyle yaşamaya başladığı yeni hayat ve bu hayatı yaşayan yeni insanın, kendisini eski dil veya nesirle anlatması mümkün olamazdı. Yeni bir dil veya yeni bir nesir işte böyle bir ortamda ve ihtiyaçta doğmuştur. Bu yüzden Tanzimat nesrinin ilk örnekleri resmî yazışmalardır ardından gazete ve dergiler, Tanzimat sonrası nesrinin gelişmesi ve yaygınlaşmasında temel faktör durumundadır. Yeni Lisan Hareketi’nin dilde yapmak istediği şey, Türkçeyi yabancı dil kurallarından ve halkın dilinde kullanmadığı yabancı kelimelerden temizlemek, konuşma dili ile yazı dili arasındaki ikilik ve uçurumu ortadan kaldırmak ve konuşma dilini yazı dili hâline getirmektir. Ömer Seyfettin, Ziya Gökalp, Ahmet Hikmet, Refik Halit, Reşat Nuri, Halide Edip gibi çeşitli yazarların eserlerinde (hikâye, roman, makale, hatıra vb.) somut örneklerine kavuşur. Artık bu dönem nesrinde duygu ve düşüncelerin açık bir biçimde ifadesi esas alınır. Cümle, anlam bakımından açık ve yalın; yapı itibarıyla da basit ve kısadır.

Cumhuriyet Dönemi Türk Eserleri

Genelde edebiyatın, özelde ise nesrin gelişmesinde etkili olan durumların bilinmesi yararlı olacaktır. Harf devrimi, Türk Dil Kurumunun kurulması, basın-yayın olanaklarının gelişmesi, okuma-yazma ve okullaşma oranının artması, dilde özleştirme çalışmaları, Cumhuriyet Devri’nde dilin ve nesrin gelişimini etkilemiştir. Gerek 1928’de gerçekleştirilen Harf Devrimi gerek Türk Dil Kurumu, 12 Temmuz 1932’de bizzat Atatürk’ün yönlendirmesiyle kurulmasıyla, ayrıca Türk Dil Kurumu , Türkiyat Enstitüsü, Millî Eğitim Bakanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı ve çeşitli üniversitelerde Türk dili üzerine pek çok derleme, tarama, gramer ve sözlük çalışmaları, dil çalışmaları bakımından fevkalade öneme sahiptir. Bununla birlikte Dilde Özleştirme Çalışmaları Cumhuriyet Devri’nde dil ve nesri etkileyen asıl önemli gelişme, Türk Dil Kurumu merkezindeki dilde özleştirme çalışmalarıdır. Atatürk’ün vefatından sonra tek parti döneminde yoğunlaşan ve 1960-1980 yılları arasında da devam eden “Öz Türkçecilik” anlayışı, bir taraftan kutuplaşmayı beraberinde getirmiş, bir taraftan da “tasfiyecilik”e dönüşüp Türkçeyi sarsmıştır. Öz Türkçecilik anlayışı; dile yüzyıllar önce girmiş, halk veya konuşma diline yerleşmiş Arapça ve Farsça kelimelerin atılması, yerlerine de Türkçelerinin türetilmesi düşüncesine dayanır. onuç olarak Türkçeden pek çok kelime atılırken kelime hazinesi daraltılmış, yeni nesillerin Hüseyin Rahmi, Halide Edib, Yakup Kadri, Refik Halit, Mehmet Âkif, Yahya Kemal gibi yazar ve şairlerin eserlerini bile anlamalarını zorlaştırmıştır. 1980 sonrasında önemli ölçüde zayı ayan bu anlayış ve çalışmalar, dilin giderek kendi doğal seyri içinde gelişme ve değişmesinin kapılarını aralamıştır. Son olarak Yabancı Dillerin Türkçeye Etkisi Cumhuriyet Devri’nde dil ve nesri etkileyen bir başka önemli gelişme olup, özellikle 1960 sonrası dönemde giderek belirginleşen -başta İngilizce ve Fransızca olmak üzereyabancı kelimelerin Türkçeye girişindeki artıştır.

