Açıköğretim Ders Notları

Toplumsal Cinsiyet Çalışmaları Dersi 2. Ünite Özet

Açıköğretim ders notları öğrenciler tarafından ders çalışma esnasında hazırlanmakta olup diğer ders çalışacak öğrenciler için paylaşılmaktadır. Sizlerde hazırladığınız ders notlarını paylaşmak istiyorsanız bizlere iletebilirsiniz.

Açıköğretim derslerinden Toplumsal Cinsiyet Çalışmaları Dersi 2. Ünite Özet için hazırlanan  ders çalışma dokümanına (ders özeti / sorularla öğrenelim) aşağıdan erişebilirsiniz. AÖF Ders Notları ile sınavlara çok daha etkili bir şekilde çalışabilirsiniz. Sınavlarınızda başarılar dileriz.

Toplumsal Cinsiyet Ve İktidar

Giriş

Feminist teoriler kadınlar ve erkekler arasında var olan fiziksel ve biyolojik farklılıkların kadınlardan ve erkeklerden beklenen farklı toplumsal rollere ve konumlara sahip olmak noktasında bir belirleyici olmadığını göstermek için, cinsiyet (sex) ve toplumsal cinsiyet (gender) arasındaki farklılığının önemi üzerinde durmaktadır. Cinsiyet kavramı ile genellikle erkek ve kadın bedenleri arasındaki anatomik ve fizyolojik farklılıklar açıklanmaktadır. Bu açıklamanın aynı zamanda kadınlar ve erkekler arasındaki anatomik ve fizyolojik özelliklerden doğan kapasite ve yetenek farklarını, kadınların ve erkeklerin toplum içindeki rollerini ve statüsünü de etkilediği de ileri sürülmektedir.

Ancak, kadın ve erkek olmak anatomik ve biyolojik nitelikler dışında, toplumsal bir anlama da sahiptir ve kadın ve erkeğe dair tanımlama, algılama ve beklentiler genelde bu toplumsal anlamla bağlantılıdır. Bu noktada karşımıza çıkan kavram ise toplumsal cinsiyet (gender) kavramıdır.

Yaşadığımız bu küresel dünyada hemen her toplum kendi özel kültürel, tarihsel ve toplumsal özellikleri ve koşullarıyla şekillenen ve kadın erkek arasındaki eşitsizliği, dengesizliği ve erkeklerin kadınlardan üstün olduğu inancını besleyen kendisine ait bir toplumsal cinsiyet düzeni geliştirmektedir.

İktidar kavramı Max Weber’in tabiriyle “sosyal ilişkiler çerçevesi içinde bir iradenin ona karşı gelinmesi halinde dahi yürütülebilmesi imkânıdır”.

İktidar-Siyasal İktidar-Otorite Kavramları

Sosyal iktidar ya da iktidarlar olarak adlandırılan ve özellikle insanlar arası ilişkilerin her anına yansıyan bir olgu olarak iktidar kavramı, toplumun tümü üzerinde en üstün iktidar olarak kabul edilen siyasal iktidar kavramının mikro ölçeği olarak değerlendirilebilir. Meselenin özü, iki insanın olduğu her yerde bir iktidar ilişkisinin var olduğu ve bu ilişkinin – siyasal iktidar kavramını makro iktidar olarak ele alırsak – mikro bir iktidar ilişkisi olduğudur.

İktidar

İktidar kavramı en genel haliyle istenen bir neticeye erişme gücünü ve istenen bir şeyi yapabilmeye muktedir olmayı anlatmaktadır. Bununla birlikte insan ilişkileri boyutunda iktidar kavramı en yalın şekilde başkalarının davranışlarını etkileyebilme, biçimlendirebilme, değiştirebilme ya da kontrol edebilme imkânı olarak ya da başkalarının davranışlarını, onların istemedikleri biçimde etkileme gücü olarak tanımlanabilir. Bir kişinin başka bir kişiyi kendi istediği biçimde davranmaya ya da davranmamaya yönlendirebildiği ölçüde o kişi üzerinde iktidara sahip olduğu ileri sürülebilir.

İki kişi arasında var olan iktidar ilişkisi yönlendirme, etkileme, ikna, manevi baskı, tehdit, hile, disiplin cezası gibi yöntemler kullanılmak suretiyle tesis edilebilir. Ancak hiçbir zaman iki insan arasındaki iktidar ilişkisi yani mikro iktidar, meşru güç/kuvvet kullanma yolu ile kurulamaz. Çünkü sadece siyasal iktidar meşru güç kullanma tekeline sahiptir.