90 yıllık Cumhuriyet Dönemi Türk nesri , binlerce yazar ile birçok farklı tür (hikâye, roman, tiyatro, deneme vb.) veya isim altındaki milyonlarca metni kapsayan geniş bir alandır. Bunun için burada, sadece birtakım örnekler eşliğinde 90 yıllık Cumhuriyet nesri, ana hatları ve temel özellikleri ile tanıtmaya çalışılacaktır. Cumhuriyet Dönemi Türk nesri, zamana bağlı kendi iç değişmeleri dikkate alındığında iki döneme ayrılabilir. Bu iki dönem; 1923-1940 dönemi Türk nesri ve 1940-2010 dönemi Türk nesridir.

Cumhuriyet sonrası Türk nesri için bilinmesi ve belirtilmesi gereken şey, yukarıda kısaca özetlenen Tanzimat sonrası, özellikle Yeni Lisan ve Millî Edebiyat hareketi sonucu oluşan nesrin devamı olmasıdır. 1923 öncesinden devralınan dil ve bu dil ekseninde var olan nesir, Cumhuriyet nesrinin temelini oluşturur. Bu gerçeğin en önemli nedeni, Cumhuriyet öncesi yazarlarının çoğunun hayatta olmaları ve yazma çalışmalarını sürdürmeleri ve Cumhuriyet öncesi dil anlayışının önemli bir değişme göstermeden devam etmesidir. Başta aydınlar ve sanatçılar olmak üzere, bütün toplum millî bir dil bilincine ulaştırılmaya çalışılır.

İkinci dönemde ise Türk dili ve nesri, 1940’tan günümüze uzanan süreçte doğal bir devamlılık içinde varlığını sürdürür. Her geçen gün toplumun veya sanatçıların elinde yeni olanaklarla gelişip zenginleşir. Bu doğal sürecin dışında tek parti döneminde güçlenen Öz Türkçecilik çalışmaları, İkinci Dünya Savaşı sonrası belirginleşen çeşitli ideolojik hareketler, 1950 sonrası dönemde çok daha hızla gelişen basım-yayım ve iletişim olanakları, küreselleşme olgusu gibi etkenler, 1940 sonrası Türk nesrinde birtakım gelişme ve değişmelere neden olur. Bu değişmelerin başında, Arapça ve Farsça kökenli kelimelerin atılıp yerine türetilen yeni kelimelerin nesir dilinde yer alması gelir. İkincisi ise nesir dilinde çok fazla yabancı kelimelerin yer almaya başlamasıdır.

Cumhuriyet Dönemi’nde Nesir Türlerini edebî nesir, bilimsel ve öğretici nesir ve günlük nesir olarak sınıflandırmak mümkündür. Cumhuriyet nesrinin en geniş, en zengin kısmını edebî nesirler oluşturur. Belli bir sanat endişesi ve yeteneğine sahip yazarların kaleminden çıkan edebî nesirler, diğer amaçlarının yanında, okuyucuya estetik haz vermek amacıyla kaleme alınırlar. Onlarda dil, olabildiğince kusursuz ve hatasız bir biçimde kullanılır. Kelimelere temel anlamlarının yanında bilinen veya bilinmeyen yan anlamlar yüklenir. Benzetme, istiare, tezat, mecaz, kinaye gibi çeşitli edebiyat sanatlarına sahip olan dil, günlük dilin çok üstünde bir zenginlik ve derinlik kazanır. Cumhuriyet Dönemi nesrinin ikinci ana kolunu, bilimsel ve öğretici/eğitici özelliğe sahip metinler oluşturur. Felsefe, tarih, coğrafya, sosyoloji, psikoloji, ilahiyat, iktisat, fizik, kimya, biyoloji, tıp gibi bugün her biri bağımsız bir bilim dalı olan pek çok alanla ilgili bilgileri içeren kitap, makale ve bildiriler bilimsel nesir metinlerini oluştururlar. Çünkü insanlar çeşitli bilim alanlarındaki bilgi, buluş, fikir ve yorumlarını dille ifade ederler. Dilin en yaygın olarak kullanıldığı alan, hiç şüphesiz günlük hayattır. Evde, sokakta, çarşıda, pazarda, kahvede, okulda insanlar birbirleriyle dil aracılığıyla iletişimde bulunurlar. Dolayısıyla Cumhuriyet nesrinin üçüncü yaygın türünü, günlük hayat içindeki Günlük nesir oluşturur.