Siyasal iktidar ülkenin ve toplumun tamamı üzerinde geçerli olan iktidar olarak tanımlanabilir ve siyasal iktidarı sosyal iktidarlardan ayıran bazı özellikler vardır. Bu özellikler içerisinde en ayırt edicisi, siyasal iktidarın kapsamına ilişkin olan özelliktir. İki insan ya da grup arasında var olan sosyal iktidar/mikro iktidar kapsamı bakımından sadece o kişileri ya da grup üyelerini kapsadığı halde, siyasal iktidar o ülkede yaşayan bütün insanları kapsar. Bunun anlamı, siyasal iktidarın o ülkede yaşayan bütün insanları bağlayan, bütün insanların uymak zorunda olduğu kurallar koymak, kararlar almak ve bu kural ve kararları yürütmek yetkisine sahip olmasıdır. Siyasal iktidar bir ülke sınırları içinde yer alan “meşru güç kullanma tekeline sahip en üstün iktidardır”.

Meşruluk kavramının temelinde yatan unsur rıza birliğidir ve belirli bir toplumda siyasal iktidarı meşru kılan şey toplum içerisinde var olan bu rıza birliğidir. Meşruluk, bireylerin ya da toplumsal grupların siyasal iktidara atfettiği bir niteliktir ve bir siyasal iktidarın meşruluğu halkın siyasal iktidara verdiği destek üzerinden değerlendirilebilir.

Otorite

“İktidar koşullarını yorumlama, bir güç imgesi tanımlamak suretiyle denetim ve nüfuz koşullarına bir anlam verme çabası” olarak da tanımlanabilir. Otorite kavramı hem makro iktidarın (siyasal iktidar) hem de mikro iktidarların ( her türlü sosyal iktidar ) kendilerini devam ettirebilmesi noktasında mutlaka sahip olmak istedikleri en önemli özelliktir.

En basit tanımıyla otorite, iktidarın ona tabi olanlar tarafından meşru olarak kabullenilmiş biçimi yani meşru iktidar olarak tanımlanabilir. Bu noktada otorite başkalarının davranışlarını etkileme, değiştirme, dönüştürme hakkıdır. Burada kullanılan hak kavramı kuşkusuz hukuki anlamının ötesinde rıza unsuru üzerinden tanımlanmaktadır.

Toplumsal cinsiyet ilişkileri kavramı özünde kadınlar ve erkekler arasındaki güç ilişkilerini ifade etmektedir. Bu ilişkiler kuşkusuz bir takım düşünceler, uygulamalar, örneklendirmeler, betimlemeler üzerinden ortaya çıkar. Bunlar aracılığıyla da kadınlara ve erkeklere yetenekleri, davranış ve kişilik özellikleri, istekleri, arzuları ve beklentileri üzerinden bir farklılık atfedilir.

Otorite ile iktidar kavramının birbiri yerine kullanılmaması ve otorite ile “otoriter” kavramlarının da eş anlamlıymış gibi kullanılmaması gerekmektedir. Otorite Latince “auctoritas” iktidar da “potestas” kavramlarından türemiştir. Auctoritas halkın güvenini kazananlar için, potestas ise yasal iktidarı anlatmak için kullanılmıştır. Otorite ve otoriter kelimelerinin etimolojik kökenleri aynı olsa da, anlam ve içerik bakımından birbirilerinin karşıtıdırlar. Mesela, otoriter kişilik dediğimizde ya da bir rejimin otoriter olduğunu söylediğimizde ya da askeri rejimlere otoriter dediğimizde kastedilen şey, bu kişinin ya da rejimin rıza ve meşruluk ile yani otorite ile donandığı değildir. Burada anlatılmak istenen, dayatma, denetim ve sıkı bir kontrol üzerinden kişinin ve rejimin kendisini sürdürdüğüdür. Bir başka ifadeyle otoriter yönetim demokratik yönetim şeklinin tam tersi özelliklere sahip bir yönetim şeklidir.

Ataerkil Sistem

Ataerkil kavramı en genel anlamıyla babanın ya da “aile reisi sayılan erkeğin” yönetimini ifade etmektedir ve aslında belirli bir “erkek-egemen aile” türünü anlatmak üzerinden temellenmiştir. Ataerkil ailede yetke ve iktidar bütünüyle babada toplanmıştır.

Yetke kavramı , birisine istediği bir şeyi yapmayı yasak etmek ya da istemediği halde zorla bir şeyi yaptırmak, emretmek, itaat ettirmek gibi zor ve güce dayanan bir ilişki biçimini anlatmaktadır.

Erkek İktidarı Sistemi

Toplum içerisinde erkeğin kadına göre daha üstün ve öncelikli olduğu inancı üzerinden kurulan ataerkil sistemde, topluma nüfus eden egemen iktidar kuramları, erkeğin kadına göre egemen, başat ve belirleyici olduğu bir yapı üzerinden şekillenmektedir.

Ataerkil sistem içerisinde var olan kadın erkek ilişkileri özünde egemenlik ve ast-üst ve boyun eğme şeklinde somutlaşan güç ilişkileridir. Ataerkil sistemde bu güç ilişkisini sürdüren unsurlar ise işbirliği, zor ve şiddettir.

Toplumsal cinsiyet özelinde meseleye bakıldığında kadın ve erkek arasındaki ilişkide, iktidarı elinde bulunduran taraf olan erkeğin ilk avantajı, çeşitli alanlarda gösterilen daha güçlü olma durumudur.

Ataerkil Sistemde Kadın

Kuşkusuz kadınlar da ataerkil sistemin bir parçasıdırlar ve sistemin değerlerini ve ideolojisini içselleştirmişlerdir. Bu içsellestirme ve kabulleniş bir dizi yöntemle sağlanmakta ve güvence altına alınmaktadır.

Bütün toplumlar toplumu oluşturan insanları bir arada tutabilmek ve topluluk üyelerinin özellikle kadınlar ve erkeklere ilişkin olan konumunu ve toplumdaki yerlerini belirlemek için bir söylem geliştirirler. Bu söylemlere mitlerde, mitolojide ve dinsel anlatılarda rastlamak mümkündür.

Kadın ve erkek arasında var olan iktidar ilişkisi bağlamında kadının erkeğe tabi olması, onun kendi üzerinde ve davranışları hakkında söz söyleme hakkının olduğunu kabul etmesi, erkeğin hakim olan ve kadının da itaat eden konumda olduğu şeklinde biçimlenen toplumsal cinsiyet hiyerarşisinin bir başka ifadesi olarak “Eril Tahakküm” kavramı anlatılacaktır.

Eril Tahakküm

Pierre-Felix Bourdieu tarafından kullanılan eril tahakküm kavramı, en basit haliyle toplumsal iktidar ilişkilerinin cinsiyet ayrımı bağlamında ele alınmasıdır. Eril tahakküm özünde erkekler ve kadınlar arasındaki ilişkide var olan eşitsizliğin bir dizi karmaşık etki sonucu sürekli olarak kendisini yeniden ürettiği anlayışı üzerine oturmaktadır.

Kadın ve erkek cinsleri arasındaki ilişkinin eşitsizlik boyutu, toplum tarafından yaratılan değerler, pratikler, alışkanlıklar, inanışlar üzerinden gerçekleşmekte ve yeniden üretilmektedir.

Sembolik Şiddet ve Sembolik İktidar

Sembolik şiddet, kadınların eril tahakkümün toplumsal düzen içindeki işleyişini doğal ve normal olarak kabul etme eğiliminde olmasının anlatımıdır ve bu noktada kadınlar eril tahakkümün sürdürülmesinde önemli bir role sahiptir.

Sembolik iktidar, kadınların eril tahakküme razı oluşunu anlatan sürecin adıdır ve bu süreç bir algılama ve anlamlandırma sürecidir. Bu algılama ve anlamlandırma süreci kadınların eril tahakküm fikrini üreten değerleri meşrulaştırması ve yeniden üretmesi üzerinden gerçekleşir.

Hegemonik Erkeklik ve Ön Plana Çıkarılmış Kadınlık

Erkeklik sadece genetik ya da biyolojik özellikler üzerinden değil, erkeğin erkekliği toplumsallaşma sürecinde öğrendiği ve algıları ile davranışlarının bir bileşimi olarak kendisini sürekli yeniden üreten bir olgu olarak karşımıza çıkmaktadır.

Erkeklik çalışmaları da, erkekliğin tarihsel kültürel ve toplumsal bir inşa olduğu inancından kalkarak eril iktidarın gücünün kaynaklarını ve bu iktidarın gündelik karşılıklarını anlamayı amaçlamaktadır. Bir başka deyişle erkeklik çalışmaları sadece kadınları değil, kadınlara göre daha avantajlı konumda olan erkekleri ve onların yaşamlarını da incelemek zorunluluğu üzerinden ortaya çıkmıştır.

Hegemonik Erkeklik

Hegemonya kavramı ilk olarak Antonio Gramsci tarafından kapitalist bir toplumda belli bir egemen sınıfın başka sınıf kesimleriyle kurduğu anlaşmalar ve siyasal uzlaşmalar yoluyla hâkimiyetini topluma kabul ettirebilmesi ve yönetici konumunu sürdürülebilmesini anlatmak için kullanılmıştır. Hegemonya kavramının özünde güç, zor ya da şiddet değil anlaşma ve uzlaşmaya dayalı bir ikna ve rıza mekanizması bulunmaktadır. Bu tanımın ışığında hegemonik erkeklik kavramı da ataerkil toplumda kadınlar ve erkekler ile erkeklerin kendi arasındaki iktidar ilişkilerini meşrulaştıran, farklı toplumlarda ve kültürlerde farklılık gösteren idealleştirilmiş bir erkek kimliğini anlatmak için kullanılmaktadır.