Giriş

Bu bölümünde öncelikle iletişimin temeli olan, milleti oluşturan temel özelliklerin en önemlisi konumunda bulunan, kültürün temel taşıyıcısı, geçmiş ve gelecek arasındaki köprü olan dilin insan ve millet yaşamındaki yerine vurgular yaparak başlayacağız. Dilin temel kullanım alanlarından söz edeceğiz. Nesir kavramının içeriğine bakacağız. Sözlü ve yazılı nesir kavramlarını değerlendireceğiz. Bir yandan yazılı nesir türlerine göz atarken diğer yandan aradaki farklılıkların ayırımına varmaya çalışacağız. Nesrin tarih boyunca edebiyatımızdaki gelişim seyrini gözden geçirirken Cumhuriyet Dönemi ve sonrası Türk nesrini mercek altına alacağız.

Nesir/Düzyazı Üzerine

Dil; bireyin kendini ifade etmesini sağlayan, çevresi ve milletiyle iletişim kurmasına olanak veren, toplumları millet yapan en temel kültür değeridir. Bunun da ötesinde dil, milletin kültürünün aynası, kültürün ifade aracı, geniş kitlelere taşınmasında, gelecek nesillere aktarılmasında en sağlam köprüdür. Dilin birey, toplum ve millet yaşamındaki rolü ve önemine ilişkin olarak pek çok şey söylenmiştir. Mustafa Kemal Atatürk, Ömer Seyfettin, Ali Canip Yöntem, Yahya Kemal Beyatlı ve Mehmet Kaplan’nın dilin millet yaşamındaki önemini vurguladığı cümleler dikkate değer bunun için bakınız sayfa 4’e.

Sözlükte “yayma, saçma, dağıtma” anlamına gelen Arapça kökenli “nesir” in kavram anlamı; “manzum olmayan söz veya yazı”dır. Nesrin en belirgin yönü ve temel şartı, ait olduğu dilin doğal hâli ve bu hâlin kuralları çerçevesinde hayat bulmuş olmasıdır. Nesir , “nazım”da vazgeçilemez olan kafiye ve vezni reddeder; yani manzum değildir. Ayrıca mısralar hâlinde değil, düz cümleler hâlindedir. Öte yandan nesir dili, nazım diline göre çok daha açık ve açıklayıcıdır. Onun varlık sebebi, taşıdığı anlamı, en açık ve anlaşılır biçimde ifade edebilmektir. Bir başka ifadeyle, nazımda ahenk-ritim endişesi daha ön planda yer alırken nesirde, düşüncelerin dilin doğal yapısı içindeki ifadesi önem kazanır. Düzenli noktalama işaretleri, nesrin okuyucu tarafından daha rahat anlaşılmasını sağlar. Edebî nesir ise çok daha titizlikle kaleme alınmış, sıradanlıktan uzak, belli bir bilgi, düşünce, duygu, yorum derinliğine sahip, okuyucuya estetik duygular kazandıran, edebîlik özelliğine sahip nesirdir.