Ataerkil sistemi ortaya çıkaran ve sürdürülebilirliğini sağlayan şey, özünde ataerkil toplumda kadınlar ve erkekler ile erkeklerin kendi arasındaki iktidar ilişkilerini meşrulaştıran, farklı toplumlarda ve kültürlerde farklılık gösteren idealleştirilmiş bir erkek kimliğinin ifadesi olan hegemonik erkeklik olgusudur.

Hegemonik erkeklik, toplumsal süreçler dâhilinde ortaya çıkarılmış olan ideal erkeklik formunun devlet, kilise, eğitim, medya gibi kurumlar aracılığıyla nasıl tüm topluma yayıldığını gösteren bir kavramdır.

Genel olarak kabul edilen hegemonik erkeklik özellikleri; güç, hâkimiyet, otorite, duygusallıktan uzaklık, heteroseksüellik, homofobik olma, yarışmacılık, iş-güç sahipliği, spor dallarından birisi ile uğraşma, cinsel olarak aktif olma ve risk alabilme olarak sıralanabilir.

Hegemonik erkeklik kavramının sadece erkeklerin kadınlar üzerindeki tahakkümünü anlatan değil ve fakat farklı erkeklik grupları arasındaki tahakküm ilişkilerini de anlamaya yönelik olarak kurgulanmış ikili işleve sahip bir kavramdır. Hegemonik erkeklik, belirli bir toplumda o toplumun kültürü ve değerleri ile şekillenmiş başat bir erkeklik formudur. Ataerkil bir toplumda toplumsal cinsiyet hiyerarşisi kesinlikle hegemonik bir erkeklik kurmadan yaşayamaz ve kendini yeniden üretemez. Çünkü ataerkil sistemde yaşanan kadın kimlikleri de hegemonik erkek kimliklerine göre kurulur ve biçimlendirilir. Ancak unutmamak gerekir ki, egemen erkeklik biçiminin erkekler arası ilişkilerde hegemonik olması anlamında hegemonik bir kadınlık biçiminden söz edilemez.

Ön Plana Çıkarılmış Kadınlık

Ataerkil sistemin kendini yeniden üretebilmesi noktasında sadece hegemonik erkekliğe değil aynı zamanda ön plana çıkarılmış kadınlığa da ihtiyaç vardır. Connell’e göre, “ön plana çıkarılmış kadınlık”, küresel cinsiyet düzeni bağlamında kadınların erkeklere küresel düzeyde tabi olmasını ifade etmektedir. Bu tabi olma durumu ile birlikte kadınlar küresel düzeyde erkeklerin istek, beklenti ve arzularına hizmet etmeye ve ona göre davranmaya yönlendirilmektedirler.

Küresel cinsiyet düzeni bağlamında kadınların erkeklere küresel düzeyde tabi olmasının ifadesi olan ön plana çıkarılmış kadınlık kavramı özünde kadınların küresel düzeyde erkeklerin istek, beklenti ve arzularına hizmet etmeye ve ona göre davranmaya yönlendirilmesidir. Kadınlığın inşasında en belirgin olan egemenlik yapısı, hegemonik erkekliğin en temel niteleyicilerinden olan heteroseksüelliğin, dolayısıyla heteroseksüel erkeklerin küresel düzeydeki egemenliğidir. Bu noktada kadınlığın inşasında bu egemenliğe boyun eğme ya da direnme etrafında beliren bir kutuplaşmadan söz edilebilir. Ön plana çıkarılmış kadınlık bu noktada boyun eğme seçeneğinin bir çıktısıdır ve bu kadınlık biçimi en fazla kültürel ve ideolojik desteğin verildiği kadınlık örüntüsünün merkezindedir. Bu noktada kadınların boyun eğdikleri şey, kadınlara yönelik istihdam piyasası ayrımcılığına bir tepki olarak evliliğin ve çocuk bakımının kabullenilmesi, oynaşma sahnelerinde kırılganlık, erkeklerin işyeri ilişkilerinde gıcıklanma ve benliklerinin okşanma arzusuna boyun eğme vb, şeklinde sıralanabilir.

Ön plana çıkarılmış kadınlığın sürdürülmesi, öteki kadınlık modellerinin kültürel ifadesinin önlenmesi sayesinde gerçekleşmektedir.

Kitle iletişim araçları aracılığıyla toplum içerisinde ön plana çıkarılmış kadınlık ve öteki kadınlık biçimlerinin nasıl kurgulandığını görmek oldukça kolaydır. Var olan pek çok kitle iletişim aracında izlenilen, dayatılan, örneklendirilen, özendirilen kadınlıklar bir anlamda tek tipleştirilmiştir.

Hegemonik erkekliğin bünyesinde kadınları evcimenliğe, erkekleri kadına karşı şiddete ve kadın düşmanlığına ve heteroseksüel çekime yönelik açılımları barındırdığı ve bu noktada ön plana çıkarılmış kadınlığa her zaman ihtiyaç duyduğu da vurgulanmalıdır.

Giriş

Feminist teoriler kadınlar ve erkekler arasında var olan fiziksel ve biyolojik farklılıkların kadınlardan ve erkeklerden beklenen farklı toplumsal rollere ve konumlara sahip olmak noktasında bir belirleyici olmadığını göstermek için, cinsiyet (sex) ve toplumsal cinsiyet (gender) arasındaki farklılığının önemi üzerinde durmaktadır. Cinsiyet kavramı ile genellikle erkek ve kadın bedenleri arasındaki anatomik ve fizyolojik farklılıklar açıklanmaktadır. Bu açıklamanın aynı zamanda kadınlar ve erkekler arasındaki anatomik ve fizyolojik özelliklerden doğan kapasite ve yetenek farklarını, kadınların ve erkeklerin toplum içindeki rollerini ve statüsünü de etkilediği de ileri sürülmektedir.

Ancak, kadın ve erkek olmak anatomik ve biyolojik nitelikler dışında, toplumsal bir anlama da sahiptir ve kadın ve erkeğe dair tanımlama, algılama ve beklentiler genelde bu toplumsal anlamla bağlantılıdır. Bu noktada karşımıza çıkan kavram ise toplumsal cinsiyet (gender) kavramıdır.

Yaşadığımız bu küresel dünyada hemen her toplum kendi özel kültürel, tarihsel ve toplumsal özellikleri ve koşullarıyla şekillenen ve kadın erkek arasındaki eşitsizliği, dengesizliği ve erkeklerin kadınlardan üstün olduğu inancını besleyen kendisine ait bir toplumsal cinsiyet düzeni geliştirmektedir.

İktidar kavramı Max Weber’in tabiriyle “sosyal ilişkiler çerçevesi içinde bir iradenin ona karşı gelinmesi halinde dahi yürütülebilmesi imkânıdır”.

İktidar-Siyasal İktidar-Otorite Kavramları

Sosyal iktidar ya da iktidarlar olarak adlandırılan ve özellikle insanlar arası ilişkilerin her anına yansıyan bir olgu olarak iktidar kavramı, toplumun tümü üzerinde en üstün iktidar olarak kabul edilen siyasal iktidar kavramının mikro ölçeği olarak değerlendirilebilir. Meselenin özü, iki insanın olduğu her yerde bir iktidar ilişkisinin var olduğu ve bu ilişkinin – siyasal iktidar kavramını makro iktidar olarak ele alırsak – mikro bir iktidar ilişkisi olduğudur.

İktidar

İktidar kavramı en genel haliyle istenen bir neticeye erişme gücünü ve istenen bir şeyi yapabilmeye muktedir olmayı anlatmaktadır. Bununla birlikte insan ilişkileri boyutunda iktidar kavramı en yalın şekilde başkalarının davranışlarını etkileyebilme, biçimlendirebilme, değiştirebilme ya da kontrol edebilme imkânı olarak ya da başkalarının davranışlarını, onların istemedikleri biçimde etkileme gücü olarak tanımlanabilir. Bir kişinin başka bir kişiyi kendi istediği biçimde davranmaya ya da davranmamaya yönlendirebildiği ölçüde o kişi üzerinde iktidara sahip olduğu ileri sürülebilir.

İki kişi arasında var olan iktidar ilişkisi yönlendirme, etkileme, ikna, manevi baskı, tehdit, hile, disiplin cezası gibi yöntemler kullanılmak suretiyle tesis edilebilir. Ancak hiçbir zaman iki insan arasındaki iktidar ilişkisi yani mikro iktidar, meşru güç/kuvvet kullanma yolu ile kurulamaz. Çünkü sadece siyasal iktidar meşru güç kullanma tekeline sahiptir.

Siyasal iktidar ülkenin ve toplumun tamamı üzerinde geçerli olan iktidar olarak tanımlanabilir ve siyasal iktidarı sosyal iktidarlardan ayıran bazı özellikler vardır. Bu özellikler içerisinde en ayırt edicisi, siyasal iktidarın kapsamına ilişkin olan özelliktir. İki insan ya da grup arasında var olan sosyal iktidar/mikro iktidar kapsamı bakımından sadece o kişileri ya da grup üyelerini kapsadığı halde, siyasal iktidar o ülkede yaşayan bütün insanları kapsar. Bunun anlamı, siyasal iktidarın o ülkede yaşayan bütün insanları bağlayan, bütün insanların uymak zorunda olduğu kurallar koymak, kararlar almak ve bu kural ve kararları yürütmek yetkisine sahip olmasıdır. Siyasal iktidar bir ülke sınırları içinde yer alan “meşru güç kullanma tekeline sahip en üstün iktidardır”.