Cumhurı·yet Öncesı· Türk Nesrı·ne Genel Bı·r Bakış

Türklerin İslam kültür ve medeniyeti (X-XI. yüzyıl) ile Batı kültür ve medeniyetine (XIX. yüzyıl) girişleri, dil ve nesirlerindeki ana dönemleri belirler. Dolayısıyla Türk nesrinin tarihini, sahip olduğu özellikler bakımından üç ana başlık altında inceleyip değerlendirmek gerekir. Tanzimat öncesi edebiyatta asıl olan şiirdir. İkinci planda kalan ve çoğu zaman edebî bir değer olarak kabul edilmeyen nesir, şiirin etkisinde kalmıştır. Tanzimat öncesi Türk nesri, İslamiyet öncesi ve sonrası olmak üzere iki ana döneme ayrılır. İslamiyet öncesi Türk nesrinin başlangıç tarihi hakkında kesin bir bilgiye ulaşmak oldukça zordur. Sözlü edebiyat devri ürünü durumundaki sav’ları, bu dönemin ilk nesir örnekleri olarak kabul etmek mümkündür. Yenisey (V. ve VI. yy.) ve özellikle Orhun Yazıtları (VIII. yy.), yazılı edebiyat dönemi Türk nesrinin ilk ve en önemli örnekleridir. Sade, açık ve işlek bir dile sahip olan Orhun Yazıtları, Bilge Tonyukuk ve Yolluğ Tigin tarafından yazılmıştır. İslamiyet sonrası Türk nesri , XV. yüzyıldan itibaren divan edebiyatının oluşumu ile birlikte -özellikle Anadolu’daiki kola ayrılır. “Tanzimat’tan önceki Türk edebiyatında nasıl biri halk, ötekisi yüksek ve kültürlü tabakaya has, dil ve üslup bakımından birbirinden tamamiyle farklı iki şiir geleneği var idiyse, tıpkı bunun gibi, biri halk kitaplarında kullanılan kısa, açık ve sade, ötekisi resmî kitabet, muhaberat, tarihî, ilmî eserlerde kullanılan, genellikle uzun, dolaşık, kapalı ve süslü iki nesir vardı” (Kaplan, 1976, 424).

Divan edebiyatında nesir denilince, Tanzimat yıllarına kadar sadece inşa denilen süslü nesir akla gelmiş; bunun dışındaki nesirler edebiyattan sayılmadığı için dikkate alınmamıştır. Genellikle tarih, destan, hikâye, seyahatname, biyografi, mektup ve didaktik eserler gibi türler etrafında hayat bulan divan nesri, topluca değerlendirildiğinde, birbirinden bazı noktalarda farklılıklar gösteren üç gruba ayrıldığı görülür. Bunlar: Yer yer diğer iki nesir türünde de yer alan birtakım dil ve üslup özellikleri görülmesine rağmen sade nesrin temel niteliği, halk dili veya konuşma diline yakın özelliklere sahip olmasıdır. Buna karşın Medrese eğitimi almış, üst zümrelerin içinde veya onlarla çeşitli seviyelerde ilişkisi olan yazarların çoğu orta nesri tercih etmiştir burda temel amaç, sanat yapmaktan çok düşüncenin okuyucuya iletilmesidir. Fatih Sultan Mehmet devrinden itibaren (XV. yüzyıl) görülmeye başlayıp gittikçe gelişen süslü nesir (inşa) , sanat endişesi ekseninde var olan ve divan şiiri etkisi altında kalan nesir türüdür. Yüzyıllarca tek edebî nesir olarak kabul edilen süslü nesirler, yoğun Arapça ve Farsça kelime ve tamlamaları, bol secileri, uzun cümleleri ve yapay yapısı ile diğer iki nesir türünden ve halk dilinden tamamen uzak ve farklıdır. Bu tür nesir yazarına münşi denir.

Tanzimat Sonrası Türk Nesri

  1. Türk toplumunun Batı’ya yönelmesi, hayatın pek çok alanında olduğu gibi, kültür, edebiyat ve dilinde de önemli değişiklikleri beraberinde getirmiştir. Bu değişikliklerin ilki, önceki dönemde esas olan şiir hâkimiyetinin nesre geçmiş olmasıdır. İkincisi ise dilin, zaman içinde eski pürüzlerinden temizlenerek sadeleşmesidir. Çünkü Tanzimat sonrasında Türk toplumunun bütün yönleriyle yaşamaya başladığı yeni hayat ve bu hayatı yaşayan yeni insanın, kendisini eski dil veya nesirle anlatması mümkün olamazdı. Yeni bir dil veya yeni bir nesir işte böyle bir ortamda ve ihtiyaçta doğmuştur. Bu yüzden Tanzimat nesrinin ilk örnekleri resmî yazışmalardır ardından gazete ve dergiler, Tanzimat sonrası nesrinin gelişmesi ve yaygınlaşmasında temel faktör durumundadır. Yeni Lisan Hareketi’nin dilde yapmak istediği şey, Türkçeyi yabancı dil kurallarından ve halkın dilinde kullanmadığı yabancı kelimelerden temizlemek, konuşma dili ile yazı dili arasındaki ikilik ve uçurumu ortadan kaldırmak ve konuşma dilini yazı dili hâline getirmektir. Ömer Seyfettin, Ziya Gökalp, Ahmet Hikmet, Refik Halit, Reşat Nuri, Halide Edip gibi çeşitli yazarların eserlerinde (hikâye, roman, makale, hatıra vb.) somut örneklerine kavuşur. Artık bu dönem nesrinde duygu ve düşüncelerin açık bir biçimde ifadesi esas alınır. Cümle, anlam bakımından açık ve yalın; yapı itibarıyla da basit ve kısadır.

Cumhuriyet Dönemi Türk Eserleri

Genelde edebiyatın, özelde ise nesrin gelişmesinde etkili olan durumların bilinmesi yararlı olacaktır. Harf devrimi, Türk Dil Kurumunun kurulması, basın-yayın olanaklarının gelişmesi, okuma-yazma ve okullaşma oranının artması, dilde özleştirme çalışmaları, Cumhuriyet Devri’nde dilin ve nesrin gelişimini etkilemiştir. Gerek 1928’de gerçekleştirilen Harf Devrimi gerek Türk Dil Kurumu, 12 Temmuz 1932’de bizzat Atatürk’ün yönlendirmesiyle kurulmasıyla, ayrıca Türk Dil Kurumu , Türkiyat Enstitüsü, Millî Eğitim Bakanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı ve çeşitli üniversitelerde Türk dili üzerine pek çok derleme, tarama, gramer ve sözlük çalışmaları, dil çalışmaları bakımından fevkalade öneme sahiptir. Bununla birlikte Dilde Özleştirme Çalışmaları Cumhuriyet Devri’nde dil ve nesri etkileyen asıl önemli gelişme, Türk Dil Kurumu merkezindeki dilde özleştirme çalışmalarıdır. Atatürk’ün vefatından sonra tek parti döneminde yoğunlaşan ve 1960-1980 yılları arasında da devam eden “Öz Türkçecilik” anlayışı, bir taraftan kutuplaşmayı beraberinde getirmiş, bir taraftan da “tasfiyecilik”e dönüşüp Türkçeyi sarsmıştır. Öz Türkçecilik anlayışı; dile yüzyıllar önce girmiş, halk veya konuşma diline yerleşmiş Arapça ve Farsça kelimelerin atılması, yerlerine de Türkçelerinin türetilmesi düşüncesine dayanır. onuç olarak Türkçeden pek çok kelime atılırken kelime hazinesi daraltılmış, yeni nesillerin Hüseyin Rahmi, Halide Edib, Yakup Kadri, Refik Halit, Mehmet Âkif, Yahya Kemal gibi yazar ve şairlerin eserlerini bile anlamalarını zorlaştırmıştır. 1980 sonrasında önemli ölçüde zayı ayan bu anlayış ve çalışmalar, dilin giderek kendi doğal seyri içinde gelişme ve değişmesinin kapılarını aralamıştır. Son olarak Yabancı Dillerin Türkçeye Etkisi Cumhuriyet Devri’nde dil ve nesri etkileyen bir başka önemli gelişme olup, özellikle 1960 sonrası dönemde giderek belirginleşen -başta İngilizce ve Fransızca olmak üzereyabancı kelimelerin Türkçeye girişindeki artıştır.

90 yıllık Cumhuriyet Dönemi Türk nesri , binlerce yazar ile birçok farklı tür (hikâye, roman, tiyatro, deneme vb.) veya isim altındaki milyonlarca metni kapsayan geniş bir alandır. Bunun için burada, sadece birtakım örnekler eşliğinde 90 yıllık Cumhuriyet nesri, ana hatları ve temel özellikleri ile tanıtmaya çalışılacaktır. Cumhuriyet Dönemi Türk nesri, zamana bağlı kendi iç değişmeleri dikkate alındığında iki döneme ayrılabilir. Bu iki dönem; 1923-1940 dönemi Türk nesri ve 1940-2010 dönemi Türk nesridir.