Meşruluk kavramının temelinde yatan unsur rıza birliğidir ve belirli bir toplumda siyasal iktidarı meşru kılan şey toplum içerisinde var olan bu rıza birliğidir. Meşruluk, bireylerin ya da toplumsal grupların siyasal iktidara atfettiği bir niteliktir ve bir siyasal iktidarın meşruluğu halkın siyasal iktidara verdiği destek üzerinden değerlendirilebilir.

Otorite

“İktidar koşullarını yorumlama, bir güç imgesi tanımlamak suretiyle denetim ve nüfuz koşullarına bir anlam verme çabası” olarak da tanımlanabilir. Otorite kavramı hem makro iktidarın (siyasal iktidar) hem de mikro iktidarların ( her türlü sosyal iktidar ) kendilerini devam ettirebilmesi noktasında mutlaka sahip olmak istedikleri en önemli özelliktir.

En basit tanımıyla otorite, iktidarın ona tabi olanlar tarafından meşru olarak kabullenilmiş biçimi yani meşru iktidar olarak tanımlanabilir. Bu noktada otorite başkalarının davranışlarını etkileme, değiştirme, dönüştürme hakkıdır. Burada kullanılan hak kavramı kuşkusuz hukuki anlamının ötesinde rıza unsuru üzerinden tanımlanmaktadır.

Toplumsal cinsiyet ilişkileri kavramı özünde kadınlar ve erkekler arasındaki güç ilişkilerini ifade etmektedir. Bu ilişkiler kuşkusuz bir takım düşünceler, uygulamalar, örneklendirmeler, betimlemeler üzerinden ortaya çıkar. Bunlar aracılığıyla da kadınlara ve erkeklere yetenekleri, davranış ve kişilik özellikleri, istekleri, arzuları ve beklentileri üzerinden bir farklılık atfedilir.

Otorite ile iktidar kavramının birbiri yerine kullanılmaması ve otorite ile “otoriter” kavramlarının da eş anlamlıymış gibi kullanılmaması gerekmektedir. Otorite Latince “auctoritas” iktidar da “potestas” kavramlarından türemiştir. Auctoritas halkın güvenini kazananlar için, potestas ise yasal iktidarı anlatmak için kullanılmıştır. Otorite ve otoriter kelimelerinin etimolojik kökenleri aynı olsa da, anlam ve içerik bakımından birbirilerinin karşıtıdırlar. Mesela, otoriter kişilik dediğimizde ya da bir rejimin otoriter olduğunu söylediğimizde ya da askeri rejimlere otoriter dediğimizde kastedilen şey, bu kişinin ya da rejimin rıza ve meşruluk ile yani otorite ile donandığı değildir. Burada anlatılmak istenen, dayatma, denetim ve sıkı bir kontrol üzerinden kişinin ve rejimin kendisini sürdürdüğüdür. Bir başka ifadeyle otoriter yönetim demokratik yönetim şeklinin tam tersi özelliklere sahip bir yönetim şeklidir.

Ataerkil Sistem

Ataerkil kavramı en genel anlamıyla babanın ya da “aile reisi sayılan erkeğin” yönetimini ifade etmektedir ve aslında belirli bir “erkek-egemen aile” türünü anlatmak üzerinden temellenmiştir. Ataerkil ailede yetke ve iktidar bütünüyle babada toplanmıştır.

Yetke kavramı , birisine istediği bir şeyi yapmayı yasak etmek ya da istemediği halde zorla bir şeyi yaptırmak, emretmek, itaat ettirmek gibi zor ve güce dayanan bir ilişki biçimini anlatmaktadır.

Erkek İktidarı Sistemi

Toplum içerisinde erkeğin kadına göre daha üstün ve öncelikli olduğu inancı üzerinden kurulan ataerkil sistemde, topluma nüfus eden egemen iktidar kuramları, erkeğin kadına göre egemen, başat ve belirleyici olduğu bir yapı üzerinden şekillenmektedir.

Ataerkil sistem içerisinde var olan kadın erkek ilişkileri özünde egemenlik ve ast-üst ve boyun eğme şeklinde somutlaşan güç ilişkileridir. Ataerkil sistemde bu güç ilişkisini sürdüren unsurlar ise işbirliği, zor ve şiddettir.

Toplumsal cinsiyet özelinde meseleye bakıldığında kadın ve erkek arasındaki ilişkide, iktidarı elinde bulunduran taraf olan erkeğin ilk avantajı, çeşitli alanlarda gösterilen daha güçlü olma durumudur.

Ataerkil Sistemde Kadın

Kuşkusuz kadınlar da ataerkil sistemin bir parçasıdırlar ve sistemin değerlerini ve ideolojisini içselleştirmişlerdir. Bu içsellestirme ve kabulleniş bir dizi yöntemle sağlanmakta ve güvence altına alınmaktadır.

Bütün toplumlar toplumu oluşturan insanları bir arada tutabilmek ve topluluk üyelerinin özellikle kadınlar ve erkeklere ilişkin olan konumunu ve toplumdaki yerlerini belirlemek için bir söylem geliştirirler. Bu söylemlere mitlerde, mitolojide ve dinsel anlatılarda rastlamak mümkündür.

Kadın ve erkek arasında var olan iktidar ilişkisi bağlamında kadının erkeğe tabi olması, onun kendi üzerinde ve davranışları hakkında söz söyleme hakkının olduğunu kabul etmesi, erkeğin hakim olan ve kadının da itaat eden konumda olduğu şeklinde biçimlenen toplumsal cinsiyet hiyerarşisinin bir başka ifadesi olarak “Eril Tahakküm” kavramı anlatılacaktır.

Eril Tahakküm

Pierre-Felix Bourdieu tarafından kullanılan eril tahakküm kavramı, en basit haliyle toplumsal iktidar ilişkilerinin cinsiyet ayrımı bağlamında ele alınmasıdır. Eril tahakküm özünde erkekler ve kadınlar arasındaki ilişkide var olan eşitsizliğin bir dizi karmaşık etki sonucu sürekli olarak kendisini yeniden ürettiği anlayışı üzerine oturmaktadır.

Kadın ve erkek cinsleri arasındaki ilişkinin eşitsizlik boyutu, toplum tarafından yaratılan değerler, pratikler, alışkanlıklar, inanışlar üzerinden gerçekleşmekte ve yeniden üretilmektedir.

Sembolik Şiddet ve Sembolik İktidar

Sembolik şiddet, kadınların eril tahakkümün toplumsal düzen içindeki işleyişini doğal ve normal olarak kabul etme eğiliminde olmasının anlatımıdır ve bu noktada kadınlar eril tahakkümün sürdürülmesinde önemli bir role sahiptir.

Sembolik iktidar, kadınların eril tahakküme razı oluşunu anlatan sürecin adıdır ve bu süreç bir algılama ve anlamlandırma sürecidir. Bu algılama ve anlamlandırma süreci kadınların eril tahakküm fikrini üreten değerleri meşrulaştırması ve yeniden üretmesi üzerinden gerçekleşir.

Hegemonik Erkeklik ve Ön Plana Çıkarılmış Kadınlık

Erkeklik sadece genetik ya da biyolojik özellikler üzerinden değil, erkeğin erkekliği toplumsallaşma sürecinde öğrendiği ve algıları ile davranışlarının bir bileşimi olarak kendisini sürekli yeniden üreten bir olgu olarak karşımıza çıkmaktadır.

Erkeklik çalışmaları da, erkekliğin tarihsel kültürel ve toplumsal bir inşa olduğu inancından kalkarak eril iktidarın gücünün kaynaklarını ve bu iktidarın gündelik karşılıklarını anlamayı amaçlamaktadır. Bir başka deyişle erkeklik çalışmaları sadece kadınları değil, kadınlara göre daha avantajlı konumda olan erkekleri ve onların yaşamlarını da incelemek zorunluluğu üzerinden ortaya çıkmıştır.

Hegemonik Erkeklik

Hegemonya kavramı ilk olarak Antonio Gramsci tarafından kapitalist bir toplumda belli bir egemen sınıfın başka sınıf kesimleriyle kurduğu anlaşmalar ve siyasal uzlaşmalar yoluyla hâkimiyetini topluma kabul ettirebilmesi ve yönetici konumunu sürdürülebilmesini anlatmak için kullanılmıştır. Hegemonya kavramının özünde güç, zor ya da şiddet değil anlaşma ve uzlaşmaya dayalı bir ikna ve rıza mekanizması bulunmaktadır. Bu tanımın ışığında hegemonik erkeklik kavramı da ataerkil toplumda kadınlar ve erkekler ile erkeklerin kendi arasındaki iktidar ilişkilerini meşrulaştıran, farklı toplumlarda ve kültürlerde farklılık gösteren idealleştirilmiş bir erkek kimliğini anlatmak için kullanılmaktadır.

Ataerkil sistemi ortaya çıkaran ve sürdürülebilirliğini sağlayan şey, özünde ataerkil toplumda kadınlar ve erkekler ile erkeklerin kendi arasındaki iktidar ilişkilerini meşrulaştıran, farklı toplumlarda ve kültürlerde farklılık gösteren idealleştirilmiş bir erkek kimliğinin ifadesi olan hegemonik erkeklik olgusudur.