Cumhuriyet sonrası Türk nesri için bilinmesi ve belirtilmesi gereken şey, yukarıda kısaca özetlenen Tanzimat sonrası, özellikle Yeni Lisan ve Millî Edebiyat hareketi sonucu oluşan nesrin devamı olmasıdır. 1923 öncesinden devralınan dil ve bu dil ekseninde var olan nesir, Cumhuriyet nesrinin temelini oluşturur. Bu gerçeğin en önemli nedeni, Cumhuriyet öncesi yazarlarının çoğunun hayatta olmaları ve yazma çalışmalarını sürdürmeleri ve Cumhuriyet öncesi dil anlayışının önemli bir değişme göstermeden devam etmesidir. Başta aydınlar ve sanatçılar olmak üzere, bütün toplum millî bir dil bilincine ulaştırılmaya çalışılır.

İkinci dönemde ise Türk dili ve nesri, 1940’tan günümüze uzanan süreçte doğal bir devamlılık içinde varlığını sürdürür. Her geçen gün toplumun veya sanatçıların elinde yeni olanaklarla gelişip zenginleşir. Bu doğal sürecin dışında tek parti döneminde güçlenen Öz Türkçecilik çalışmaları, İkinci Dünya Savaşı sonrası belirginleşen çeşitli ideolojik hareketler, 1950 sonrası dönemde çok daha hızla gelişen basım-yayım ve iletişim olanakları, küreselleşme olgusu gibi etkenler, 1940 sonrası Türk nesrinde birtakım gelişme ve değişmelere neden olur. Bu değişmelerin başında, Arapça ve Farsça kökenli kelimelerin atılıp yerine türetilen yeni kelimelerin nesir dilinde yer alması gelir. İkincisi ise nesir dilinde çok fazla yabancı kelimelerin yer almaya başlamasıdır.

Cumhuriyet Dönemi’nde Nesir Türlerini edebî nesir, bilimsel ve öğretici nesir ve günlük nesir olarak sınıflandırmak mümkündür. Cumhuriyet nesrinin en geniş, en zengin kısmını edebî nesirler oluşturur. Belli bir sanat endişesi ve yeteneğine sahip yazarların kaleminden çıkan edebî nesirler, diğer amaçlarının yanında, okuyucuya estetik haz vermek amacıyla kaleme alınırlar. Onlarda dil, olabildiğince kusursuz ve hatasız bir biçimde kullanılır. Kelimelere temel anlamlarının yanında bilinen veya bilinmeyen yan anlamlar yüklenir. Benzetme, istiare, tezat, mecaz, kinaye gibi çeşitli edebiyat sanatlarına sahip olan dil, günlük dilin çok üstünde bir zenginlik ve derinlik kazanır. Cumhuriyet Dönemi nesrinin ikinci ana kolunu, bilimsel ve öğretici/eğitici özelliğe sahip metinler oluşturur. Felsefe, tarih, coğrafya, sosyoloji, psikoloji, ilahiyat, iktisat, fizik, kimya, biyoloji, tıp gibi bugün her biri bağımsız bir bilim dalı olan pek çok alanla ilgili bilgileri içeren kitap, makale ve bildiriler bilimsel nesir metinlerini oluştururlar. Çünkü insanlar çeşitli bilim alanlarındaki bilgi, buluş, fikir ve yorumlarını dille ifade ederler. Dilin en yaygın olarak kullanıldığı alan, hiç şüphesiz günlük hayattır. Evde, sokakta, çarşıda, pazarda, kahvede, okulda insanlar birbirleriyle dil aracılığıyla iletişimde bulunurlar. Dolayısıyla Cumhuriyet nesrinin üçüncü yaygın türünü, günlük hayat içindeki Günlük nesir oluşturur.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.