Hegemonik erkeklik, toplumsal süreçler dâhilinde ortaya çıkarılmış olan ideal erkeklik formunun devlet, kilise, eğitim, medya gibi kurumlar aracılığıyla nasıl tüm topluma yayıldığını gösteren bir kavramdır.

Genel olarak kabul edilen hegemonik erkeklik özellikleri; güç, hâkimiyet, otorite, duygusallıktan uzaklık, heteroseksüellik, homofobik olma, yarışmacılık, iş-güç sahipliği, spor dallarından birisi ile uğraşma, cinsel olarak aktif olma ve risk alabilme olarak sıralanabilir.

Hegemonik erkeklik kavramının sadece erkeklerin kadınlar üzerindeki tahakkümünü anlatan değil ve fakat farklı erkeklik grupları arasındaki tahakküm ilişkilerini de anlamaya yönelik olarak kurgulanmış ikili işleve sahip bir kavramdır. Hegemonik erkeklik, belirli bir toplumda o toplumun kültürü ve değerleri ile şekillenmiş başat bir erkeklik formudur. Ataerkil bir toplumda toplumsal cinsiyet hiyerarşisi kesinlikle hegemonik bir erkeklik kurmadan yaşayamaz ve kendini yeniden üretemez. Çünkü ataerkil sistemde yaşanan kadın kimlikleri de hegemonik erkek kimliklerine göre kurulur ve biçimlendirilir. Ancak unutmamak gerekir ki, egemen erkeklik biçiminin erkekler arası ilişkilerde hegemonik olması anlamında hegemonik bir kadınlık biçiminden söz edilemez.

Ön Plana Çıkarılmış Kadınlık

Ataerkil sistemin kendini yeniden üretebilmesi noktasında sadece hegemonik erkekliğe değil aynı zamanda ön plana çıkarılmış kadınlığa da ihtiyaç vardır. Connell’e göre, “ön plana çıkarılmış kadınlık”, küresel cinsiyet düzeni bağlamında kadınların erkeklere küresel düzeyde tabi olmasını ifade etmektedir. Bu tabi olma durumu ile birlikte kadınlar küresel düzeyde erkeklerin istek, beklenti ve arzularına hizmet etmeye ve ona göre davranmaya yönlendirilmektedirler.

Küresel cinsiyet düzeni bağlamında kadınların erkeklere küresel düzeyde tabi olmasının ifadesi olan ön plana çıkarılmış kadınlık kavramı özünde kadınların küresel düzeyde erkeklerin istek, beklenti ve arzularına hizmet etmeye ve ona göre davranmaya yönlendirilmesidir. Kadınlığın inşasında en belirgin olan egemenlik yapısı, hegemonik erkekliğin en temel niteleyicilerinden olan heteroseksüelliğin, dolayısıyla heteroseksüel erkeklerin küresel düzeydeki egemenliğidir. Bu noktada kadınlığın inşasında bu egemenliğe boyun eğme ya da direnme etrafında beliren bir kutuplaşmadan söz edilebilir. Ön plana çıkarılmış kadınlık bu noktada boyun eğme seçeneğinin bir çıktısıdır ve bu kadınlık biçimi en fazla kültürel ve ideolojik desteğin verildiği kadınlık örüntüsünün merkezindedir. Bu noktada kadınların boyun eğdikleri şey, kadınlara yönelik istihdam piyasası ayrımcılığına bir tepki olarak evliliğin ve çocuk bakımının kabullenilmesi, oynaşma sahnelerinde kırılganlık, erkeklerin işyeri ilişkilerinde gıcıklanma ve benliklerinin okşanma arzusuna boyun eğme vb, şeklinde sıralanabilir.

Ön plana çıkarılmış kadınlığın sürdürülmesi, öteki kadınlık modellerinin kültürel ifadesinin önlenmesi sayesinde gerçekleşmektedir.

Kitle iletişim araçları aracılığıyla toplum içerisinde ön plana çıkarılmış kadınlık ve öteki kadınlık biçimlerinin nasıl kurgulandığını görmek oldukça kolaydır. Var olan pek çok kitle iletişim aracında izlenilen, dayatılan, örneklendirilen, özendirilen kadınlıklar bir anlamda tek tipleştirilmiştir.

Hegemonik erkekliğin bünyesinde kadınları evcimenliğe, erkekleri kadına karşı şiddete ve kadın düşmanlığına ve heteroseksüel çekime yönelik açılımları barındırdığı ve bu noktada ön plana çıkarılmış kadınlığa her zaman ihtiyaç duyduğu da vurgulanmalıdır.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.